30 Kasım 2008 Pazar

RETRO:Amon Amarth - Once Sent From the Golden Hall (1998)


Grubun ilk uzunçalarında dikkat çeken en büyük şey brütalite. Hızlı/orta tempo ve vokalin tokluğu ile birlikte melodik rif ve gitar tonları iyi bir kombinasyon oluşturuyor. Parçaların hepsi viking akınları ile ilgili, hristiyanları nasıl kesip biçtikleri vs. Aslında sayıları beş olan bir savaşçı grubunun hikayesinin anlatıldığı konsept bir albüm olarak da tanımlayabiliriz.
Lafı uzatmaya gerenk yok! War metalin viking öncülerini biraz daha çiğ bir soundla, daha heavy dinlemek istiyorsanız doğru yere geldiniz.
.
9,25/10

Neurosis - The Eye of Every Storm (2004)


Gidin, bırakın bizi kış'da
attis'in kanıyla buladığı her bahara
karşı kıyısında lethe'nin
ağzımızda toprak
gözümüzde yıldızlar
//
yaktık charon'un salını
salınan karanlık nehirde
dönmemesine geriye evimize
ettik sürgün yeminlerimizi
tam ortasına fırtınanın
//
söndürdük yıldızları
düşerken mevsimler gökyüzünden
ve bir avuç toprak daha
sızıyı dindirmek için
.
9,50/10

29 Kasım 2008 Cumartesi

Badem - Badem (2006)

Grup elemanlarının isimlerinin başharflerinden oluşan BADEM grubu ilk albümüyle hakettikleri bir ilgi uyandırmıştı. Albümdeki Kara Değil mi? ve ya Hayaller üzerinde pop etkisi biraz daha etkili olsa da grup soft rock yapıyor. Sözlerde Karacaoğlan şiirleri önemli bir yer kaplıyor ve ezgilerde de Anadolu rock'ın daha saf olduğu 70'lerdeki halinin etkisi gözardı edilemez.
Ala Gözlerini Sevdiğim Dilber, Sen Ağlama, Elif ve Kalk Sevdiğim ile albümün başlangıcı bu folk öğelerden daha çok etkilenmiş ve diğer görece modern parçalara açıkcası açık ara fark atıyor. Kiminsen Sen adlı parçada ise funky elementleri dinlemek pek zevkli.
Açıkcası 2005/2006'nın nü-rock dalgası ardından sıkıcılaşmaya başlamış Türk rock camiasında ufak bir kıpırtı yaratmayı başaran grubun 2. albümünün Özlem Tekin'li çıkış düeti beni hiç etkileyemedi. Yeni çizgilerini bilmemekle beraber etnik soft rock tarzının kendilerine çok yakıştığını söylemeliyim.
.
8,0/10

27 Kasım 2008 Perşembe

Metallica - Death Magnetic (2008)



