20 Ağustos 2025 Çarşamba

Fazıl Hüsnü Dağlarca - Bütün Şiirleri 1 (Bölüm 5)

 Birinci cilt sonunda nihayete erdi. 1966 basım yılını taşıyan Vietnam Savaşımız yine o günün gündeminde olan bir meseleyi konu alıyor, ayrıca bu büyük sorunu isminde görüldüğü üzere bizleştiriyor, bize ait kılıyor. Destanlarında aşina olduğumuz savaşın kan, et, yanık kokusu gibi acımasız yüzünü betimleyen unsurlarını bu eserde de kullanmaktan çekinmemiş. O yılların aynasında amerika kanağız, barbar, yamyam gibi sıfatlarla tanımlanmış, bugün de o ve müttefikleri çok farklı değil uygarlık içre.

Kurşunların büyümesi uygarlığın büyümesinden midir?  

Savaş suçlarının gölgesinde poetikasını kaybetmiş dizeler ile savaş mağdurlarının ağıdı sayfalarda birbiri ardına sıralanıyor.

Sen USA ordusundaki kara derili, 
Sen kendini karanlığa kilitleyen gecesin. 

1968 senesinde de Haydi isimli etkileyici eseri basım imkanı buluyor. Sadece dörtlüklerden oluşan hacimli kitabın uzun süren bir çalışmanın ürünü olduğu tahmin edilebilir. Açmak, ağaçlar, ağız, almak, anlamak, at, aydınlık, büyümek, dağ, gökyüzü, deniz, kuşlar, dört (..kanatlı kuş, ..yön), duymak, ekmek, el, ev, gece, gazete, görmek, göz, gün, karanlık, kuş, ova, su, gibi bir çok tema tekrarlanmakta. Dörtlüklerin ilk kelimeleri sözlüklerde olduğu gibi alfabetik bir sıra ile basılmış. Özel bir gözlemin, kelimelerde tasarrufun ve deneyim ile bilgeliğin özünü yansıtan şiirler olduğu anlaşılıyor.


YUMUŞAK 
 Bir ekmeği 
 Var eder 
 Bir açın 
 Ağzı 

MAVİ YEŞİL 
Bugün yeşil gökler 
Bugün buluşacağız 
Bugün 
Kuşlar mavi 

YÜRÜYEN 
 Doğurur 
 Analar oğulları 
 Oğullar yalnızlığı 
 Yalnızlık anaları doğurur 

AK GÜCÜ  
Ekmekler 
Küçülür ya 
Ellerimiz 
Büyür 

OZANLARIM 
En çok sevdigim dört ozan vardır 
Dag ozan Agaç ozan 
Yıldız ozan 
Su ozan 


GERlLERDE 
Gemisini alır gider 
Herkes kıyılardan 
Bırakır herkes 
Kıyılara maviligini 

OLAY'LARDA 

 Konuşan 
 Bir ülkedir 
 Bir ülkedir 
 Susan daha büyük 

DILLERDE 
Ormanca 
Yıldızca 
Dagca konuşur onlar 
Ben anlarım Türkçe 

lKlYE AYRILMAMAK 
Öpmek 
Dudagımızın 
Bölüştügüdür 
Isısını 

-YALAN DOLAN 
 Sana benzer 
 Çarşılarda sokaklarda 
 Daglarda 
 Seni aldatanların hepsi 


SEVGl SIĞDIRMAK 
 Severken 

 Kentlerde 
 Bir odaya sıgdırırız 
 Kocaman bir kurdu 

-SOFRA 
 Vermiş Tanrı sana geceleyin 
 O gücü 
 Bölersin ekmegini karına çocuguna 
Daha doyarsın

TUTSAK OZANLAR TÜRKÜSÜ 
 Yeryüzünü 
 Agzımıza 
 Kilitlediler 
 Yır ettik

Cildin son eseri Türkiye tarihinde beni de etkilemiş bir faciayı konu alıyor: Kubilay Destanı. Bazı şeyler unutulmamalı, bazı şeylerle uzlaşılmamalı ve bazı kinler her zaman harlanmalı.



