31 Ağustos 2025 Pazar

Demir Özlü - Stockholm Öyküleri

 1989 yılında Sait Faik hikaye armağanını kazanan bu baskı ardından farklı bir yol izlenmiş ve ikincisi veya üçüncüsü olarak devam kitaplar yerine yeni hikayeler 2. ve 3. baskılara eklenmiş.Ada yayınlarından çıkan ilk baskı büyümeye devam etmiş ve 2007'de Can yayınlarında tamamına ermiş. Demir Özlü geçmişinde sosyalist bir parti listesinden parlamento adaylığını barındırsa da kafamızda kodlanan toplumcu bir türden öyküler yazmak yerine varoluşçu eksene odaklanıyor. Biraz da politik sebeplerle Stockholm başta olmak üzere Almanya'da da yaşamını idare etmek zorunda kalmış. Hikayelerinde mekan ve kişiler temel alarak empresyonist bir tablo yazımı çabası var. Bir öyküsünde kendi tarzının işaretlerini veriyor:

Arkadaşını düşünüyor. Çoktan beri iyinin ve kötünün ötesinde değil mi onlar? Bu düşünür onlara zaten yaşadıklarını söylüyor. Zaten sert değil mi bu yaşam denen şey? Yalnızlığın baş döndürücü kıyısında değil mi onlar? Ya deliliğin? Öteki küçük dairesinin salonunda "gerçek" denilen şeye, imge yaratmayan satırlarla yaklaşılabileceğini düşünüyor. Resim çizmeyen sözcükleri yan yan getiriyor. Sonra bakıp düşünüyor: sözcükler söyledikleri şeyi anlatıyorlar mı, diye. Bundan da kuşkusu var onun. Bu "dil" kaygan bir şey. Anlamlandırdığı şeyleri bütün bütüne anlamlandırmıyor. Yazıyı daha az sözcüklere indiriyor. "Belki, daha az sözcük, daha iyi anlatır," diye düşünüyor. 

Sözcüklerden oluşan bu fotoğraflarda geçmiş zamana ve Beyoğlu başta olmak üzere İstanbul'a ani geçişlere rastlanıyor. Anılar üzerinden kitaba sinen İskandinav soğukluğuna inat duygusal bir sıcaklık nafile aranıyor gibi. Sayfalarda yalnızlık ve hasret hakim öğeler, bunlar dışında derin bir sevgi, üzüntü, öfke türünde bir duyu yer almıyor. Bu yüzden bir kaç öyküdeki geçişlerin fantastik kurguya kaçması ayrıca dikkat çekiyor.
Kardeşi Tezer Özlü gibi varoluşçuluğun penceresini buralarda açan yazarın diğer eserlerine yakın bir zamanda başlayıp başlamayacağıma dair kararsızlıklardayım.

30 Ağustos 2025 Cumartesi

Lacuna Coil - Comalies (2002)

 Bu albüm ile bir diziye verdikleri Heaven's a Lie isimli şarkıların popülaritesiyle amerkan kitlesinde patlama yapmış grup. Aslında pop mantığı tüm albüme sinmiş, kolay dinlenir ve basit ama yüreğe dokunur besteler ağırlık kazanmış. Bayağu bayağu dile dolanıyor şarkılar, nakaratlar. Hatırlatırım Evanescence zamanlarıdır 2000'lerin başı. Bir yanıyla da o günlerin nu-metal sonrası alternatif sahnesiyle de barışık bir sounda imza atmışlar. Çaga çuga gitar tonu diyorum yeri gelmişken. Eleştirilen bed erkek vokal de tekrar gelmiş ve bence naçizane görüşümdür, popidik gotik yapıtlara renk katıyor. Derinlik, müzikalite felan burun kıvırabilirsiniz laaakin, tam da dönemin ruhunu yansıtmadaki başarısına istinaden yani nostaljik etkisiyle ekstra bir değerlendirmeyi hak etmektedir efendim. Sonuçta iyi vakit geçirtip geçirtmediğine bakıyoruz dinleyiciye. Albüm 50 dakika sürüyor ve sonlara doğru bazı şarkıların güçlü durumadığına tanık oluyoruz. Bu da eksisidir.