Biraz And Justice For All, bir tutam kara albüm ve bir pinçik de Load. Şimdi de tadalım bakalım, nasıl olmuş?
Birşeyler eksik gibi, kaybolan yıllar olabilir mi? ve bir şeyler fazla sanki, artık zoraki müşteri memnuniyeti için gösterilen çabaların abartısı? Marketlerde bu isimle baharat felan aramayın bulamazsınız.
Kayıdın beklendiği kadar iyi olmadığı herkes tarafından söyleniyor. Gerçekten de albümün dinamizmini öldüren ve adapte olmanızı zorlaştıran saçma bir sertlik hakim sounda. İlginç enteresan ve eğlenceli oynak (groovy dememek için atılan taklalar..) Cyanide bas gitar şovu içerse de Metallica klasiği bası duyamama problemi halen devam ediyor. Ulrich'in baterisinde de beklentileri düşürmek lazım. Ayrıca prodüksiyon üzerine detaylı bir kritik için Electric dergisinin yeni sayısına sizi davet edeceğim.(Electric, Zor, Deli kasap, Rock Station okuyun okutun efenim)
Albümün bu kötü kaydının etkisini atlatarak öze ulaşabilmek için zaman içinde bolca ve farklı ortamlarda dinlemekten götürülen birkaç efes darka kadar değişik yöntemler denenir ve ancak 3. şarkı Broken, Beat and Scarred ile albüme ısınmaya başlarız. The Day That Never Comes ve All Nightmare Long ise albümün çatısını tutan kirişleri oluşturuyor. Çok iyi, melodik ve boyun ağrıtan parçalar. Sololar, davul ataklar kuul işte. Cyanide'den bahsettik, geçelim. Unforgiven'ın yanına çizik almış versiyonlarından zerre kadar hazetmiyorum. Judas Kiss ve Suicide and Redemption adlı uzun enstrümantel fena değil. Kapanış parçası My Apocalypse ise eski thrash parçası kıvamında. İşin özeti ise ne yaratıcılıkta devrim yaratan ne de old schoolu ayağa kaldıran bir çalışma. Bestelerin yeterince güçlü olduğunu bile söyleyemem. Bununla birlikte kesinlikle konserlere yakışacak birkaç örnek de içeriyor.
Sanırım bu adamları kendi hallerine bırakıp
oğlum Hetfield! country söyle southern söyle bana bir lahmacun söyle amma ve de lakin takıl kafana göre
demek lazım kannımca. Zorla güzelliğin gelebileceği en iyi nokta budur.
7,25/10

25 Kasım 2008 Salı

RETRO:Blind Guardian - A Twist in the Myth (2006)


Aradan zaman geçti, belki bir özlem belki bir hasret aramızı düzeltir dedim. Umdum ...
Maalesef. Güçlü bir sound elde etmek için üst üste bindirilmiş kıt'a kaydı da nefes alacak boşluk bırakmayan soundu da hala sevmediğimi söyleyebilirim. Hayır, hayır senfoni olmaksızın senfonik ve epik metal parçalardan nefret etmiyorum. Aksine And Then There Was Silence hayatımın parçaları arasındadır. Sanırım buradayazılanlara eklenebilecek tek şey formülün burada işlemediği...
.
6,50/10

22 Kasım 2008 Cumartesi

Katatonia - Viva Emptiness (2003)



Birileri grup elemanlarını bayağı kızdırmış olmalı. Özellikle metalkafaların hoşuna gidecek şekilde biraz sert bir kayıt yapmış grup 2003 yılında. Hatta başlangıç parçası Ghost of the Sun'da nakaratın arkasında brütal çığlık bilem mevcut. Fakat bu sertlik mekanik dijital ve gereğinden iyi yapım kalitesi ve gitar tonlarıyla ek olarak endüstriyel çizgiye yakın arka fon samplelarıyla birleşince çok da hoşlandığım bir sound çıkmıyor. Alamet-i farikası biraz da bu sound olan grup vokaliyle, besteleriyle bazen bu soundla uyumu mükemmelleştirerek dönüştürebiliyor bazen de aşıyordu. İşte bu sayede benim favori gruplarımdan birisi oluyordu Katatonia.
Biraz progresif ve aksak ritimleriyle, biraz davul ya da makinesi mi demeliyim tonları ya da elektronik beatlerle samplelarla diğerlerinin önüne geçen parçalar aşağıda dizilmiş duruyor. Kastettiğim gibi kötü parça yok ama ilgi çekenlerin de sayısı fazla değil.
Sleeper, Evidence, Ghost of the Sun, Will I Arrive, Burnt The Remembrance
İşin aslı beni fıtık eden şey alternatif ya da hard rock bestelerinden öteye gidemeyen (ki bu kötü bir şey değil) parçalara biraz sertlik cilası - gitar tonları, kayıt hileleri, davul atakları vs.- atarak metal tarzı içinde sunulması. Tıpkı Metallica'nın son yapıtında olduğu gibi. Bu kızgınlığımı dengeleyebilmek için İsviçrelilere bir kez daha başvurarak testlerinden kullandım. Çıkan sonuçtan "kızgın olmakta haklıyım" faktörü olarak 0.25'i eksilttikten sonra ...
7,75/10

