20 Şubat 2025 Perşembe

RETRO: Özlem Tekin - Laubali (1999)

 Özlem Tekin'e genç iken aşık biri olarak her albümünde farklı işlere imza atmasını da delidolu hallerini de pek sever idim. Tıpkı Kokoreç gibi albüme adını veren gülünç pop şarkılarıyla da hiç bir problem yaşamam. Ayrıca arabeske boğulup can çekişen pop piyasasına elektronik sounduyla 26 sene öncesinde taşıdığı kaynak suyuyla bugün bile öncü bir imzadır. Ama altı çizilmesi gereken bir gerçek de vardır ki Öz'den sonra bayağı bir zayıftır. Sadece önceki albüme kıyasen değil Özlem Tekin diskografisinde de zayıf bir kurşundur. Yine de yüreğe dokunan şarkılar yok değil. Dinleyene göre değişir elbet. Benim için Biri Var, Yazmamışlar. Ne yazmışlar, bilmem. İşin gerçeği şu ki, dinledikçe ve hatırladıkça ve hatta yepisyeni bir albüm gibi tasavvur edince, hala sıkı bir albüm olduğuna kanaat getirerek değerlendirmemi bir tık yukarı ittiriveriyorum.

7,0-/10

19 Şubat 2025 Çarşamba

Beastie Boys - Paul's Boutique (1989)

 Beyazi rap grubunun bu ikinci albümü kritikler tarafından baş tacı edilse de çıkış albümleri kadar yüksek bir satış rakamına ulaşmamış. Yine de büyük bir rakam tabi. Çünkü duyabildiğim kadarıyla büyük bir hit içermiyor. Bununla birlikte besteler daha karmaşık ve özellikle amerikan popüler müzik dünyasından alıntılarla dolu. Çok sesli sentezlemeler her parçayı dolu dolu yapıyor ama o topraklara yabancı sen ben o için ne kadar etkileyici olabilir, şüpheli. Yine de Looking Down the Barrel of Gun, The Sound of Science gibi şahsi favoriler sunacak voltranlıkta. Sondaki potporiden bahsetmeden geçemeyeceğim. Bahsettim. 

7,0/10

16 Şubat 2025 Pazar

Reverend Kristin Michael Hayter - SAVED! (2023)

Lingua Ignota sahne adıyla 4 adet deneysel kayda imza atan Kristin Hayter dini bularak rahip kisvesi altında  protestan amerikan ilahi türünde besteleri işbu albümde kaydedip kamuoyuna sunuyor. Gerçek mi, yoksa bu da mı proje, bilinmez. Albüme hışırtılı ve gerçekten alınma audiolarla egzantrik bir otantik lezzet vermeye çalışmakla birlikte genel olarak çok temiz bir kaliteye sahip olması, bu dikotomiyi anlamsız hale getiriyor. Özellikle alıntılanan glossolalia kısmına gelelim, kültürlenelim. Karizmatik amerikanlaşmış protestan hatta evanjelik mezhep ve tarikatlarda içine kutsal ruh giren insanların histerik bir şekilde anlaşılmaz bir dilde konuşmaya başlamaları Hz. İsa'nın dili yani Aramiceye yorulmuş zamanında. Haleluya! mucize değil midir şimdi bu! Tabi bugünlerde sadece trans halin dışavurumu gibi psikolojik bir vaka gibi değerlendirilse bile Trump'ı seçen zeka hala savında ısrarcı, hatta meleklerin dili felan diyorlar. Açıkçası kulağa meleklerin değil şeytanın dili gibi geliyor. Ürkütücü ve irkiltici... Diğer yandan piyano ve vokal ikilisi duygusal iletimi sağlamada az çok başarılı. Amerikan folklorune aşina olanlar için başta olmak üzere. Hatta kayıt içinde yer alan bir kaç parçanın da ortalamanın üzerinde etkileyiciliğe ulaştığını söylemek mümkün.