17 Ağustos 2025 Pazar

Obscura - Omnivium (2011)

 Çok daha dinlenir bir albüm olmuş bu, teknik death metal kulvarı içinde tabi. Çeşitlilik sağlanmış, akustik gitarlarla soft anlar daha belirgin. Melodik death daha bir sıkıcı kucaklanmış. 2 tarz vokal ve ekstrem soundlar terkedilmiş, aşırılıklar törpülenmiş. Lakkin uzaylı seslerine devam. Eski kafa dolgun rifiyle , bas vokaliyle Ocean Gateways favorim. Kıyasla yazdığım olumlu farklılaşmalarla tezat bir son değerlendirme yapacağım. Bana hitap ettiği kadarıyla, benim kafam alabildiği kadarıyla Obscura'yı ve yaptığı şeyleri çözdüm sayılır. Nihayetinde bir sınır var aklımda kilit bir soru ile şekillenen. Ara ara bu albümü hatırlayıp dinlemeye döner misin? İşte buraya takılıyor.

6,75+/10

16 Ağustos 2025 Cumartesi

Big Thief - Dragon New Warm Mountain I Believe in You (2022)

 Şans eseri dinleme listeme arka arkaya americana folk tarzı şeyler barındıran kayıtları  almışım. Bunlar arasında önde çıkanı, gerçekten de indiekafalar arasında çok sevilen Big Thief'in bu albümü. Bu 2022 marka albümden önce 4 kayıtları daha var. Mikrofonun başında hanımefendi  vokal pek bir maharet sergiliyor. Ağır ağır , melodik, romantik, güzel güzel şarkılarını söylüyor. Vokal Adrianne Lenker'ın  solo albümleri de var ve 2020 tarihli eserini daha önce dinlemişim. Solodan çok bu ekip işini daha çok sevdim. Düzenlemeler ve performans noktasında keyifli dokunuşlar mevcut. Kayıt hem kendi içinde tutarlı bir sese sahip hem de farklı seslere evsahipliği yapıyor. Böyle bongolu kongolu kemanlı bataklık folkuna döndüğü anlar bile duyulabiliyor. Klasik şarkıları seven çok olur, bana hitap edenler ise daha garipçeler, Albümün adını taşıyan, Little Things, Blurred View (en iyisi tüyler kırpaştıran parçası olabilir) , Love Love Love (bu mu yoksa albümün en iyisi?) gibi. Günümüz müziğine bakıyoruz, hiddet şiddet, meta gürültü, abartı, bazen kafa kaldırmıyor. Olumlu mutlu huzurlu rahat anları özlediğinizde başvuracağınız kaynağınız olmalı.

7,50/10

14 Ağustos 2025 Perşembe

The Necks - Three (2020)

 İlginç bir caz albümü bu. Boşuna avant-garde demiyorlar. Dinlemesi zor, dizonante, akorsuz şöyler sözkonusu değil. Kendisine özgü bir ambiyansı bile var. Ama salisede bir atan saat tiktakı gibi amansız bir perküsyon ritmin sürekli devam ettiği doğrudur. Piyano ile de kendini tekrarlayan bir melodi. Minimalist bir yaklaşım da demek mümkün. Panik atak ve kalp ritmi bozuklukları yaşayanlara tavsiyem değildir. İlk 20 dakikalık şarkı böyledi. Takip eden 20 dakikalık şarkı ise aşkın esrarını anlatan bir sese sahip. Rüzgar çanları, zil süpürgeleri ile daha tırtıklı bir seyir izliyor. Piyano ise gizemli bir atmosfer katmakta. Biraz 60'lı yıllardaki bilim kurgu gerilim filmlerini hatırlatmadı değil. Son 20'lik ise iki şarkının karışımı ve albümün en iyisi. 20'lik derken de dişlerden değil, küçük rakıdan değil, sürelerden bahsediyoruz. Gereğinden uzun. Tabi bu kadar uzun ve tekrarlara dayalı parçaları ezberleyip icra etmek de ayrı bir disiplin ve hüner gerektirir. Grubu tanırsak Avustralya'nın belki de en büyük ve en köklü caz grubu. Bir sürü albümü var. Tanıdık yeter. Enteresan ama dinlemesi zor olmayan , geleneksele doymuş dinleyici bir kulak versin hele.