7,50/10


28 Ağustos 2025 Perşembe

Julie Byrne - The Greater Wings (2023)

İnanılmaz sade, yalın bir amerikan folk albümü. Türü sevenler de sevmeyi ihmal etmemişler. O kadar sakin ki odaklanmam imkansız. Zaten yolda, izde dinleseniz albüm nerede başlıyor bitiyor anlamıyorsunuz. Demek ki sessiz bir ortamda biraz çaba gerektiriyor, emek istiyor. Soğuk, mesafeli bir söylem tarzı var vokalin. Bu ayrışma hafiften tabi titrek ve kırılgan synth desteğiyle hülyalı dreamy bir etki de yaratmıyor değil. Emeğimi verdim, yine dinledim ve güzel sözlere sahip bu albüm hakkında karara vardım. Sevenine Allah bağışlasın.

5,50/10

26 Ağustos 2025 Salı

Yuja Wang - The American Project (Abrams, Tilson Thomas, 2023)

 Yuja Wang Çinli, sonradan abd'li çocuktan yetişme piyanisttir. Bilirsiniz Çinliler çocuklarını sporda, sanatta ve matematik fizik gibi alanlarda erken yaştan itibaren güdülerler. Wang da bu dürtü ile olsa gerek çok bir sayıda albüm kaydetmiştir. Louisville orkestrası ile kaydettiği bu kayıt da en bir enteresanlardan biri olabilir. İsmin işaret ettiği gibi tam bir amerikan oğlu amerikan'dır çünkü. Şarkılar cazla karışık yoğun big band geleneğini hatırlatan orkestral çalışmalardır. Hatta piyanonun  Abrams'ın konçertosunda özellikle geri planda kaldığı gözlenebilir. Zaten kaydın 33 dakikasını bu eser oluşturur. 20-30'lu yılların kabare atmosferini taşıyan bestelerin sahibi Tedy Abrams 87 doğumlu çok genç bir bestecidir aksine. Anlaşılıyor ki Wang arkadaş hatırına bu besteyi kaydetmiştir. O kadar kötü değil. Aksine o yılları fazla hatırlattığını göz ardı edersek pek bir eğlenceli. Klasik müziğin ciddiyetini biraz sarsıyor. Kaydın kalan 4 dakikası ise San Fransisco senfoni orkestrası zamanlarıyla bilinen şef Michael Tilson Thomas'ın 2018 tarihli You Come Here Often? isimli bestesi oluşturuyor. Yani kayıt amerikan olmakla kalmıyor, bir de yepisyeni mosmodern görünümlü. Pişman olunmayacak hafif dinlemelik hareketli aksiyonu bol bir çalışma.

7,50+/10

25 Ağustos 2025 Pazartesi

Connie Willis - Kıyamet Kitabı

 Zaman yolculuğu temasını sevdirebilen bir kitap olup ödülleri zamanında toplamıştır. Birleşene kadar iki farklı akışı takip ediyoruz. Oxford üniversitesinde tarih fakültesinde deneysel zamanda yolculuk yapılmaktadır ve ilk kez ortaçağ gibi uzun bir geçmişe dönülecektir. Kivrin namlı kızımız dersine çalışır, aşılarını olur, gözleme çıkmaya hazırdır. Ama hocası Dunworthy becereksiz meslektaşlarına güvenememekte, kendi Hintçe isimli asistanını deneye atasa da içi içini kemirmektedir. Kızı yollayıverirler, vardığı yerden bilmemkaçgün geri almak koşuluyla. Ama kız ağır bir hastalık geçirir tıpkı şimdiki zamanda asistan çocuğun olduğu gibi. Ve büyük bir grip salgını İngiltere'yi kasıp kasıp kavurur. İşbu geçmiş zaman kapısından mı kaçmıştır virüs, yoksam nerden, protestolar ve eve kapanmalar başlar. Ama Dunworthy kendini kaybetmişçesine Kivrin'in başına bir şey mi geldi telaşında. Abartı bir şekilde. Acaba aralarında ne var dedirtmekte. Ve bu telaşla kızı alacakları günü kaçırırlar. Herkes yataklara düşmüş, ölenler var. Dunworthy'nin de peşine 12 yaşında bir çocuk takılır, yardımcısı olmuştur. Salgında Mary adındaki, çocuğun teyzesi mi halası mı ne doktor tanıdığını da kaydeder. Ama Kivrin'e takmıştır bir kere, başkasını pek umursamaz. Kivrin'i hasta bırakmıştık 1300'ler İngiltere'sinde. Zamanı tutturamamışlar ve veba salgının ortasına göndermişler. Kivrin gribi zar zor atlatır, soylu bir ailenin eşrafına katılır. Kızlarına bakıcılık yapar. Şirret babaannenin çekiştirdiği rahip efendide iyiliği bulur. Ve nihayetinde veba köye bulaşır. Tek tek sevdiği insanların, genci yaşlısı herkesin acılar içinde, kan revan içinde ölümüne tanıklık eder. Aşı olduğu için köyün son ayakta kalan ferdi olarak hastabakıcılık yapar. Bu bölüm işte, etkileyici. Bir nem bulutu bile uğrayıvermiştir okuyan gözlerimize. Tahmin edeceğiniz üzere şimdiki alternatif zamanda salgın sona erir ve Dunworthy ile çocuk geçmişe dönerek Kivrin'i bulur ve evlerine dönerler. Kitabın ortaçağ dönemi romanı okumak için yeterli sebep. Ama memeleri sütle dolu ineğin dramasında olduğu gibi ince detayların aşırı tekrarıyla roman çeyrek oranda gereksiz sayfaya sahip. 


