29 Haziran 2008 Pazar

Antaeus - Cut Your Flesh And Worship Satan (2000)


Bir sene önce hiç sevmediğim işime maksimum yarım saat sürerek uyumanı engelleyen bir servis seyahatinde giderken dinlediğim ikinci albümleri De Principii Evangelikum ile bünyeye kaotik nihilizm olarak adlandırılan zehri derkederek direnme gücü veren ve metal dünyasında hakettiği değer gösterilmeyen gruplardan biri olan Antaeus'un ilk albümünü merak etmekteydim. İkincisinden daha iyi olduğunu internette filan öğrendiğimden dolayı.
Savunduğumdan değil ama ismi fevkalade kuul olan bu ilk albümde vokaller klasik black'den death/gore'a değişiklik gösteriyor. Çoğu parçanın girişinde ise korku tattırma amaçlı atmosferik bölümler bulunuyor. Dinlerken zaten rahatsızlık duygusunu aşamacağınız albümden gerçekten hoşlanabilmek için şahsen elimden geleni yaptım. Ve lakin ikinci albümün kaotik nihilist nefret formülasını yeterince aksettiremeyen , daha melodik ama özgünlük açısından muadillerinden herhangi bir fark içermeyen, ortalama bir black albümünden öteye gidemedi benim için. Bleeding Blasphemy, Specimen 23 ve Daemon (live) biraz daha öne çıkan parçalar oldu.
Maalesef Antaeus sahifesi burada kapanır.
(5,5/10)

28 Haziran 2008 Cumartesi

Uni-rock - Dark Tranquility 22/06/2008 Konseri

Uzaktan False In Truth'a denk geldim. Pek yaklaşmadan kulak kabartınca hala hoşlanamadığımı kavradım. Kendilerinin söylediği gibi coverları dinlemek daha hoşdu.
Moribound Oblivion'un herhangi bir albümünü dinlemektense konserde dinleyip bir yargıya varmak istemiştim. İlk bir kaç parça boyunca sahnenin oralarda oyalansam da bir bakıvermişim kendimi en uzak köşede bulmuşum. Korkuyorum gibi nefret/sevgi hissini aynı anda tadabileceğim parçayla başarılı bir şekilde konserlerini bitirdiler. Ama hala bu boyalı yüzler hakkında bir karara varamadım.
Karanlık çökerken Soul Sacrifice sahneye çıktı. Başarılı hatta brütal bir performansla fanlarına pogo vs. yaptırttılar. Seyirci ile iletişim yer yer yalakalık sınırlarını zorlayıp samimiyeti sorgulatsa da iyiydi ve DT öncesi programa seçilmeleri iyi bir seçim olmuş.
Anatolia albümünü baştan sona çalan Heyy DJ'e selam. Lakin Marilyn Manson çalarak , üstüne üstlük Hayko Çepkin çalma gayretiyle milletin tepkisini çekti.
DT üzerine bir şey söylemeye pek gerenk yok. Sahnede eğlenen bir grubun elektriği seyirciyi de etkiliyor. Kısacası bu. Bu arada pogo yapan pehlivanlara kızsak da eğleniyolar, tepki göstermemek lazım. Kafalarını kolarını kırmaları beni ilgilendirmez de moshpitin kenarında suçsuz masum mavi gözlü konseri dinlemek dışında hiç bir amacı olmayan ( küçük emrah modu) izleyicilerin üzerine hücum etmeleri çok saçma ve istenmeyen sonuçlara yol açabileek bir davranış. Bu yazın konser sezonu oldukça tatmin edici başladı. Darısı diğerlerinin başına.
///
Milli takımımızın Almanya maçında Almanlara sahayı dar etmelerini izlemek süper zevkliydi. Sağlam kalp gerektiren bu maç sonrası suçlanacak adam arayan birileri Rüştü'yü öne sürdüler yine. İlla birileri suçlanacaksa yeteneği ve hata potansiyeli ile yeri belli olan Rüştü değil takımını yalnız bırakan Volkan olmalı. Naçizane görüşüm bu.
Takıma, destekleyene , herkese teşekkür.

Björk - Vespertine (2001)


horr horr horr
.
.
.
.
It's Not Up to You, An Echo, A Stain ve özellikle PAGAN POETRY ile/nin hemen ardından Frosti adlı zillerin ağırlıkta olduğu kısa parçayla Aurora'ya bağlanması albümün üst noktaları. Yer yer back vokallerde felan Medulla'nın emaresini verse de albümün en diiip noktası, Björk'ün en dinlenilmez olduğu Coccoon adlı parça. Evet iddialıyım, Ancestors bile on basar. Uzatmadan albümün en iyi özelliğinin aynı zamanda zayıf yanını oluşturduğunu söyleyebilirim. Hatta reklam sloganı gibi söylersem:
Sıcak yaz akşamlarında uyumak için başka birşeye ihtiyacınız yok!!
.
.
.
.
hor horr da horr horr
"And he makes me want to hurt myself again"
(7,0/10)

22 Haziran 2008 Pazar

Yorumsuz ...