6,75++/10

13 Ağustos 2025 Çarşamba

St. Vincent - Daddy's Home (2021)

 St. Vincent de her albümde farklı şey yapıyor, alışamıyorum. Disko halini daha çok sevmiştim. Burada amerikan kültürünün nostaljisinde, bize biraz yabancı, bir pop-rock yapıyor. Ya da art rock, yada bol perküsyon, efekt, synth, egzotik, yetmişler, funk ve folk etkisi. Teyatral demeyelim de şov diyelim. Vokale de bu ruh hali sirayet ediyor, değişken, sınırlara uzanan bir tarz sergiliyor. Soul'dan rock'a deviniyor. Bir böyle Tori Amos'a dokunuyor gibi. Albüm boyunca sitar istikrarlı ama dozunda kullanılıyor. Down hareketli, kıpır kıpır ve kendine güvenen bir tavırla söylenen bir şarkı. Hitap ettiği kitle arasında mıyım, pek emin değilim. Pişman da değilim. Dinledim, suçlayın.

6,75-/10

12 Ağustos 2025 Salı

Bu Çağ #5 - Çıngıraklı Sokak #27 - Üvercinka #125-126 - Patika #128

 Osman Çakmakçı editörlüğünde yayınlanan Bu Çağ , gazete formatı ile dikkat çekiyor. Şubat-Mart 2025 tarihli beşinci sayısında şiirde aşırılık üzerine soruşturma, Avrupa ve Amerika'da Devrimin Yankıları adıyla çeviri yazı, editörün kaleminden Kurgusal Düşünce ve Hasan Bülent Kahraman kaleminden ikinci yeni üzerine düşünceler yer alıyor. İmgeye boğulmamış anlaşılır şiir tarzında ortaklaşmış ürünlere yer verildiği görülüyor.

Derken böyle, duvarları biberiye kokan bir mahallede doğmuşum,
kalabalıkmış, herkesin aklına bir şey gelmiş, benim aklıma sen. (Mehmet Butakın)


Evde yıllar geçiriyorum
IşıkToz
Işık
Toz
Tik 
Tak
Tik
Evde yüzyıllar. (Ayşe Görkem Kozanoğlu)


Çıngıraklı Sokak  da gazete formatında yayınlanıyor. Mustafa Köz editörlüğünde politik yanı da belirgin aylık şiir gazetesinin Mart- 27. sayısı çok güzel bir eskize ev sahipliği yapıyor. Bir solukta okuyacağınız gazete kültür ve sanat haberlerine de , bulmacaya da ve yemek tariifine de yer veriyor. Kapağı Zülfü Livaneli'nin şarkı olarak söylediği Paul Erlard'a ait ünlü Özgürlük şiiri süslemekte. Tam bir sayfa ayrılarak İlhami Bekir Tez şiirleri ile anılmış. Son sayfası da kadın şairlere ayrılmış, mart ayına ithafen. Cem Uzungüneş ile soruşturma ile 2024 şiirine bakış yazıları dikkat çekiyor. Güncel ve otantik ürünlerin eksikliği de...

kısarak seslerini, sözlerini eksilterek
eğerek başlarını
yer altından usulca çıkıyorlar.
(Gülten Akın)

Üvercinka bir süredir sessiz, son sayısı nisan-mart tarihini taşıyor. Bu sayıda bir polemik öne çıkıyor, sürmanşetten derler ya eskiler. PEN derneğinin yılın şairi olarak Hilmi Yavuz'un seçilmesi tepkileri çekmiş. Onun yerine Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği Veysel Çolak'ı bu sayıda yılın şairi olarak aday gösteriyor. Düzyazılarda Behçet Necatigil, Cemal Süreya ve Yakup Kadri eserleri yoruma tabi tutulmuş. Yenibütün şiiri üzerine derin bir inceleme, Kemal Özmen ve Süreyya Berfe anmaları ve ilginç ve ilgi çekici bir makale, konusu Buchenwald ormanı da yer almakta. Yine okuması keyifli bir sayı.