24 Ağustos 2025 Pazar

Michel Foucault - Bu Bir Pipo Değildir

 Genelde düşünürlerin sanata dair yazdıklarını okumayı çok sevmiyorum. Bu yapıt sonrasında da fikrim değişiklik göstermiyor. Foucault'un odağında gerçeküstücülüğe bağlı ressam Rene Magritte bulunuyor. Bu eser sayesinde ressamı da tanıma imkanı bulmak kendi adıma bir kazançtı. Tabloların ismi geçtikçe internetin güzel faydalarından yararlanıp inceleme de yapabildim. Bu tarz sanat felsefesi yapan eserlerin de eksikliğidir. İki versiyonu tartışılan bu pipo tablosu heterotopik haritacılığın simgesi olarak yeralmakla birlikte çok sayıda tablosu da benzer bir yapıya sahiptir.Yani bilindik görüntüler anlamsız, akıl dışı sentezlerle yıkıma uğratılmakta ve bir tartışmanın başlangıç noktasına dönüşmektedir, tablo. Foucault ressamın resimlerini analiz ederken benzeyiş ve andırış kavramlarını tartışır. Ressam ise yazdığı mektupta bu kavramların aynılığı konusunda şüphelidir.

Saints 'N' Sinners - Rise of the Alchemist (2022)

 Dünya çapında bir prodüksiyon ve bestecilik örneği ülkemizden. Grubun ikinci albümü ve gerçekten de, vallah billah, yurtdışında da olumlu yorumlara tabi tutulmuş. Senfoni soslu heavy metal tabanlı melodik bir power metal albümü bu. Bu kadar sıfatın sıralandığına bakmayınız, biraz sınırlarına ulaşmış bir tür desek yanlış olmaz. Burada da buna raslıyoruz. Eskilerde bu türü severek çok dinlerdim. Şimdi de fazlasıyla o eski grupları hissettim. Avantasia (kritikler ana grup Edguy'a çok benzetiyor, ben henüz Edguy'da çok yol katetemedim, bir şey diyemeyeceğim) , Stratovarius, az Iron Maiden, Savatage. Şarkıdan şarkıya da değişiyor. Bir yandan uzun süredir bu tür işlere denk gelmediğim için özlemle bu besteleri dinlemek ziyadesiyle memnun etti. Diğer yandan da bu esin kaynakları fazla hissedilir değil mi? Halbuki zor da olsa bir sihirli değnek dokunuşu çok fark yaratabilirdi. Buranın melodileri. Oryantal değil de (yapılmışı var: Queen of Nile)  daha Anadolu ve Trakya ezgileri amma ufak dozlarda. İnce iş tabi zor, bir de tercih meselesi. Daha iyi nasıl olabilirdiyi tartışıyoruz, her zaman az çok atılacak adım vardır, yoksa bu olmuş arkadaşlar. Basların gürül gürül kulağa gelmesi de hoş, prodüksiyonun kalitesini gösteriyor. Vokal Mehmet Kaya'nın ismi her yorumda geçiyor, biz de saygımızı gönderelim.