The Sword - Age of Winters (2006)


Kaynağını death metalden alan doom haricinde bir de 70'lerden doğrudan esinlenen Black Sabbath, Pentagram gibi gruplardan etkilenmiş Amerikan ağırlıklı bir doom metal tarzı daha var. İşleri olanı daha da karıştırmak olan bu Amerikalılar rahat durmamış ve sludge, stoner, southern ve bilumum bizim coğrafyamıza uzak türleri kesiştirerek yarattıkları bu yeni soundu ülkelerinde popüler hale getirmiş ve nü-metal, metalcore gibi ihraç ürünleri arasına dahil etmişlerdir. İşte The Sword biraz daha klasik heavy metala yakın dursa da üstte belirttiğim şehriyeli, yeşil mercimekli ve nohutlu tutamaç çorbasının bileşenlerinden biri. Yeni bir grup olmasına rağmen ülkesinde de belli bir dinleyici kitlesine ulaşmış.
Albüm gümbür gümbür bir intro ile açılıyor. Sert rifflerle takip eden Barael's Blade iyi bir parça. Freya ise iç gıcıklayan enteresan bir gitar rifi ile dikkat çekiyor. Zillerin The Horned Goddess parçasında çastıra çastıra yoğun kullanımı da tam sevdiğim bir şey olmuş. Albümün soundu hakkında Black Sabbath etkisi olduğunu söylemek için B.S.'ın sadece best of albümünü dinlemiş olmak ( ben, ben evet ben!) kafi geliyor. Albümün en MUH--TE--ŞEM parçası Iron Swan'ın girişine esinlenme açısından yuhh diyebilirim, hatta diyorum. Gazgaz parça herşeyiyle, otantik melodisi,dur dur hurraa kısmı ile muhteşem ... ee vokal hariç. Tarzına göre biraz daha sert ve kendine özgü olması gereken vokalin bence albümde zırt dediği nokta bu parçaya denk düşüyor.
Sözleri Kuzey Avrupa mitolojisi ,Viking Kelt vs.., olan bu albümün orjinalitesi için bu tarzla pek alakam olmadığından dolayı birşey diyemeyeceğim. Ama 70lerin müziğini bugünden yorumlayarak riffleri sertleştirerek, enerjik bir hava kataraktan eğlenceli haysiyetli bir kafa sallama albümü üretmişler. Umarım Metallica konserine kesin gelirler ve pek sevgili izleyici tarafından hakettikleri ilgiyi görürler. Bu arada albüm kapağı da kendi tarzına dahil diğer gruplar gibi çok hoş.
8 /10

15 Haziran 2008 Pazar

Fransızların Günahı Ne?



The Happening

Yönetmenliğini Şabalama'nın yaptığı bu film yine mistik olaylarla süslü olsa da aslında drama dayalı bir evlilik ilişkisinin üzerine odaklanmış. İnsanların aniden ölmesiyle başlayan ve bilinmeyen bir sebebe dayanan olay ABD'nin tüm kuzeydoğusunu kaplarken, bu coğrafyadan kaçmaya çalışan çifti, klişe zeki aile babası, sorumluluk ve duygularını açıklamada başarısız eşi ve yardıma ihtiyacı varken yardım eden konumunda kendini bulan arkadaşlarının küçük kızı, yönetmen Saşamalamama yol serüvenine dahil ediyor. Yönetmen Saçmalama, herzamanki gibi mistisizmi ucu açık bırakmayarak, film boyunca gözümüze sebepleri sokuyor. Cep telefonları, nükleer santral, şiddeti çağıran öfke ve park temaları filmin daha ortasına gelmeden sözel bir kuşku olarak sonu getirilen mistik olayın açıklamasında gereksiz yere kulanılan simgeler olmuş. Bitimde ise 28 Hafta Sonraya komik bir selam var. Bu selamla azçok eleştirilen mevzular ciddiyetini kaybetmekte.

Çok başarılı olmasa da yönetmenin müdavimlerinin hoşlanabileceği bir yapıt. Yönetmen Şebelekama'dan tek isteğim aklına gelen her ilginç fikrin, özellikle bu filmdeki, filme çekilmesine gerek olmadığının bilincinde olması.

Beowulf

Tamamiyle bir animasyon, hoş bir öykü, başarılı filme aktarım. Başyapıt değil amma güzel.