ırmaklar yan yana ve uzak,
haritalar ölü seyyahların yalanlarıyla kirlenmiş (Hatice Eğilmez Kaya)

Patika dergisi 32 yıllık  maziye sahip Ankara kökenli bir dergi. Yayıncıları bu istikrar ve sebat için bile takdiri hak ediyor. Mor renkli bu ocak-şubat-mart sayısı 2024 Türk şiirini kapağa taşımış. Konu ile ilgili Hüseyin Peker, Mustafa Köz, Hilmi Kaşal, Yeprem Türk, Halil Şahan inceleme ve değerlendirme kaleme alana isimler. Ortak Türk alfabesi üzerine olduğu gibi dil ve edebiyat hakkında teorik incelemeler ve çevriler de öne çıkıyor. Ürün bazında dengeli bir yayıncılığı gözetmeye çalıştıkları hissedilse de çubuk şiir lehine bükülmüş, öykü eksik kalmış. Artemis dergisi şiir dizisinden basılan esere sahip şair Yusuf Çağlar'ı tanımama vesile olması ile memnunum. Ama bu esere internette sadece shopier sitesinde ulaşılabiliyor. şiir kitaplarının yaygın dağıtılamaması üzücü.

Birdenbire oluyor ne oluyorsa, o hız ki eğriliyor kızgın telde
O dudak ki dökülen marşları topluyor
Yayılıyor alkım yaylım
Tüm fabrikaya, ekmek yanıyor, ter yanıyor
Dokuz bantta dokuz yüz kişi (Uygur Orhan)

10 Ağustos 2025 Pazar

Asphyx - Last One on Earth (1992) + Wardruna Konseri ( 9 ağustos 2025-Harbiye)

 İlk belirlemelerim. Çıkış albümüne kıyasla daha derli toplu ve sevilebilesi. Lakkin bu kazıma vokale şahsen alışmam mümkün değil. Şarkı söylerken gırtlağı nasıl oluyor da sürtünmeden delinmiyor, önüne düşmüyor, anlamak namümkün. Diğer bir deyişle şahsına münhasır, otantik, acıyı içselleştirmiş. Ritimler gruuvi hatta bir iki yerde punka bile kayabilmekte. Davullar balyoz gibi. Hızarlı gitar tonu da etkileyici. Ve ilginçtir besteler bu tarz bir kayıttan beklenenden öte kolayca içine girilebilir, idrak edilebilir melodilere sahip. Yani içimden bir his bu gruptan alıp alabileceğim en fazla fayda bu albüm ile olacak diyor. Festival değil de küçük bir salonda kelle kopartan bir canlı performs yapabilirlerlerlermiş gibi.

Wardruna'ya  2. kez canlı izledim. Daha küçüklüklerini bilirim onların ve Harbiye'yi bir kaç yüz kişilik  boşlukları olsa da dolduracak kadar (4000'e yakın kapasitesi vardır) büyüdüklerine şahit olmak bir baba gibi gururlandırdı beni. kh kh kh. Performans olağanüstü, dinleyicilerin çoğu da şarkılara hakim. Öyle turist seyirci pek yok gibiydi. Tabi bu bir konser değil, bir deneyim. Seyirci o kadar çok alkışladı ki hele bir durun dedi konuşmayı çok sevdiğini anladığımız Einar. Onlar mutlu, biz mutlu, çıkalım kerevetine gayri.

7,50/10

8 Ağustos 2025 Cuma

Lacuna Coil - Unleashed Memories (2001)

 İlk albümlerinden sonra ileri yönde atılmış güzel bir adım. Amma velakin bestelerin kalitesi dalgalı bir seyir gösterdiğinden yine geriye düşüyor. Vokalde büyük oranda tepki çeken erkek vokal terkedilmiş. Bu da tekdüzelik getiriyor biraz. Erkek vokale itirazımız yok iyi olduğu sürece. Müzikal/işitsel olarak da gotik metalin hafif kanadında yer alıyorlar. When a Dead Man Walks gibi bir kaç iyi parça muhteva eder çalışmadır. Yine de eğri oturup doğru konuşmak lazım. Genç depresif zamanlarımda bir tık daha fazla değer verirdim. Şu zamanın hedonist ruhuna uyuşmakta zorlanan bir kayıt, bir tür.