20 Kasım 2008 Perşembe

Coheed And Cambria - Good Apollo I'm Burning Star IV: Volume One: From Fear Through the Eyes of Madness (2005)



Moderen progresif rock olarak tanımlanan ama sound olarak emo etkili alternatif rock ile 70ler hard rock etkilimli progresif rock sentezini biraz da ayrıksı bir şekilde kuran Abdli grubun dikkat çekici özelliği çizgi romana da uyarlanmış konsept bir hikaye örgüsü üzerinde sözlerini ve imajlarını oluşturmaları. Hatta konsept grubun ismi bile bu hikayede yer alan iki karakterin isminden oluşmakta. Buraya kadar ilgi çekici. Peki parçalar nasıl?
Ayrıksı sentez diye enteresan saçma bir kavram kullanmıştım. Netekim enerjik biraz da orkestral ve epik havadaki hard rock parçalar mükemmel. Ama hattın diğer tarafında kalan daha çok yavaş tempodaki çağdaş parçalar ise bir o kadar vasat. Bu kadar zıt parçalara sahip bir albümü ömrü hayatımda dinlememiştim sanırım. Grubun dikkat çekici bir özelliği de Rush adlı eski bir gruba benzetilen vokalist. Kendine has bir rengi olan bu vokalin cuk oturduğu parçalardan ilk akla gelen Led Zepplin benzeri yapıdaki fevkalade Welcome Home. Epik mi epik, dinamik mi dinamik, lezizz. Intro Keeping the Blade ile birlikte yine albümün başlarında yer alan Ten Speed (Of God's Blood & Burial) hareketli ama karakterinden dolayı çabuk sıkılacağınız bir emo rock parçası olarak iyi parçalar arasında yerini alıyor. 6. şarkı dilinize pelesenk olma kıvamında ecnebi deyişiyle pretty catchy Apollo I: The Writing Writer ki ambiyans bir şekilde başlayarak arkasında enteresan efekt ile devam ediyor, ardından Take That'i kıskandıran baladları, Avril Lavigne nakaratlarını direkt geçiiiip 12'ye varıyoruz. Bir hayli ilginç parçalar içeren The Willing Well dörtlemesi progresif rock'ın tempo değişikliklerini ve kompleks yapı olayını da yiyip bitiriyor. Özellikle ortalarında büründüğü şekille The Willing Well II: Fear Through the Eyes of Madness , Welcome Home ile birincilikte yarışıyor (karpuz güzeli gibi oldu heh heh). Derken son bir atakla geçmişin acılarından blues, Pink Floyd, hard rock ocağından fırlayarak onlara yetişen The Willing Well IV: The Final Cut.
Gizli saklı parçacıkla ve yukarıda adını zikretmeye değer bulup ettiğim 8 parçayla beraber 16 adet şarkı içeren bu değişik albüme puan vermek için İsviçre laboratuarlarında hazırlanmış özel sistemleri kullanarak ve 0,25 kanaat notunu da ekleyerek aşağıdaki sonuca ulaştım.
7,75/10

19 Kasım 2008 Çarşamba

Mercyful Fate - The Beginning (1987)



Börül börül death metal nereye kadar, vur gitarın teline usta, şöyle şırıl şırıl cıyak cıyak. Ulen Elmas Kral sesine de alıştık iyi mi?
Kadirizmin geyiklerinden uzaklaşıp albümü anlatırsak: elimizde duran şey ilk albüm öncesi yayınladıkları bir EP'nin diğer bilindik kayıtlarla zenginleştirilmiş hali. Katı, gaz, sıvınının ötesinde bir şey yani. Orjinalleri ilk albümde yer alan ve canlı kayıt ( ya da seyircisiz, konserle alakası olmayan kötü stüdyo kaydı, yani pek bir fark yok) olarak The Beginning'e eklenen parçaların seçimi başarılı olmuş, Curse of the Pharaohs , Evil ve Satan's Fall. Grubun adını taşıyan EP'deki parçalardan Devil Eyes ise bugünün indie dans rockçılarının orjinalliğini sorguluyor alenen, çünkü alenen çıstıkı metal, muhteşem.
7,75/10