8,25/10

22 Ağustos 2025 Cuma

Richard G. Hovannisian (ed) - Tarihi Kentler ve Ermeniler: Harput

 Büyük Ermenistan, Küçük Ermenistan gibi tarihteki siyasi birimlerin yanısıra Dzopk/Sophene ve Harput diye de Ermenilerin yaşadığı bugün Malatya, Elazığ, Tunceli gibi illeri kapsayan bir yöre varmış. Siyasi organizasyonu, krallıkları, prenslikleri ile birlikte MÖ.2 binli yıllara kadar tarihi sürülen bölgede Muşkiler, Urumular gibi halklar üzerinden bugün de hala gizemini koruyan Ermeni halkının kökenine dair çözümleme girişimine tanık oluyoruz. Kitaptaki 15 makalenin yarısı bu minvalde tarihsel fotoğrafı çekmeye çalışıyor. Ve çok sayıda da resim ile belgelenmeye... Destanlar, Ermeni taşra edebiyatı'nda Harputlu yazarların etkisi, Fırat koleji ve protestan misyonerlerin faaliyeti ve tabi ki bir yokoluşa evrilen sürgün. İnkar edilemeyecek tanıklıklarla o günün korkunç katliamları göz önüne seriliyor. Özellikle bu bölgeden Abd'ye bu olaylardan önce başta ekonomik sebeplerle göçün yaşandığı ve göçmenlerle bağlantının kopmamış olması da ilginç detaylar. Cumhuriyetin ilk yıllarında da 4-5 bin kalan Ermeni nüfus kendi istekleriymiş gibi sınırdışı ediliyor. Üzücü olan şey bir arada yaşayan halkların bu kadar kolay birbirine kırdırılıyor olması.

21 Ağustos 2025 Perşembe

Yes - The Yes Album (1971)

 İlk iki albümüne çok da yükselemediğim Yes bu albümüyle bildiğimiz anlamda progresif rock yapıyor aslında. Gitar, bas ve hammond dengeli ve deneyci bir hat izliyor. Gerçekten biraz Pink Floyd biraz Genesis gibi. En büyük progresif grup oldukları için değil yani. Kompleks besteler ve renk sebebiyle biraz da. Vokalin düzlüğüne nazaran müzisyenlik ve enstrüman performanslar daha tercih edilir. Grup bu albümle birlikte büyük ve sevilen yapıtları çıkartmaya başlıyor. Ben de çok dinledim, şarkıları mırıldanacak kadar eşlik edebiliyorum. Lakin duygusal olarak keyif aldığımı söylemek zor. Hatta çarpılmayacak isem, diğer dinleyici kardeşlerin tersine ilk iki albümünün dahi gerisinde diyeceğim. Çünkü progresif rock ile aramda değişik bir ilişki var. Ve artık kendimi kandırmayacağım.

6,75/10

20 Ağustos 2025 Çarşamba

Fazıl Hüsnü Dağlarca - Bütün Şiirleri 1 (Bölüm 5)

 Birinci cilt sonunda nihayete erdi. 1966 basım yılını taşıyan Vietnam Savaşımız yine o günün gündeminde olan bir meseleyi konu alıyor, ayrıca bu büyük sorunu isminde görüldüğü üzere bizleştiriyor, bize ait kılıyor. Destanlarında aşina olduğumuz savaşın kan, et, yanık kokusu gibi acımasız yüzünü betimleyen unsurlarını bu eserde de kullanmaktan çekinmemiş. O yılların aynasında amerika kanağız, barbar, yamyam gibi sıfatlarla tanımlanmış, bugün de o ve müttefikleri çok farklı değil uygarlık içre.

Kurşunların büyümesi uygarlığın büyümesinden midir?  

Savaş suçlarının gölgesinde poetikasını kaybetmiş dizeler ile savaş mağdurlarının ağıdı sayfalarda birbiri ardına sıralanıyor.

Sen USA ordusundaki kara derili, 
Sen kendini karanlığa kilitleyen gecesin. 

1968 senesinde de Haydi isimli etkileyici eseri basım imkanı buluyor. Sadece dörtlüklerden oluşan hacimli kitabın uzun süren bir çalışmanın ürünü olduğu tahmin edilebilir. Açmak, ağaçlar, ağız, almak, anlamak, at, aydınlık, büyümek, dağ, gökyüzü, deniz, kuşlar, dört (..kanatlı kuş, ..yön), duymak, ekmek, el, ev, gece, gazete, görmek, göz, gün, karanlık, kuş, ova, su, gibi bir çok tema tekrarlanmakta. Dörtlüklerin ilk kelimeleri sözlüklerde olduğu gibi alfabetik bir sıra ile basılmış. Özel bir gözlemin, kelimelerde tasarrufun ve deneyim ile bilgeliğin özünü yansıtan şiirler olduğu anlaşılıyor.