6,75/10

After Life Sezon #3 - Yakitori: Soldiers of Misfortune Sezon #1 - Star Trek: Picard Sezon # 3 - Brooklyn Nine-Nine Sezon #3

 After Life'ın son sezonun son bölümünde Rick Gervais böyle köpeğiyle ufka doğru yürüyüp kayboluyor. Hala yalnız, sağlıklı bir ilişkiye tekrar başlayamamış. Ama kendisiyle barışmış, arkadaşlarıyla arasını düzeltmiş. Yaşama devam edebilecek bir gayeyi buluyor sonunda çocuklarla. Daha önceki sezonda bile tekrara bağlamıştı. Son bir iki güzel bölümle tadında final yapıyor. Hafif nemli gözler.

Yakitori yani ölü teçhizat gözüyle bakıldığından kelli  kızarmış tavuk diye tanımlanan talihsiz kiralık asker grubunu konu alır, tek sezonluk bir anime. Dünya kedimsi ırkın yönettiği ticaret federasyonuna zorla dahil edilmiş, para kazanmak isteyen gençler de federasyonun ucuz askeri gücü olarak kullanılıyor. Bu özel ekip ise deneysel bir eğitimden geçmiş. Kemirgen halktan mütevellit bir gezegendeki isyanı bastırmakla görevliler. Neredeyse soykırım seviyesine varan görevleri tepki çekince bir şamar oğlanı, bir günah keçisi olarak yargılanmaya başlanırlar. Ancak menajerlerinin başka bir planı vardır. Aslında kanunen teçhizattan farklı olmadıkları ispatlanınca aklanırlar ve kanuni haklarına kavuşurlar. Hem temposu hem çizimleri çok etkileyici değil. Başroldeki karakterin agresif krizleri de yoruyor. Yoksunluklarda iyi gidebilir.

Uzay Yolu'nun Picard serisi genel olarak beğenilse de ben pek ısınamadım doğrusu. The Next Generation'un (TNG) umut dolu, keşifçi, maceracı ruhuna karşı yaşlı, geçmişe takılı, psikoanalitik, komplo teorilerine esir bir ruh hakim. Bu üçüncü ve son sezon da oldukça büyük bir hikaye bu açıdan. Öncelikle TNG'nin has rolleriyle tekrar buluşuluyor, maceraya dahil ediliyorlar. Data bile ölümden geri geliyor. Ve Worf tabi ki. Yine pek ısınamadığım yeni karakterler yerine onları izlemek keyifli doğrusu, inanılmaz bir paslanma mevcut olsa bile. Ve hatta diğer serilerden de bir kaç karakter çok kısa süreliğine konuk ediliyor. Çünkü çok büyük bir senaryo söz konusu. Şekil değiştirenler, Borg kraliçesi ile ortak olmuş ve yıldızfilosuna sızmışlar. Tüm filonun komutasını ele geçirirler ve genç filo üyelerini ışınlayıcıya yerleştirdikleri virüslerle aynı anda asimile etmeyi başarırlar. Bizim emekliler kaçarkene filo ile bağlantısı olmayan müzede sergilenen analog Atılgan'ı çalıştırıp istilayı önlerler. Tabi ki Picard'ın doktordan olma gizli bir oğlu çıkar. Oğlu aslında Borglara yardım eder ve istilanın tetikleyicisidir. Baba- oğul ilişkisinin inşasını izleriz bol bol. Picard onu da kurtarır da hemen nasıl affedilir ve mürettebata dahil edilir oğlu, tehlike sona erdikten sonra, akıl sır ermez.


Brooklyn 99'un 3. sezonu ise en sevdiğim bölümlerden oluşuyor ki şu an izlediğim dördüncü sezon tam da geriye atılmış bir büyük adım. Rosa'nın deli nişanlısı serseri mayın karakteri aşırı kullanılmadığı sürece iyi bir etkide bulunuyor. Çok az oynasa da Peralta'nın tatlı belası Doug da aynı şekilde. Lakin başkomiser tayfaya ayak uydurdukça yani o ciddi, gerçeklikten kopuk entel yanını kaybettikçe ruhunu da kaybediyor. Dörtte özellikle batıyor artık. İzliyor muyuz? Eveeeet.