17 Kasım 2008 Pazartesi

Deathspell Omega - Kénôse (2005)



Si Monumentum Requires, Circumspice ile başlattıkları ayar verme işine 36 dakikalık bu EP ile devam eden psikopat kardeşlerimiz, aynı müzikal yolu takip edip bünyeye tırsaklık, hiddet, nefret böyle bir ürperti verme işinde ustalıklarını bir kez daha kanıtlıyorlar. Tek kelime ile ifade et dersen YIKIM olacak ağzımdan çıkacak kelime. İlk parça I (evet, bir) beş dakika boyunca süren ambiyans ve insanı beklentiye sokan bir girizgahın ardından teknik ve tekrara dayalı habis bir vaaza , sound olarak soğuk-mekanik black, dönüşüyor. II (hı hı) ise daha riff tabanlı ve majestik, karanlık bir savaşın hemen öncesini hatırlatan bir atmosfere sahip. Son Parça III, çarpıtılmış folk-black rifi ile başlayıp tempo değişikliğine uğrayarak klastrofobik bir şekilde sonlanıyor. Ve bu da albümün sonu oluyor.
7,75/10

16 Kasım 2008 Pazar

Tad Williams - Memory, Sorrow, and Thorn:To Green Angel Tower Part 1



İşler iyice ilginçleşiyor. Ama asıl benim merak ettiğim Guthwulf ya da Rachel gibi çok geri planda kalmış karakterler. Bu arada George Martin'in önemli rollerdeki karakterleri öldürme huyunu da burdan esinlendiği anlaşılıyor. George Martin demişken
"serini tamamlamamadan ölürsen ta oraya Amerikaya gelir ve seni öldürürüm!!"

Anathema - A Fine Day to Exit (2001)


İnatla dinlemediğim ama dinlemeye başladığımda da içindeki şarkıları her nasılsa bildiğimi farkettiğim Anathema'nın bu 6. stüdyo albümüne bir önyargım mevcuttu. Ama Anathema'dan bahsediyoruz burada. Bu kadar yıldır bu albümü dinlememek gereksiz bir tavırmış. Çekimser yaklaştığım Pink Floydvari atmosfer ağırlık kazansa da gruba özgü eski melodik tarz hala çatır çutur devam ediyor.
Favori parçalarım:Panic ve Release
You've got to face it head on/So you can turn this thing around'/cause this ain't right
You have to go eye to eye/Raise your face to the sky/'cause this ain't right
+
If I played it safe, would it save me?

9,50/10

15 Kasım 2008 Cumartesi

Baroness - Red Album (2007)


Geçen seneye damgasını vuran sludge akımı içinde ilk albümlerini (EP leri hariç) yayınlayarak pekçoklarının en iyi albümler listesine üst sıralardan kurulan Baroness adlı Abdli grup da dahildi. Elbette beni etkileyen albüm kapağı oldu ilk başta ki piyasadaki diğer gruplar için de kapak çalışması yapan gubun solistinin elinden çıkmış.

Sound olarak pek çok türe referans yapan rif ve kordlar ile birlikte biraz daha ferahlık ve boşluk hissi veren kayıt öne çıkıyor. Üstüste enstrüman/efekt kayıdının rahatsız edecek yoğunlukta kullanılmaması neticesiyle çok daha rahat dinleniyor ve bu yüzden biraz da stoner rock etiketiyle grubun tanımlanması yanlış olmayacak. Yoğun olarak içerdiği progresif öğeler albümdeki parçaların uzunluklarında, bazılarının enstrümantel olmasıyla ve klasik parça düzenlemelerinin (nakarat vs.) eksikliğinde de göze çarpıyor. Örneğin parçalar hem kendi başlarına bir anlamı içerirken diğer yandan da arasında bulunduğu parçalar arasında geçişleri çok uyumlu hale getiriyor. Ve aynı zamanda sound olarak bütünsel bir albüm ortaya çıkıyor.