YUMUŞAK 
 Bir ekmeği 
 Var eder 
 Bir açın 
 Ağzı 

MAVİ YEŞİL 
Bugün yeşil gökler 
Bugün buluşacağız 
Bugün 
Kuşlar mavi 

YÜRÜYEN 
 Doğurur 
 Analar oğulları 
 Oğullar yalnızlığı 
 Yalnızlık anaları doğurur 

AK GÜCÜ  
Ekmekler 
Küçülür ya 
Ellerimiz 
Büyür 

OZANLARIM 
En çok sevdigim dört ozan vardır 
Dag ozan Agaç ozan 
Yıldız ozan 
Su ozan 


GERlLERDE 
Gemisini alır gider 
Herkes kıyılardan 
Bırakır herkes 
Kıyılara maviligini 

OLAY'LARDA 

 Konuşan 
 Bir ülkedir 
 Bir ülkedir 
 Susan daha büyük 

DILLERDE 
Ormanca 
Yıldızca 
Dagca konuşur onlar 
Ben anlarım Türkçe 

lKlYE AYRILMAMAK 
Öpmek 
Dudagımızın 
Bölüştügüdür 
Isısını 

-YALAN DOLAN 
 Sana benzer 
 Çarşılarda sokaklarda 
 Daglarda 
 Seni aldatanların hepsi 


SEVGl SIĞDIRMAK 
 Severken 

 Kentlerde 
 Bir odaya sıgdırırız 
 Kocaman bir kurdu 

-SOFRA 
 Vermiş Tanrı sana geceleyin 
 O gücü 
 Bölersin ekmegini karına çocuguna 
Daha doyarsın

TUTSAK OZANLAR TÜRKÜSÜ 
 Yeryüzünü 
 Agzımıza 
 Kilitlediler 
 Yır ettik

Cildin son eseri Türkiye tarihinde beni de etkilemiş bir faciayı konu alıyor: Kubilay Destanı. Bazı şeyler unutulmamalı, bazı şeylerle uzlaşılmamalı ve bazı kinler her zaman harlanmalı.



17 Ağustos 2025 Pazar

Obscura - Omnivium (2011)

 Çok daha dinlenir bir albüm olmuş bu, teknik death metal kulvarı içinde tabi. Çeşitlilik sağlanmış, akustik gitarlarla soft anlar daha belirgin. Melodik death daha bir sıkıcı kucaklanmış. 2 tarz vokal ve ekstrem soundlar terkedilmiş, aşırılıklar törpülenmiş. Lakkin uzaylı seslerine devam. Eski kafa dolgun rifiyle , bas vokaliyle Ocean Gateways favorim. Kıyasla yazdığım olumlu farklılaşmalarla tezat bir son değerlendirme yapacağım. Bana hitap ettiği kadarıyla, benim kafam alabildiği kadarıyla Obscura'yı ve yaptığı şeyleri çözdüm sayılır. Nihayetinde bir sınır var aklımda kilit bir soru ile şekillenen. Ara ara bu albümü hatırlayıp dinlemeye döner misin? İşte buraya takılıyor.

6,75+/10

16 Ağustos 2025 Cumartesi

Big Thief - Dragon New Warm Mountain I Believe in You (2022)

 Şans eseri dinleme listeme arka arkaya americana folk tarzı şeyler barındıran kayıtları  almışım. Bunlar arasında önde çıkanı, gerçekten de indiekafalar arasında çok sevilen Big Thief'in bu albümü. Bu 2022 marka albümden önce 4 kayıtları daha var. Mikrofonun başında hanımefendi  vokal pek bir maharet sergiliyor. Ağır ağır , melodik, romantik, güzel güzel şarkılarını söylüyor. Vokal Adrianne Lenker'ın  solo albümleri de var ve 2020 tarihli eserini daha önce dinlemişim. Solodan çok bu ekip işini daha çok sevdim. Düzenlemeler ve performans noktasında keyifli dokunuşlar mevcut. Kayıt hem kendi içinde tutarlı bir sese sahip hem de farklı seslere evsahipliği yapıyor. Böyle bongolu kongolu kemanlı bataklık folkuna döndüğü anlar bile duyulabiliyor. Klasik şarkıları seven çok olur, bana hitap edenler ise daha garipçeler, Albümün adını taşıyan, Little Things, Blurred View (en iyisi tüyler kırpaştıran parçası olabilir) , Love Love Love (bu mu yoksa albümün en iyisi?) gibi. Günümüz müziğine bakıyoruz, hiddet şiddet, meta gürültü, abartı, bazen kafa kaldırmıyor. Olumlu mutlu huzurlu rahat anları özlediğinizde başvuracağınız kaynağınız olmalı.