6 Ağustos 2025 Çarşamba

RETRO: Ceza - Rapstar (2004)

 Düzenlemeleri ve prodüksiyonu ile dikkati çeken, Sagopa'nın da katkısının belli olduğu efsane albümlerden biri. Vokal performansını da seviyoruz. yumuşak bir ton ve dinamik bir hız. Lirikler için ise aynı şeyi söylemem mümkün değil. Albüme ismini de veren piyasaya eleştirel bir duruş bir yana, toplumsal mevzular derinleşmekten uzak yada alelade savaş karşıtı vb. klişeler. Ritmik olarak da gayet keyifli ve yirmi senedir tazeliğini korumuş. Altyapıda arabesk dışında da melodramatik bir hava verilebileceğinin ispatı açısından değerli.

8,75/10


5 Ağustos 2025 Salı

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II: Devlet - Hukuk - Özgürlük - Hümanizm (ed. Hilal Onur İnce)

 Sartre ve Varoluşçu Felsefe: özgürlük,seçme veya seçmeme halinin dışarıdan hiçbir tahakküme uğramadan yalnızca insanın kararının bir zemini olduğundan ötürü insan yalnızlaşır. Onu kendine doğru dolayımlayan ahlak olacaktır, ancak insanın kendinde ahlak tesisi bunaltılı, boğucu bir süreçtir. Dolayısıyla bunaltı hali özgürlüğün kanıtıdır. Diyalektik Aklın Eleştirisi adlı eseri hala dilimize kazandırılmamış. Bu eserinden bir kaç bölüm içeren Yöntem Araştırmaları ise bu okumanın ardından hemen kütüphaneme eklendi. Fakat tarihin motoru olarak kıtlık kavramı şu anın güncelliğini ifade etmekten uzak.

Leo Kofler ve Marksist Hümanist yorumu: dünyanın radikal biçimde hümanize edilmesi, her bireyin tarihsel bir özne olacağı ve tarihin oluşumunda aktif rol alacağı koşulların yaratılmasını ifade eder. Bu köklü değişimin ve insanın özgürleşmesinin en önemli koşulu, siyasi ve ekonomik erkin , kimin elinde olursa olsun, her türlü merkezileştirilmişliğine son vermektir.

Hobbes'tan Berlin'e negatif özgürlük düşüncesi ve Berlin'in agnostik liberalizmi: başkalarının otoritesine maruz kalmadan özgür olma durumu Hobbes ve Locke arasında karşılaştırmalı analizi doğa, sivil ve kamuoyu yasası bazında irdeleniyor. İkisi arasında sentezin Constant tarafından gerçekleştirildiğinden bahsedilir. Mill ve Tocqueville ile birlikte liberal korku çağındaki hassasiyeti gözetir bir negatif özgürlük inşası ayrıntılandırılıyor. 

Deleuze, edimselliğin ontolojisi: Deleuze Spinoza'nın beden vurgusu ve olumsallığı ile Nietzsche'nin psikolojik ve kültürel alanda işleyen materyalizmlerini devralmış, özdeşliğin düşünürü olarak nitelendirdiği Hegel'in diyalektizmini reddetmiştir. Hardt ve Badiou'nun Deleuze yorumlamalarına yer verilir zira Deleuze metinlerinde Hegel'e açıkça saldırmamıştır. Maddi hakikate bağlılık konusunda ise Guattari'nin Dekeuze'e desteği olmuştur.

Troçki'nin Sürekli Devrim teorisi ve enternasyonalizm nosyonu: Bu kısma çok aşinayım. Ama aklıma gelen bir yorumu paylaşmak isterim. Stalin sanayide tam da Troçki'nin teorisini pratik eylemiş.

Rosa Luxemburg: Lenin ile girdiği fikir çatışmalarının odağında ulusal hakların karşısında tutumu yer almakla birlikte merkeziyetçilik, parti içi demokrasi, öncü parti ve liderlik gibi farklılıkların da bahsi geçmektedir.