Vokal ise klasik post-hardcore çığlıklarını biraz daha yumuşatarak kendi geçmişlerine göre ilerleme kaydetmiş. Zaten grubu baştan takip edenlerin şikayet ettiği noktalardan biri sound olarak grubun sertliğini kaybetmesi. Tabi bu tarzın aşığı olmayan biri için ki ben oluyorum bu olumlu bir faktör. Albümde sihirli bir "catchy " tarafı olan Wanderlust, Isak ya da The Birthing zaten geleneksel metal parçasına en yakın şeyler. Ek olarak epik hatta biraz da oryantal enstrümantel parça Teeth of a Cogwheel benim albümdeki favorim oldu.

Ayrıca grup henüz dinlemediğim Mastodon ve Isis'e benzetiliyor.

.


8,50/10

14 Kasım 2008 Cuma

Amon Amarth - With Oden on Our Side (2006)


Under the Northern Star
/
daha güzel rifler melodiler, daha tempolu
daha derlitoplu
1 aydan az kaldı.
.
.
9,25/10

13 Kasım 2008 Perşembe

Fable : The Lost Chapters



Çok bilinmemesine rağmen oynaması çok pek çok eğlenceli ve yaratıcı bir oyun imkanı tanıyan yapısıyla Fable üç boyutlu RPGlerle aramı düzeltecek gibi oldu.

Microsoft'un uyuz güncelleştirmeleri neticesinde uzun süre boş boş bir köşede beklese de gün geldi sistem çöktü format atıldı ve bu şirin oyun bilgisayarımın başköşesine yerleşti. Ne mutlu bir gündü o gün okuyucular!!

Abartmayalım, sadece Fable 2'nin de bu aralar PC'ye çıkma aşamasında olduğunu söylemek yeterli.

Maske Düştü, Klişe Göründü

Max Payne

- Hayır Max, şimdi değil!
- Tamam canım, yaşamalı ve intikamını almalıyım.
- Maax, şimdi de değil!
- Tamam, zaten bir işim kalmıştı halledecek.
- Max sırası değil dedim!
- Ulan, o kim yanındaki? Kendimi öldüreyim, geliyorum şimdi yanına kaltak!!

vasat vasat vasat vasat vasat vasat vasat vasat vasat vasat vasat vasat vasat

Büyük Hazine 2: Sırlar Kitabı

Cage ustayı Indiana Jones kılığında izleyeceğimi zannederekn tümüyle günümüzün Abdsinde geçmesiyle film beni ters köşeye yatırdı. Son yıllarda Grange etkisiyle revaçta olan komplo teorilerini hazine avıyla birleştirerek hem sıradan aksiyonun hem de Londra'nın dar sokaklarındaki kovalamaca sahnesi ve kayıp kent bilmemne efsanesiyle klişenin sınırlarında gezinse de eğlenceli seyirlik bir film ortaya konabilmiş. Ama sinemada izleseydim büyük bir hayal kırıklığı cebimde olurdu büyük ihtimal.
İşin ilginç bir yönü de bu serinin ikinci yapıtıymış. İlkinden hiç haberim olmamıştı, hala da yok..

11 Kasım 2008 Salı

Hypocrisy - Into the Abyss (2000)



Kafalarına taş mı düşmüş yafu bunların?
Tam bir stil değişikliği ve tam vaktinde , ama ters yöne. Gitar tonu ve vokali biraz daha tok yapıp atmosferik tarzla birleştirmeleri bir ilerleme olacakken, grup eskilere geri dönmüş. Sound hız ve brütallik kazanırken, kendine özgü melodik ve atmosferik yapı minimuma indirilmiş. Tabi ki clean akustik gibi soft şeylerden hiç sözetmeyelim.
Albümde eski tarzlarına daha yakın (atmosferik ve epik) parçalar daha fazla göze batıyor. Resurrected, Unfold the Sorrow ya da ben biraz daha ucuz bulsam da Roswell 47'yi andıran Fire in the Sky gibi. Asıl albümün tacı şahı padişahı ise albümü assolist gibi sonlandıran Deathrow (No Regrets) ...
Bir enstantane: Unleash the Beast adlı parçanın girişi vampir avcısı Buffy'nin müziğini hatırlatıyor.
7,0/10

10 Kasım 2008 Pazartesi

John Lloyd, John Mitchinson - Cahillikler Kitabı



Şu kriz döneminde size 13 YTLlik bir tasarruf haberi vereyim ister misiniz? Bu kitabı eşinizden dostunuzdan arkadaşınızdan olmadı komşunuzdan ödünç alınız. Mutlaka birinde vardır, o kadar çok sattı ki...