6,75-/10

Necati Cumalı - Tütün Zaman I: Zeliş

 Balkan mübadili ailesiyle beraber Urla'ya yerleşen yazar eserlerine yaşadığı ve gözlediği gerçekliği yansıtması ile dikkati çekiyor. Öykü ve şiir türünde eserlerini takiben sonradan üçleme halini alacak bu ilk romanı ile toplumcu alanda gözlemleri aktarmada daha yetkin olduğu bir anı somutluyor. Urla'da mübadiller ve yerlilerin yaşama tütün ile tutunma gayretinde Zeliş adında bir kızı babasının görece zengin birine sözlemesine rağmen kendi gibi fakir başka bir gence kaçmasını ve tüm baskılara rağmen halkın da bir kısmının desteğini alarak geri adım atmamasını anlatıyor. Aslında konu oldukça basit. Hatta bazen yazarın kendi görüşlerini vererek didaktif bir yöntemle romanın sahiciliğine darbe vurması gibi özellikle 50'li yıllarda raslanan olumsuz bir tarafı da var. Ancak daha ilk sayfalarda gözünüzde çardaklar, bağlar, tütün tarlaları, çorak topraklar, Ege, hepsi bir film gibi canlanıyor. Bunu yansıtabilmek de kalemin gücü. Romanın diğer güçlü tarafı ise hani neredeyse feminist duruşu diyeceğim. Daha 18'ini doldurmamış köylü kızı Zeliş, çok çalışkan, direngen,  mantığını işletiyor, aklını kullanıyor, doğru kararlar veriyor, baskılara göğüs geriyor, kaçtığı sevgilisi yanında toy ve şaşkın bir delikanlı kalıyor. Diğer bir deyişle karakterin baskınlığı hani biraz fazla. Bu yönüyle roman birebir gerçekliği değil cumhuriyet ideaizmini temsil ediyor dersek yanlış olmaz.

15 Şubat 2025 Cumartesi

Gojira - The Way of All Flesh (2008)

 Linç edilmeyi göze alarak söze başlayayım. Progresif groove sludgy death metal gibi egzantrik bir tür adlandırması yapabilirsiniz. Ama benim için bu nümetal. Nümetal elbette kötü değildir ve Slipknot'tan Limp Bizkit'e farklı soundlarla tınlamaktadır. O spektrumun içine de böyle afilli isimlendirmelere gerek duymaksızın gayet rahat Gojira da sığabilir yağni. Benzer çevreci duyarlılığı Sepultura da göstermiştir ki özde grubun otantikliğini sorgulama için bir sebeptir. Ayrıca kayıt bana bile garip gelen mekanik vokal tekniği ile lekelenen şarkılar içermekte. Ki normalde de vokalini beğenmem pek. Sadece ülkemizde değil dünyada heyecan yaratan bir gruptur kendileri ve bunun meyvası olarak grammy ödülü bile aldılar sanırım en son bi vakitlerde. Konser bolluğu yaşayacağımız bu sene en azından benim için karar verme zorluluğunu aşan bir enstrüman olmuşlardır kendileri.

6,50+/10

10 Şubat 2025 Pazartesi

Gustav Mahler - Das Lied von der Erde (1967)