Poulantzas'ın faşizm kuramı: Odağında Alman ve İtalyan deneyimleri olsa da çok parlak bir ışık tutuyor günümüze de ve bu coğrafyaya da. Devlet görece özerk ve içinde çeşitli fraksiyonlar barındıran burjuva sınıfının bir uzanımı olan iktidar bloğunun uzun vadeli çıkarlarının temsilidir. Bu iktidar bloğu kendi içinde yer alan fraksiyonlardan birinin hegemonyası altında birleşmekte ve devlet egemen sınıfların siyasi birliğini oluşturmakta. Faşizmin ortaya çıkmasının koşulları ülkelerin gelişmişlik düzeyinden yada dönemsel krizlerden kaynaklanmaz. Uluslararası emperyalist zincire bağlı siyasal bunalım hali belirleyicidir. Bu halin koşutu ise birbirlerine hakimiyet sağlayamayan egemen sınıfların fraksiyonlarından beslenir. Lokal çelişmelerin yanısıra bu iki etmen yani emperyalist zincirin zayıf halkası olması ve egemen fraksiyonların derinleşen çelişmeleri faşizmi doğurur. Yani güçlenen bir işçi hareketine karşı doğrudan tepki değildir. Bunalım döneminde iktidar bloğu baştan ve özgül biçimde yeniden örgütlenmelidir. Bunalım dönemi ideolojik bunalıma dönüşerek parlamento vasıtasıyla gerçekleşen temsiliyetin altını oyar. Geleneksel partiler sonradan başlarından defedecekleri gayesiyle faşistlerle işbirliğine başlar. Tekelci sermayenin de desteğini almasıyla birlikte faşistler gelenekselcilerden kurtulacaktır. Parlamento görünüşe indirgenir ve iktidar baskı grupları ve milisler eliyle uygulanır hale gelir. Bu dönemde işçi sınıfı ekonomizmin içinde sınırlanmıştır. Küçük burjuvazi ise faşizmde konsolide olmuştur, çünkü faşist hareketin başlangıcı küçük burjuva taleplerinin somutlanmış hali olarak yola çıkar. Devrimci oluşumlar tepki göstermekte gecikmişler, geri dönüşü mümkün olmayan evre geçildikten sonra çıkardıkları ses diğer geleneksel hareketin sesleri arasında kaybolmuştur. Bununla birlikte küçük burjuva, anti-kapitalizm gibi sol hareketin temalarını kendine uydurarak bunalımından çıkmaya çalışır. İktidara tapınım ve devlet fetişizmi, milliyetçilik, ırkçılık, militarizm, (sözde) ahlakçılık ve ailecilik, entelektüelizm düşmanlığı gibi unsurları küçük burjuvazinin temennileri ile birebir örtüşürken, emperyalist, tekelci semayenin varlık ve geliştirme koşullarını güçlendirmeye hizmet eder. Özetle genelleşmiş bir ideoloji bunalımının yol açtığı boşluğu doldurmuş olan faşist ideoloji, küçük burjuvazinin özlemleri ile tekelci sermayenin çıkarlarını, çoğu zaman eklektik bir yapı içinde, güçlü bir şef imgesi ve genişlemiş devlet aygıtı etrafında birleşitrmiş, bu sayede hem işçi sınıfı ideolojisinin hem de liberal burjuva ideolojisinin sönmeye yüz tuttuğu bir periyodda kitlesel arka planını kademe kademe büyütmeyi başarmıştır.

Hardt ve Negri İmparatorluk, Çokluk,Ortak Zenginlik: buna da aşinayız vesselam

Ronald Dworkin ve yargıda yorum: Yargıçlar hukuki kuralları, ilkeleri, emsal kararları, geçmişteki uygulamaları dikkate alarak somut uyuşmazlıkla ilgili bir yorum yapar, verdiği kararla geleneğin bir parçası haline gelir.