Asafated - Tout Va Bien (1999)



Sadece 3 parçadan oluşan ve Asafated'ın dağılmadan önceki son çalışması Tou Va Bien ki manası herşey yolunda gibi bir şeymiş, sadece kaset formatında basılmıştı. Özellikle harala gürele metal sınırlarının dışına çıkıp müziğe gerekli değeri verenler tarafından bu Ep'de yer alan aynı adlı parça çok büyük umutlar yaratmıştı. Bizim de Opetimiz Katatoniamız vardı artık. Fazla zaman geçmeden grup dağılır, yine belirli bir deneyselliğe sahip UÇK Grind doğar küllerinden. Yalnız haksızlık etmemek gerekli, diğer parçalar Buried in Mud ve Not 4 You sertlikten ödün vermeden deneysel ve atmosferik bir çalışmanın nasıl yapılacağı yönünde dersler içermektedir.
Bu EP'nin olumsuz yönleri kısa yani EP olması, CD'ye basılmaması ve grubun bu hat boyunca müzik yapmaması. Belki yurtdışında da şansları olabilirdi. (Burada oldukça realistim. Modern oryantalizm, kültürel önyargılar ve müzik endüstrisinde kapitalizm mantığı oldukça zor tabi). Müziğe olumsuz bir söz söylemek haddim değil efenim.
9,25/10

8 Kasım 2008 Cumartesi

Katatonia - The Great Cold Distance (2006)


Yapıtlarını pek sevdiğimiz gruplardan olan Katatonia'nın bu albümünü konsere gelmelerinden hemen önce biraz dinlemiştim sanırım, ama neyseki tekrar dinlenebilirliği yüksek ve mükemmele yakın bir kayıt. Evet benim için asla mükemmel olmayacak bir grup Katatonia, tıpkı Opeth gibi kullandıkları soğuk ve yapay gitar tonu bazı anlarda olumlu bir katkı oluştursa da genel sound için oldukça duygusuz. En azından benim için bu böyle.
Albüm ruh öğüten bir makineye benzer açılışı Leaders, Deliberation ve Soil's Song gibi güzelim parçalarla yapıyor ve albümün bilindik parçası My Twin başlıyor. En öldürücü rif Rusted'ın başlangıcında gizli iken In The White ile melankoli tavan yapıyor. Bir de tekdüze ve sade bir güzelliğe sahip olan July ile kapanış parçası Journey Through Process de ilgi çekenler arasında sayılabilir. Elbette her parça bu saydıklarım kadar güçlü değil. Ama sinerjiye yolaçan albümdeki atmosferik bütünlük ve bu bünyeye sızmış progresif rock etkisi kolay dinlenebilir beste ve göreceli olarak konuşursak "soft" sound ile birleşince oldukça keyifli bir yapıt ortaya çıkıyor.
The sky moves faster at this time of year
9,50/10

Wintersun - Wintersun (2004)


Düşünün ki bir beyaz amerikan baba ile Latin annenin melez kızlarının çirkin olma olasılığı nedir? Bir de tüm renklerin birleşiminden siyahın , bana göre asil ve muhteşem genel için kötü bir rengin oluşması malum. Karışımlarda ayarı tutturmak önemlidir, yani. Tutmaç çorbası lezzetli de olabilir , ağıza alınamayacak kadar berbat da.
Bu köşe kış güneşi grubumuz da çıktıkları Finlandiya yöresinden tarifi kendilerine ait bir tabak çorbayı beğenilerimize sunuyorlar. Hüpff, mmm... Aşçılık başarılı, belirli bir teknik ve kompleks yapı başarılı bir şekilde kotarılmış. Karışım diyorduk, bol bol malzeme yani tür kullanmışlar, genelde melodik death ve power, ayrıca folk, epik, neo-klasik ya da barok (o kadar anlamıyorum), vokallerde yer yer black (vokal mevzusunu pek açmamak lazım, clean dahil her tür denenmiş). Bence fazla tarz karıştırarak anlaşılamama noktasının sınırlarına yakın dolaşıyorlar. İnşallah ilerde daha da abartarak "yeter yafu kafam şişti ordan oraya burdan şuraya yoruldum" dedirtmezler.
haylayts:Beyond the Dark Sun, Battle Against Time, Death and the Healing, Beautiful Death
8,5/10