Charlie'nin Çikolata Fabrikası

Başrolünde Johnny Depp'in oynadığı bu film çocuk filmlerine özgü ders verme öğesini eğlendirici bir şekilde işliyor. Hırs, Açgözlülük vesaire. Çok farklı bir konu ve çekime sahip olan film Roald Dahl'ın aynı adlı eserinden uyarlama. Özellikle Oompa-loompalara dikkat!

Björk - Medúlla (2004)



Parçaların pek çoğunun acapella olduğunu müthiş kulağım sayesinde anlamıştım ama bir kaç istisna dışında tümünün vokal performanslarına dayalı olduğunu öğrenmek, işte bu şaşırtıcıydı! Tam olarak Björkvari bir davranış.
Where Is The Line, Who Is It, Desired Constellation, Oceania ve Triumph Of A Heart gerçekten başarılı, dinlemesi hoş parçalar. Lakin kişisel olarak daha fazla hoşlandığım parçalar ise İzlanda dilinde Vökuró ile temposu ve melodisi ile biraz daha uğraşılsa bir pop hitine dönüşebilecek potansiyel ihtiva eden Mouth's Cradle oldular.
Popüler müziğe alternatif yorum getirenlerin en takdire şayan isimlerinden olan Björk'ün bu çalışması da kendini tekrara düşmediği diskografisinde yer alan hoş bir yapıt olmuş.
With a palm full of stars / I throw them like dice /Repeatedly / I shake them like dice
And throw them on the table / RepeatedlyRepeatedly / Until the desired constellation appears
(8,25/10)

14 Haziran 2008 Cumartesi

Doro - Doro (1990)



Only You (Kiss cover), Rare Diamond, Broken, Alive güzel şarkılar. Doro'nun tatlı telaffuzu rock on, cold gibi sözcüklerde hala devam ediyor. Daha önceden söylediklerim hala geçerli.
Kısacası Doro cephesinde 90 yılında değişen bir şey olmamış.
(6,5 /10)

8 Haziran 2008 Pazar

Therion - A'arab Zaraq Lucid Dreaming (1997)


Obarey, şaşırdım! Grubun pek sevilmeyen bu albümü, benim dinlediğim en iyi albümlerinden biri oldu. Aslında albüm , bazı eski parçaların versiyonları, 4 adet cover (Iron Maiden-Children of the Damned, Running Wild-Under Jolly Roger, Scorpions-Fly to the Rainbow ve Judas Priest-Here Comes The Tears) ve senfonik ağırlıklı soundtrack parçalarından oluşan bir derleme. Coverlar ise senfonik olarak yorumlanmamasına rağmen gayet başarılı icra edilmiş. Toplamda 15 parça, boş yok. Özellikle Down the Qliphotic Tunnel ve arkasından onu takip edebilecek en güzel şey Up to Netzach / Floating Back enfes , yeme de dinle parçalar. Yalnız albüm sonuna doğru bir gevşeme, dağılma , saçılma durumları varki bestelerin, azcık da olsa yorulduğunuzu hissediyorsunuz.
Eklektik ve yaratıcı yapısı gereği defalarca sıkılmaksızın kendini dinleten güzel bi şi...
(9,25 /10)

7 Haziran 2008 Cumartesi

Dark Tranquillity - Fiction (2007)


Geçen senenin en iyi death albümlerinden seçilse de benim içimde besleyip büyüttüğüm, yedirip içirdiğim bir endişem vardı. Endişelerimi öldürürken, kendi evlatlarımı kaybetme acısını verse de , büyük bir süprizle karşılaştım ve uzun zamandan beri ilk kez heyecanlandım. Sönen umutlarım yeniden alev aldı. Ve karşınızda orta dönem gothik etkilimli deneysel melodik taraflarıyla (elektronik endüstriyel keyboard, bir kaç parçada clean ve bayan vokal) yeni dönem sert, lineer death taraflarını birleştirerek kendi diskografisi içerisinde devrim yapan Dark Tranquility! Evet abarttım biraz, hoşgörelim ve geçelim..
Lesser Fatih ( Arghh!) , Misery´s Crown, The Mundane And The Magic ve Blind At Heart direkten aklınıza düşen , kolay adapte olabildiğiniz muhteşem parçalar. Ama albümün gizli kitle imha silahı yavaş, atmosferik doomvari parça Inside The Particle Storm. Dinledikçe aşina olduğunuz için bir vakit ohara bu şarkı bu albümdemiymiş gibi saçma sorulara müsebbib olabilir.
Profesyonel müzisyenliğin pırıl pırıl parladığı güzel bir albüm. Artık konserde görüşürüz!
(8,75/10)

Hard Fi - Once Upon a Time in the West (2007)