 Mahler bana hitap edebilen bir besteci değil maalesef. Dinlemenin emek istemesinin dışında gergin bir tecrübeye tabi tutuyor dinleyiciyi. Sinirleri yıpratan yakası yüksek, etekleri kafesli asil bir drama seyirliği. Burada performe edilen şiirden beste şarkılar da farklı değil. Canlı dinleme olanağı bulduğum Ihlamur Ağaçlarının Altında ismindeki İDOB konserindeki yalın piyano-vokal ikilisinin üzerine bu kayıt bahsettiğim hissiyatı daha da derinleştiren bir orkestral altyapıya dayanıyor. Bir yandan da önde gelen  şeflerden Otto Klemperer ya da albüm kapağında da isimleri geçen mezosoprano ve tenor kusur bulunmaz bir icraat sergiliyor. Dolayısıyla Mahler'in modern romantizmini beğenenler için kaçırılmaz bir dinleti olduğu kesin. Bu bestelerin uzakdoğulu filozof şairlere cevaben kaleme alındığını da kitapçığından öğrendikten sonra bu kadar kaliteye kayıtsız kalamayıp bir beş kez daha dinledim ama bu dinlemelerim kurak ve soğuk iklimi kat eden empresyonizme (Baharın Sarhoş Adamı yada Bahar Hakkında gibi pozitif isme ve yer yer renkli melodilere besteler bile bu atmosferden azade değil) ancak uzaktan hayran kalabileceğim fikrinin perçimlenmesine yaradı.

6,75+/10

6 Şubat 2025 Perşembe

Absu - Barathrum: V.I.T.R.I.O.L. (1993)

 Maalesef dağılmış olan bu thrashy black metal grubun çıkış albümü ise daha geleneksel formlarda. Amansız gitar ve bateri tremololoları ve patırtıları amansızca dövüyor dövmesine de kadın vokalin renklendirdiği anlarda olduğu gibi albüme bir gariplik sinmiş durumda. Gariplik derken garibanlık değil kıkırdatan bir mahal bu. Tıpkı kapaktaki pembe renk gibi yersiz. Neyse ki sonradan sonradan grup açıldı , bu albümde de gördüğümüz daha doğrusu duyduğumuz atmosferik okült anları zenginleştirdiler ve tür içinde kendilerine has açtıkları odalarıyla bilinir ve sevilir hale geldiler. Dağıldıktan sonra da Proscriptor McGovern's Apsû ismiyle devam ettikleri yolculukları meraklara celp duyurusu geçiyor.

6,50+

5 Şubat 2025 Çarşamba

Halo: Combat Evolved - Halo 2 - Rakuen - Dink Smallwood

 2001 yılında etkileyici bir çıkış yapan bilimkurgu oyunu Halo: Combat Evolved kısa sürede uzun soluklu bir seriye dönüşmüş. Halo The Master Chief Collection kapsamında yeniden düzenlenip cilalanarak serinin diğer oyunları ile birlikte uygun bir fiyatla satışa sunulmuştur. Oyun hala keyifle oynansa da güncellemeler özellikle görüntü kalitesinde çok büyük fark yaratmıyor. Dünyalılara karşı birlik olan uzaylıları zırhlarından dolayı bir süre robot bile sandım. Ayrıca görünmeyen hatlar boyunca lineer bir doğrultuyu izlemek ya da birbirine benzer koridorlarda ilerlemek gibi ilk FPS oyunlarına benzer bir deneyimin parçası olacağız. Yine de gölgelerde çıkış bulamamak ya da gittiğimiz bir yolun tersini katetmek gibi hususlarda kafamız karışacak. 
Halo 2 ise bambaşka bir olay. Aralarda hikayeye güç katan videolar çok kaliteli. Sadece uzaylı silahlarını kullanma fırsatı yakalamıyoruz, pek çok bölümde uzaylıyı da canlandırıyoruz. 

Koridorlarda, açık alanlarda cebelleşmenin yanısıra dağların zirvelerine de uçuyoruz. Devasa tankları kullanmak bazen zaruri oluyor. Yeğenimin oynamasına müsade ettiğimde kolaya aldığım zorluk seviyesini bir türlü eski haline getirememek gibi enteresanlıklarla karşılaştım. Gerçekten zorlayan patron efendilerle de. Zırh ve silah güncellemeler daha iyi olabilirdi. İster istemez Mass Effect'e benzettiğim anlarda olmadı değil. Nihayetinde ise çok  keyif alarak vakit öldürdüğüm en bi iyi oyunlar arasında yerini aldı.