Wallerstein ve dünya sistemleri kuramı: Merkez, yarı-çevre ve çevre bölgelerden oluşan kapitalist dünya ekonomisi kuzeybatı Avrupa'da devletçilik ideolojisinden beslenerek doğmuştur. İşçiler birey olarak değil içinde bulundukları, sürekli değişen, içinde yaş ve cinsiyet rollerine dayalı bir işbölümünün olduğu , ücretin yanında tarımsal ürün yetiştirme, küçük meta üretimi, rant ve transfer ödemeleri gibi bir dizi farklı kaynakta çıkan gelirlerin toplandığı hanehalkı tabiri vasıtasıyla tanımlanır.

Roger Griffin'in faşizm analizi: Dirilişçi popülist aşırı milliyetçilik olarak tanımladığı faşizmi içeriden okumaya çalışmaktadır Griffin. Faşizm ruhu itibariyle moderndir ve her türlü teknolojik imkanı kullanmaya eğilimlidir. Krizin ortasında anlam dünyasının sınırlarını belirli bir hale getirerek kapatmak, dolayısıyla siyasal olanın ufkunu kapatıp sonlandırmak üzere ortaya çıkmış , yaratıcı ve yenilikçi bir alternatif modernist tarzıdır faşizm.

Andrew Feenberg'in teknoloji felsefesi: benim ilgime hitap etmedi.


3 Ağustos 2025 Pazar

Mohammed "Jimmy" Mohammed - Hulgizey (In Concert) (2007)

 2006'da beklenmedik şekilde 45 yaşında hayatını kaybetmiş Etiyopyalı   âmâ şarkıcı bestecilikten yada albüm kayıtlarından çok sahne performanısyla tanınır olmuş. Son senesinde de Avrupa'ya çıktığı turda bu albümü kaydetmiş. Duyulduğu kadarıyşa sağlık durumunu yansıtır şekilde kırılgan bir icrası var. Yine de hipnotik bir coşkuyla taçlanan performansa imza atmaktan geri durmamış. Bu canlı kayıtta bunu daha kolay fark ediyoruz. Yaz dönemine uygun bir eşlikçi.

8,0/10

26 Temmuz 2025 Cumartesi

Nilüfer Yanya - PAINLESS (2022)

 Babası Türk ve tam bir İngiliz sanatçı amerikanları hatırlatan bir indie rock çalışmasına imza atıyor. Bu ikinci kaydı ve geçen sene çıkan üçüncüsü ile birlikte ismini kazmış bile piyasaya. Tepkiler çok olumlu. Ben de beğendim. Normalde bu vokal benlik değil. Şehir ozanlığından beslenen ve çok özel nakaratlara sahip rock bestelerine ise çok şık bir şekilde uyuyor. Sonuçta etkileyici bir iş ortaya çıkmış. En azından benim için gelenekten kopmayan yeni bir ses yaratılmış görünüyor.

7,50-/10

Paradis - Recto verso (2016)

 Fransızlar siyaset arenasında grevler, nümayişler,göçmen ayaklanmaları gibi sert bir hat izleyebilir. Ancak elektronik müzik sahasında da oldukça naif işlere imza atıyorlar. Tek atımlık albümle kaybolan bu grup synth pop ve elektronik türünde şu gökkubbede hoş bir sada bırakmayı başarıyor. Biraz da bana Air grubunu hatırlatmadı değil. Albüm biraz uzun ve bir kaç şarkı öne çıksa da yumuşak soundu bütüncül bir deneyim sergiliyor. İçimizi, kötü duyguları temizleyen bir eylem biçimi.

7,0/10

UFO - Phenomenon (1974)

 Bildiğimiz, ayakları yere, elleri gitarın teline basan UFO olarak karşımıza çıkıyor bu albümle. Melodik rock ve hard rock arasında nazlı nazlı bayrağı dalgalandırmaktalar. İngiliz olmalarından mütevellit blues damarı da belirgin. Bir kere Doctor Doctor hit parçasını içermekte. Rock Bottom gibi rock'n roll bir parça da kulakta doygunluk yaratıyor. Yine de böyle gümbür gümbür bestelerle taçlandığını söylemek pek mümkün değil. Beklentileri yükseltmeme adına bu şekilde özetlenebilir.

7,75/10