7,50/10

14 Ağustos 2025 Perşembe

The Necks - Three (2020)

 İlginç bir caz albümü bu. Boşuna avant-garde demiyorlar. Dinlemesi zor, dizonante, akorsuz şöyler sözkonusu değil. Kendisine özgü bir ambiyansı bile var. Ama salisede bir atan saat tiktakı gibi amansız bir perküsyon ritmin sürekli devam ettiği doğrudur. Piyano ile de kendini tekrarlayan bir melodi. Minimalist bir yaklaşım da demek mümkün. Panik atak ve kalp ritmi bozuklukları yaşayanlara tavsiyem değildir. İlk 20 dakikalık şarkı böyledi. Takip eden 20 dakikalık şarkı ise aşkın esrarını anlatan bir sese sahip. Rüzgar çanları, zil süpürgeleri ile daha tırtıklı bir seyir izliyor. Piyano ise gizemli bir atmosfer katmakta. Biraz 60'lı yıllardaki bilim kurgu gerilim filmlerini hatırlatmadı değil. Son 20'lik ise iki şarkının karışımı ve albümün en iyisi. 20'lik derken de dişlerden değil, küçük rakıdan değil, sürelerden bahsediyoruz. Gereğinden uzun. Tabi bu kadar uzun ve tekrarlara dayalı parçaları ezberleyip icra etmek de ayrı bir disiplin ve hüner gerektirir. Grubu tanırsak Avustralya'nın belki de en büyük ve en köklü caz grubu. Bir sürü albümü var. Tanıdık yeter. Enteresan ama dinlemesi zor olmayan , geleneksele doymuş dinleyici bir kulak versin hele.

6,75++/10

13 Ağustos 2025 Çarşamba

St. Vincent - Daddy's Home (2021)

 St. Vincent de her albümde farklı şey yapıyor, alışamıyorum. Disko halini daha çok sevmiştim. Burada amerikan kültürünün nostaljisinde, bize biraz yabancı, bir pop-rock yapıyor. Ya da art rock, yada bol perküsyon, efekt, synth, egzotik, yetmişler, funk ve folk etkisi. Teyatral demeyelim de şov diyelim. Vokale de bu ruh hali sirayet ediyor, değişken, sınırlara uzanan bir tarz sergiliyor. Soul'dan rock'a deviniyor. Bir böyle Tori Amos'a dokunuyor gibi. Albüm boyunca sitar istikrarlı ama dozunda kullanılıyor. Down hareketli, kıpır kıpır ve kendine güvenen bir tavırla söylenen bir şarkı. Hitap ettiği kitle arasında mıyım, pek emin değilim. Pişman da değilim. Dinledim, suçlayın.

6,75-/10

12 Ağustos 2025 Salı

Bu Çağ #5 - Çıngıraklı Sokak #27 - Üvercinka #125-126 - Patika #128

 Osman Çakmakçı editörlüğünde yayınlanan Bu Çağ , gazete formatı ile dikkat çekiyor. Şubat-Mart 2025 tarihli beşinci sayısında şiirde aşırılık üzerine soruşturma, Avrupa ve Amerika'da Devrimin Yankıları adıyla çeviri yazı, editörün kaleminden Kurgusal Düşünce ve Hasan Bülent Kahraman kaleminden ikinci yeni üzerine düşünceler yer alıyor. İmgeye boğulmamış anlaşılır şiir tarzında ortaklaşmış ürünlere yer verildiği görülüyor.

Derken böyle, duvarları biberiye kokan bir mahallede doğmuşum,
kalabalıkmış, herkesin aklına bir şey gelmiş, benim aklıma sen. (Mehmet Butakın)


Evde yıllar geçiriyorum
IşıkToz
Işık
Toz
Tik 
Tak
Tik
Evde yüzyıllar. (Ayşe Görkem Kozanoğlu)


Çıngıraklı Sokak  da gazete formatında yayınlanıyor. Mustafa Köz editörlüğünde politik yanı da belirgin aylık şiir gazetesinin Mart- 27. sayısı çok güzel bir eskize ev sahipliği yapıyor. Bir solukta okuyacağınız gazete kültür ve sanat haberlerine de , bulmacaya da ve yemek tariifine de yer veriyor. Kapağı Zülfü Livaneli'nin şarkı olarak söylediği Paul Erlard'a ait ünlü Özgürlük şiiri süslemekte. Tam bir sayfa ayrılarak İlhami Bekir Tez şiirleri ile anılmış. Son sayfası da kadın şairlere ayrılmış, mart ayına ithafen. Cem Uzungüneş ile soruşturma ile 2024 şiirine bakış yazıları dikkat çekiyor. Güncel ve otantik ürünlerin eksikliği de...