Rakuen şirin bir rol yapma oyunu. Düşük pikselli oyunda çoğunlukla çocuk olmakla birlikte bazen anası da oluyor hayali bir ülke ile onunla ilişkili gerçekteki hastane odalarında mekik dokuyarak insanlara yardım ediyoruz. Herhangi bir şiddet faaliyeti yok. İtfaiyeci babasını da Japonya'daki o büyük depremdeki yangınlarda kaybeden çocuğun hastanede yatacak kadar hasta olması ile birlikte aslında oyunun gidişatını da çözüyorsunuz. Ama ben  her nedense o kadar etkilenmedim. Çünkü duygusal olarak etkileyebilmek için ekstradan çabalıyor. Sonuçta oyun karakter olarak aslında gölgede kalmasına rağmen kadının kayıpları ile baş etmesini konu almakta. Bu oyun da iyilerdendir.

Diğer bir rol yapma oyunu da Dink Smallwood. 1998 gibi eski bir tarihte çıkmasına rağmen hiç duymamış olmam ilginç. Mizahi ve eğlenme odaklı oyunda domuz çiftçisiyiz. Köyler arasında dolaşıp köydeki rakibi bir askeri ararken çetelerle ve en sonunda da şeytani bir düşmanla mücadele eder. Krala da böylece yamanmaya çalışır. Bütün RYO'ların mantığını iyi kötü temel ama basit versiyonda tekrarlamakta. Konuştuğu kişilerden görev almakta, aynı haritada defaatle yeniden doğan canavar ve yaratıklarla mücadele ederek para kazanmakta ve seviye atlamaktadır. Ben sonunu getirmeyi başardım ama oyun sonu şeytanını yenmek için tekrar kendimi güçlendirme faaliyetine girişemedim. Grafik kalitesi aramayan, benim gibi rol yapma oyunlarını sevip kökenleri biraz da meraktan araştırmak isteyenlere hitap edebilir.


4 Şubat 2025 Salı

RETRO: Ceza - Med Cezir (2002)

 Sonraki albümü Rapstar ile asıl patlamasını yapsa da ve hatırladığım kadarıyla ben de onu tercih ederim, bu ilk albümüyle gayet sıkı bir şekilde geldiğini belli etmişti. Özellikle de yıllar sonra bile hala dinledikçe ürperten Med Cezir isimli şarkısıyla. DJ Fuchs, Funky C ve hatta o zamanlar barışık olduğu Sagopa da bu yapıtın hayata gelmesinde önemli katkıları olan isimler. Ama Ceza elbette gökten zembille inmemişti. Öncesinde Nefret vardı ve hakikaten de underground rapin ilk emektarlarındandır. Yıllar sonra bu albümü dinledikçe ne kadar melankolik ve naif bir altyapıya sahip olduğunu idrak ediyorum. Bunu arabeske düşmeden yapabilmesi ise çok değerli. Biraz 90'lardaki Amerika modeli beatlerin havası da sinmiş. Arada Uzakdoğudan esintiler bile var. Yalnız liriklerin pek de incelikli olduğunu söylemek mümkün değil. Açık açık sevmedim pek çok yerde diyebilirim. Unutup yeniden keşfettiğim en bi eğlenceli manyak parça : Komedyenler İş Başında hah hah hah. Abartmadan sevilesi bir kayıttır nihayetinde.