6 Kasım 2008 Perşembe

Amon Amarth - Twilight of the Thunder God (2008)


Yıllardır müzikal stillerinden taviz vermeden albüm yapan grupların birkaç albümünü dinleyip geri kalanlara pek kulak vermemekle ilk dinlediğimde aldığım hazzın yokolmasını ve sıkılma olasılığını önlediğime inanırım. Amon Amarth’ın da Fate of Norns’un ardından bu maksat ile hiçbir ürününü dinlememiştim. Mademki konsere geliyorlar, en azından kulak aşinalığı olsun diye bir dikkat kesilmek gerenkli.
Ufak tefek farklılıkları yazarak sabır ve zaman tüketmemek lazım. Bildiğiniz Amon Amarth! Birkaç parçada inceden inceden atmosferik kısımlar ve Live for the Kill’de Apocalyptica çellosu ise albümün bonusları.
Fevkalade parçalar:Twilight of the Thunder God, Guardians of Asgaard, Varyags of Miklagaard, Embrace of the Endless Ocean
Bu arada albümde ağıt havasındaki gurbet (!) kokan parçalar ile balta ve miğferinizi kapıp savaş meydanında sayıca size üstün düşmanın saldırmasını sabırsızlıkla beklediğiniz parçaların olduğu garantisini de albümle geliyor.
9,0/10

5 Kasım 2008 Çarşamba

Gargoyle - March Of The Heroes (2006)


Yerli ekstrem müziğe kulak vererek CD alışverişine , güzide Kadıköy yöremize yolculuğuma başlamadan önce karar verme procemi başlatmış bulunmaktayım.
İsmi hiçbir orjinallik taşımayan grubumuz bu yönüyle diğer Türk grupları ile çok da farklı olmayan bir paydaya sahip. Kendi coğrafyamızın ve geçmişimizin mitolojisinden hatta edebiyatımızdan dahi esinlenmeyen gruplarımız , bu örnekte Gargoyle, olarak Avrupa gotik mimarisinde eçiş bücüş heykelleri seçmiş, hiç olmazsa gotik müzik esinlenmeleri ile ortak bir nokta yakalayabilmişler. Daha kötüsü de olabilirdi , örneğin incilde geçen türlü türlü şeytan isimlerinden birini de alabilirlerdi. Eğer müzik olarak bu toprakları ve tarihini esin kaynağı olarak sahipleniliyorsa grup ismine de takılmam gayet doğal. İnternet üzerinde şarkı sözlerini bulamamakla birlikte İstanbul'un fethi konseptinin işlendiği oldukça aşikar.
Öncelikle düğün ya da taverna orgu kıvamında klavyenin ağırlıklı kullanımıyla eski günleri bana hatırlattığı için çok mesut ve bahtiyar oldum. İşte tam da bu sebepten dolayı pek çok insanın da nefretini çekeceğini düşünüyorum. Müzikle uyumlu vokal (bazı anlar duyguyu ifade etme açısından tekdüzeliği aşıvermesi farkediliyor) ile çok da yavaş olmayan tempo ve de tabi ki doğu ezgileri diğer olumlu noktalardan biri bence. Yalnız albümde sadece 7 parça olması ve parçaların üzerinde biraz daha çalışılabilirmiş hissi, albümü çıkartırlarken aceleye gelinmiş kanısına vardırıyor. Özellikle albümde Dawn At Bosphorus ile Rain öne çıkan parçalar.
Kesinlikle takip edilmesi gereken ve Kadıköy listesine eklediğim bir grup.
7,50/10