kısarak seslerini, sözlerini eksilterek
eğerek başlarını
yer altından usulca çıkıyorlar.
(Gülten Akın)

Üvercinka bir süredir sessiz, son sayısı nisan-mart tarihini taşıyor. Bu sayıda bir polemik öne çıkıyor, sürmanşetten derler ya eskiler. PEN derneğinin yılın şairi olarak Hilmi Yavuz'un seçilmesi tepkileri çekmiş. Onun yerine Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği Veysel Çolak'ı bu sayıda yılın şairi olarak aday gösteriyor. Düzyazılarda Behçet Necatigil, Cemal Süreya ve Yakup Kadri eserleri yoruma tabi tutulmuş. Yenibütün şiiri üzerine derin bir inceleme, Kemal Özmen ve Süreyya Berfe anmaları ve ilginç ve ilgi çekici bir makale, konusu Buchenwald ormanı da yer almakta. Yine okuması keyifli bir sayı.


ırmaklar yan yana ve uzak,
haritalar ölü seyyahların yalanlarıyla kirlenmiş (Hatice Eğilmez Kaya)

Patika dergisi 32 yıllık  maziye sahip Ankara kökenli bir dergi. Yayıncıları bu istikrar ve sebat için bile takdiri hak ediyor. Mor renkli bu ocak-şubat-mart sayısı 2024 Türk şiirini kapağa taşımış. Konu ile ilgili Hüseyin Peker, Mustafa Köz, Hilmi Kaşal, Yeprem Türk, Halil Şahan inceleme ve değerlendirme kaleme alana isimler. Ortak Türk alfabesi üzerine olduğu gibi dil ve edebiyat hakkında teorik incelemeler ve çevriler de öne çıkıyor. Ürün bazında dengeli bir yayıncılığı gözetmeye çalıştıkları hissedilse de çubuk şiir lehine bükülmüş, öykü eksik kalmış. Artemis dergisi şiir dizisinden basılan esere sahip şair Yusuf Çağlar'ı tanımama vesile olması ile memnunum. Ama bu esere internette sadece shopier sitesinde ulaşılabiliyor. şiir kitaplarının yaygın dağıtılamaması üzücü.

Birdenbire oluyor ne oluyorsa, o hız ki eğriliyor kızgın telde
O dudak ki dökülen marşları topluyor
Yayılıyor alkım yaylım
Tüm fabrikaya, ekmek yanıyor, ter yanıyor
Dokuz bantta dokuz yüz kişi (Uygur Orhan)

10 Ağustos 2025 Pazar

Asphyx - Last One on Earth (1992) + Wardruna Konseri ( 9 ağustos 2025-Harbiye)

 İlk belirlemelerim. Çıkış albümüne kıyasla daha derli toplu ve sevilebilesi. Lakkin bu kazıma vokale şahsen alışmam mümkün değil. Şarkı söylerken gırtlağı nasıl oluyor da sürtünmeden delinmiyor, önüne düşmüyor, anlamak namümkün. Diğer bir deyişle şahsına münhasır, otantik, acıyı içselleştirmiş. Ritimler gruuvi hatta bir iki yerde punka bile kayabilmekte. Davullar balyoz gibi. Hızarlı gitar tonu da etkileyici. Ve ilginçtir besteler bu tarz bir kayıttan beklenenden öte kolayca içine girilebilir, idrak edilebilir melodilere sahip. Yani içimden bir his bu gruptan alıp alabileceğim en fazla fayda bu albüm ile olacak diyor. Festival değil de küçük bir salonda kelle kopartan bir canlı performs yapabilirlerlerlermiş gibi.

Wardruna'ya  2. kez canlı izledim. Daha küçüklüklerini bilirim onların ve Harbiye'yi bir kaç yüz kişilik  boşlukları olsa da dolduracak kadar (4000'e yakın kapasitesi vardır) büyüdüklerine şahit olmak bir baba gibi gururlandırdı beni. kh kh kh. Performans olağanüstü, dinleyicilerin çoğu da şarkılara hakim. Öyle turist seyirci pek yok gibiydi. Tabi bu bir konser değil, bir deneyim. Seyirci o kadar çok alkışladı ki hele bir durun dedi konuşmayı çok sevdiğini anladığımız Einar. Onlar mutlu, biz mutlu, çıkalım kerevetine gayri.