7,75/10


2 Şubat 2025 Pazar

Algiers - Shook (2023)

 Çok konuk sanatçılı (tanıdığım kadarıyla RATM'den Zack, Backxwash, tamam diğerlerini bilmiyorum) bu çalışma post-punk grubu Algiers'in dördüncü uzunçaları. En temelinde gitar sesi duyacağımız bir rock albümü için niyetlendiyseniz benim gibi hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Yine de enteresan bir sound yakalamışlar. Hip hop, synth pop ve bilimkurgusal gelecek atmosferini taşıyan yani post endüstriyel tınılı, nutuklar söylevler barındıran post soul punk gibi bir şey. İlginç bir şekilde melodiler güçlü ve bir yerlerden aşina geliyor kulağa.  Post modern döneme özgün türler ve etnisite aralılığı tabi biraz yumuşatılmış versiyonda da olsa Blade Runner evreninde bir kulüp performasına dönüştürebiliyor. Zira Arapça nakaratlı bir beste bile var. Uzakdoğu da sesini iletebilseydi bu fikri proje tamamlanmaya bir adım daha yaklaşabilirdi. Ayrıca rap'in her türde yüzünü göstermesini sevmem, diğer türler içinde kirletici bir hal alabiliyor. Burada rahatsız etmedi doğrusu. Maalesef böyle bir proje önünde tikilen en büyük engeli aşmayı beceremiyor. Baştan sona akıcı bir dinleti sunma konusunda dengeyi yakalayamıyor. Bir iki dakikalık geçiş parçalarını da eklediğinizde dinleme kafa karışıklığı ve sindirim bozukluğu yaratıyor. Mide şişkinliği ve reflü. Belki de odaklanamayan hızlı yaşam tarzına sahip yeni gençliğin adapte olmasına uygundur.

Everybody Shatter ve Bite Back patlangaçlar.

7,0/10

1 Şubat 2025 Cumartesi

Huun-Huur-Tu - The Orphan's Lament (1994)

 Tuva halk müziği de nihayetinde sonsuz bir kaynak değil. Gırtlaktan polifonik söyleme tekniğinin sergilendiği tür bu albümde de duyduğumuz otantik örneklerden sonra diğer dünya müziği yapan sanatçılarla birlikte sentez bir formda ve deneyselci örneklerle gittikçe sönümlendi. Dolayısıyla nasıl bir kronolojik sıra takip ettiğiniz aldığınız keyfin derekesinde belirleyici oluyor. Bu erken dönem çalışma da kapsamlı içeriğiyle türün farklı kompozisyonlarını mümkün olduğunca  sergilemeyi hedeflemiş. Diğer bir deyişle Sürgün Şarkısı ve Yetimlerin Ağıdı gibi engin parçalar olduğu gibi coğrafyasına yabancısı olan  bizlere daha fasıt döngü gibi gelen parçaları da ihtiva etmekte. Eh tabi, türü seven ve biraz da geriye doğru gelen biri olarak bu sebeplerden dolayı daha da olumlu değerlendiremiyorum. Çok iyi ama baş yapıtı bence değil.

7,75/10

28 Ocak 2025 Salı

Amorphis - Halo (2022)

 Amorphis'in son dönem yaptığı işler birbirine benziyor ve ilginçtir akılda da pek bir şey kalmıyor. Biraz 70'ler, saykedelik şeyler, biraz brütal vokal, biraz folk, biraz metal. Ve ilginçtir bu karmaşadan yine de tutarlı bir şeyler ortaya çıkmayı başarıyor. Ve dinlerken de keyif veriyor. İşin püf noktası bestelerin olabildiğince melodik olmasında sanırım. Nihayetinde bu da farklı bir albüm değil. Daha şimdiden 2025 yaz festivallerine hazırlık yapmak, unuttuklarımızı hatırlamak, eksikleri tamamlamak lazım. 