Geçen sene metal harici kulvarda dinleyip pek çok beğendiğim albümler olmuştu. Hard Fi'nin ve Arctic Monkeys'in ilk albümleri ya da Björk'ün Volta'sı gibi. Bir dalga şeklinde, zaten yaz da geldi, bu tarz albümleri dinleyeyim dedim ve Hard Fi'nin ikinci albümüyle başlıyoruz. Sırada konsere gelmeden önce dinlenip bitirilecek Björk albümleri, Portishead'in en yeni albümü, Liars, Battles, Fall Out Boy, Billy Talent ve Thom Yorke gibi sanatçılar olacak.
Tartışmalara açık bir kapak. Geçiniz. İlk albümde çalış-eve gel, eğlenceni bile takvime bağla mottosuyla zaman çarkında hayatlarımızı öğüttüğümüz günlük hayat çemberini sokak diliyle öz ve basit bir dille eleştiriyor ve hedefe sistemi koyuyorlardı. Bir de mütevazi İngiliz müziği. Feybuluso! Şimdi liriklerde aşk temasına yoğunlaşma varken üstelik müzikde de pek ilerleme yok. Parçalardan Suburban Nights öne çıksa da , diğer şarkıların hepsi birbirine benziyor, çarpıcı vurucu ve çırpıcı fonksiyonları eksik. Watch Me Fall Apart ve We Need Love da diğer kısmen farklı parçalar. Eminim single olarak seçilmemişlerdir.
Hala sizde umudum var, Hard Fi.
"Now walk around this lonely town, Where every smiling face just brings you down"
(7,0/10)

1 Haziran 2008 Pazar

Arsis - A Celebration of Guilt (2004)


Hmm, süper bir kapak çalışması. İsmini hatırlamadığım bir sanatçının eseri bu ve araştırırsanız internet sitesini ve ilgili resimleri bulabilirsiniz. Neyse Arsis bu ilk albümüyle büyük sükse yapmış melodik ama asıl teknik death grubu.
Albüm çok dinamik. Pata küte başlıyor ve pata küte bitiyor. Kardeşim, bi dur! nefeslen, araya interlude bi akustik bi şey sokuşturuver. Üstüne üstlük üstüste bindirilen gitar kayıtları, dinamik ve birbirine benzeyen besteler ile black çığrıntısı vokalle birleşince ortaya gerçekten zor ısınılan bir albüm çıkıyor. Teknik mi? Evet canım, napalım?
Bununla birlikte kayıtdan mı yoksa tamamiyle öznel seçicilik mi bilmiyorum ama bateri daha göze batan hoş anlar sunuyor. Kötü şarkılardan oluşmamasına rağmen ısınamadağım albüm bir mükemmel gaz parça içeriyor ki adı MADDENING DISDAIN. Süper bir riffle açılan Return, The Sadistic Motives.. ve melodik Wholly Night da diğer beğendiğim parçalar.
Dikkat! Baş Ağrısı Yapar...

(7,5/10)


Godspeed You! Black Emperor - Slow Riot for New Zerø Kanada (1999)


GY!BE'nin sadece 2 parçadan oluşan bu EP si , dinlediğim ilk albümlerine göre vuruculuğu biraz daha az olmakla beraber karşımızda duran yavan , tatsız bir kayıt değil.
Yaklaşık 11 dakikalık Moya , grubun parçaları soundtrack kıvamında olduğu için hislerimi ve hissettiğim senaryoyu yazmam gerekecek, dramatik bir aşk parçası olmalı. Huzursuz, apokaliptik ve grubun simgesi yaylı giriş kesinlikle çarpık ve umutsuz bir aşkın filizlenmesini anlatıyordur. Ardından kısa bir inkar süreci ve direnilemez aşkı utangaç adımlarla tekrar alevlendirmek. Yukarı ve aşağı salınan melodilerle vals yapan çiftlerin doldurduğu düşsel bir balo ile umudun yeniden yeşermesi.
Diğer parça ise daha uzun, Blaise Bailey Finnegan III, grubun karakteristik özelliğini taşımakla beraber sokak röportajı sample'ını uzun tutarak ve parça boyunca dağıtarak içeriğiyle politik bir bildirge özelliğini sergiliyor. İlk albümdeki Providence parçasının girişinde röportaj yapılan adamla BBFIII'deki kişi aynı. ABD devletine, yargı sistemine sövüp sayan adam, kendi yazdığını iddia ettiği bir şiirle röportajı sonlandırıyor. Yalnız şiirin Blaze Bayley tarafından Iron Maiden'ın Virus parçası için yazdığı lirik olması ironik bir detay.
Albüm kapağındaki İbranice cümle de Eski Ahitten alınma imiş. And, lo, it was waste and void demek olup evrenin yaratılmadan önce ıssız ve boş olduğunu belirtiyormuş. Zaten grubun beyinlerinden biri Batini bir Yahudiymiş. Felan filan. Bu kadar magazin yeter.
Turkeeyy, eight points.

(8,0/10)