RETRO:Çilekeş vs. Dorian



Y.O.K.(2005) / Yeniden Hayata (2006)

Bir vakitler ülkemizde rock grupları belli bir tanınırlığa ve albüm satışına ulaşınca rock müzik patladı başlıkları etrafı kaplamıştı. (Kaplananlardan kasıt Hürriyetin Sabahın haftasonu eklerinin ilk sayfaları) Birkaç iyi adam ise bunun sadece bazı grupların ve yapıtların başarısı olduğunu ve bu dalganın geçeceğini söylemişti. Ve netekim öyle oldu.
İkisi de nu-metal’den etkilenmiş alternatif rock grupları olan Çilekeş ve Dorian bu yükseliş döneminde ismi duyulan gruplardan. Bildiğim kadarıyla en az otuz bin satış rakamına oluşan Y.O.K. ile Dorian’a göre daha fazla bilinirliğe ulaşan Çilekeş’in duygusal parçaları ve otantik vokali avantaj oluşturmuş. Diğer yandan Dorian biraz daha “düşünen adam”ın damak zevkine uygun bir yapıt sunmuş aynı tarzın sınırları içinde . Yine uzaklardaaan duyduğum kadarıyla Dorian albüm sonrası bir fetret dönemine girmiş. Çilekeş ise alternatif rock soundlu yeni albümleri Katil Dans ile kamuoyundan olmasa bile eleştirmenlerden beğeni bonuslarını toplamış durumda.
7,25/7,0

In Flames - A Sense of Purpose (2008)


Sevdiğim ama bir süredir takip etmediğim grupların albümlerini dinlemeye In Flames’in 2008 model albümüyle başlıyoruz. Grubun metalcore mevzusu hakkında en ufak bir fikir yürütecek kadar dahi son dönem işlerini takip etmediğim için A Sense of Purpose’u öncekilerle karşılaştıramayacağım.
Albümü dinlemeye başladığımda ilk farkına vardığım tiz vokaller oldu. Hatta vokalistin bile değiştiğini zannettim. Bolca clean vokal tarzından bahsetmiyorum bile. Albümü dinleyip bitirince ise melodik yanın abartı derecesinde fazla olduğunu ve bunun parçaların birbirinden ayırt edilebilirliğini zorlaştırdığını görüyorsunuz. Hatta açık konuşalım albümün yarısı doldurma parçalar.
Bu sene dinlediğim en iyi şarkılardan biri The Chosen Pesimist de burada yer alıyor. Standart metalcinin nefret edeceği, IF’in de bugüne kadar yaptıklarına pek benzemeyen bu parça 8 dakika süresince ismi gibi pesimist hisler yaratırken müzikal olarak moderen bir soundda aynı rifin tekrarına dayanıyor. Über-melodik nakaratlara sahip Alias ve I’m The Highway ile Condemned (diğrlerine göre daha sert olması itibariyle) diğer hoşlandıklarım. Diğer yandan albümün Japonişi versiyonu +3 parça içermekte.
Metalcore akımından bence bu albümde müzikal açıdan fazla etkilenmemiş gibi gözüküyor. Daha çok sözlerdeki “yolumu kaybettim sarmala beni ehü hüü bıy bıy” gibi basitliklerle kendini belli ediyor. Kastettiğim gibi death metalin çok fazla sulandırılmış hali var karşımızda. Buna rağmen In Flames’den bahsediyoruz burada.
7,75/10

İnternet Yasaklansın !!

Nihayet blogspot'a da gelen saçma sapan yasaktan sonra cahillikte birbiriyle yarışan karar alıcılardan internet gibi içinde kötü şeyler içeren bir kaynağı tümden yasaklamalarını beklemek şaşırtıcı olmayacak. Evet , tüm ülkeyi Kuzey Kore, İran gibi devletlerin izinden yürütmeyi beceren şahsiyetler bu müthiş fikri duymasalar iyi olur. Şşşş...