7,25/10

27 Ocak 2025 Pazartesi

Hüseyin Kıran - Madde Kara

insanım, budur basit mucizem

Hüseyin Kıran'ın 10 yıllık bir hapis döneminin hemen takiben ilk eseri şiir türünde ve hayatında çok önemli bir yer tutmasından  olsa gerek, ,  röportajlarında unutulmasına müsade etmiyor. Maalesef yazarın ismi çirkin olaylara da karışmış. Bu tarz suç unsuru da teşkil eden iddialara istinaden sanatçıların kültür dünyasından temelli dışlanmasını çok doğru bulmuyorum. Sanatçıların kafası zaten bir değişik çalışır. Ne zamanki başkalarına da zarar verirler o zaman suçlarını elbette çekmeliler. Ama sanatta boykota tabi tutulmaları da bir garip. Şahsi olarak tavır göstermek isteyen göstersin tabi.Ne yazık ki bu suçlamaların ardından hem suçlanan hem suçlayan eser üretemez duruma düşüyor, iki ucu keskin bıçak, gerçekliğin keskinliği yaşanacak. Israrcılığın da bir modu olan takıntının ve üstünlük kompleksinin izlerini yazarın eserlerinde görmek mümkün, hem de daha bu ilk eserinden itibaren. Ama bu şiirler ayrıca kara kapkara, hiddetin şiddetin büyülü gerçekçiliğin groteskin yıkıcılığın imgesi sarıyor. Yine de bir arayış, umuda varış çabası yok değil.

orada beni eğrelti otları karşılayacak

ve oltalarda ağzı yırtılmış balıklar

ağıtlar batmış bir kayıt

yere atılı bir mızrak

reçine rakısı, hisar sarısı, konken partisi

dişlerimi işte bunlara geçireceğim

güneşten nasıl da kuşkuluyum

***

şüphesiz hepimiz biliriz

yaşamaktan büyük zulüm yok

yıkandığımız hep aynı ırmak

***

ben?

oyun bozan

işte emrim

safları bozun

amin..


24 Ocak 2025 Cuma

Fever Ray - Radical Romantics (2023)

 7 -8 senede bir de olsa aynı şeyleri yapıp sunmak aynı etkiyi yaratmıyor maalesef. Ya da benim zihnim maşallah zehir. Mensubu olduğu grubu The Knife da uzun süredir sessiz. Halbuki bu uzun aralar sonrası yeni albüm haberi biz sevenlerini ister ve de istemez beklentiye sokacağı aşikardır. Demek ki Karen ablanın olayı buymuş. Gotik bir albüm kapağı denemesi yine çirkinlikte son bulmuş. Müziği ise tabi ki daha iyi. Hemen sarıp sarmalayan bir elektro pop değil. Deliliği hissediyorsunuz. Ritimleri aksayan tempolarda, vokal garip, synth bir oryantal goth. Aynı sularda yıkanmak gibi ama ilk suları hatırlayanlar için ağzımız ekşi. Ya da ağzımızın tadı kalmadı.

6,50+/10

22 Ocak 2025 Çarşamba

Charles Mingus - The Black Saint and the Sinner Lady (1963)

 RYM sitesinde 33660 oy ile 4,34 puan alarak gelmiş geçmiş en iyi 15. albüm ünvanını alan,  bilmemne dergisinde en iyi caz albümleri arasında 28.lik konumuna erişmiş efsane bir albüm. Sadece 1274 kişi yani oy verenlerin %3,78'i üç puan vermiş yani eh fena değil demiş. Daha az puan verenler ise 700 kişi felan. Konumuz bu arkadaşlar değil üç veren %3,78. Çünkü ben de onlardan biriyim. Bir kere yorumlarda bahsedildiği gibi çok da avant-garde bulmadım, dinleyeni o kadar zorlamıyor. (tamam tama belki son şarkıda olabilir)  Zorlayan şey biraz melodisizlik veya doğaçlamaya yakın performans olması. Ama kendini tekrar eden ve hipnotik ama canlı bir tempoya da evrildiği oluyor. Akustik gitar tatlı bir katkı olmuş. Eğer müzik namına duyduklarınız sınırlıysa size devrimci gelmiş olabilir. Ve yahut ağzımızın tadı hiç kalmadı. Nasıl hak ediyorsak tam da öyle yönetiliyoruz. Ölüp ölüp ülkemizi dünyaya rezil ettiğimiz için özür dileriz. (Kartalkaya faciası)

6,75/10