7,50/10

8 Ağustos 2025 Cuma

Lacuna Coil - Unleashed Memories (2001)

 İlk albümlerinden sonra ileri yönde atılmış güzel bir adım. Amma velakin bestelerin kalitesi dalgalı bir seyir gösterdiğinden yine geriye düşüyor. Vokalde büyük oranda tepki çeken erkek vokal terkedilmiş. Bu da tekdüzelik getiriyor biraz. Erkek vokale itirazımız yok iyi olduğu sürece. Müzikal/işitsel olarak da gotik metalin hafif kanadında yer alıyorlar. When a Dead Man Walks gibi bir kaç iyi parça muhteva eder çalışmadır. Yine de eğri oturup doğru konuşmak lazım. Genç depresif zamanlarımda bir tık daha fazla değer verirdim. Şu zamanın hedonist ruhuna uyuşmakta zorlanan bir kayıt, bir tür.

6,75/10

After Life Sezon #3 - Yakitori: Soldiers of Misfortune Sezon #1 - Star Trek: Picard Sezon # 3 - Brooklyn Nine-Nine Sezon #3

 After Life'ın son sezonun son bölümünde Rick Gervais böyle köpeğiyle ufka doğru yürüyüp kayboluyor. Hala yalnız, sağlıklı bir ilişkiye tekrar başlayamamış. Ama kendisiyle barışmış, arkadaşlarıyla arasını düzeltmiş. Yaşama devam edebilecek bir gayeyi buluyor sonunda çocuklarla. Daha önceki sezonda bile tekrara bağlamıştı. Son bir iki güzel bölümle tadında final yapıyor. Hafif nemli gözler.

Yakitori yani ölü teçhizat gözüyle bakıldığından kelli  kızarmış tavuk diye tanımlanan talihsiz kiralık asker grubunu konu alır, tek sezonluk bir anime. Dünya kedimsi ırkın yönettiği ticaret federasyonuna zorla dahil edilmiş, para kazanmak isteyen gençler de federasyonun ucuz askeri gücü olarak kullanılıyor. Bu özel ekip ise deneysel bir eğitimden geçmiş. Kemirgen halktan mütevellit bir gezegendeki isyanı bastırmakla görevliler. Neredeyse soykırım seviyesine varan görevleri tepki çekince bir şamar oğlanı, bir günah keçisi olarak yargılanmaya başlanırlar. Ancak menajerlerinin başka bir planı vardır. Aslında kanunen teçhizattan farklı olmadıkları ispatlanınca aklanırlar ve kanuni haklarına kavuşurlar. Hem temposu hem çizimleri çok etkileyici değil. Başroldeki karakterin agresif krizleri de yoruyor. Yoksunluklarda iyi gidebilir.

Uzay Yolu'nun Picard serisi genel olarak beğenilse de ben pek ısınamadım doğrusu. The Next Generation'un (TNG) umut dolu, keşifçi, maceracı ruhuna karşı yaşlı, geçmişe takılı, psikoanalitik, komplo teorilerine esir bir ruh hakim. Bu üçüncü ve son sezon da oldukça büyük bir hikaye bu açıdan. Öncelikle TNG'nin has rolleriyle tekrar buluşuluyor, maceraya dahil ediliyorlar. Data bile ölümden geri geliyor. Ve Worf tabi ki. Yine pek ısınamadığım yeni karakterler yerine onları izlemek keyifli doğrusu, inanılmaz bir paslanma mevcut olsa bile. Ve hatta diğer serilerden de bir kaç karakter çok kısa süreliğine konuk ediliyor. Çünkü çok büyük bir senaryo söz konusu. Şekil değiştirenler, Borg kraliçesi ile ortak olmuş ve yıldızfilosuna sızmışlar. Tüm filonun komutasını ele geçirirler ve genç filo üyelerini ışınlayıcıya yerleştirdikleri virüslerle aynı anda asimile etmeyi başarırlar. Bizim emekliler kaçarkene filo ile bağlantısı olmayan müzede sergilenen analog Atılgan'ı çalıştırıp istilayı önlerler. Tabi ki Picard'ın doktordan olma gizli bir oğlu çıkar. Oğlu aslında Borglara yardım eder ve istilanın tetikleyicisidir. Baba- oğul ilişkisinin inşasını izleriz bol bol. Picard onu da kurtarır da hemen nasıl affedilir ve mürettebata dahil edilir oğlu, tehlike sona erdikten sonra, akıl sır ermez.


Brooklyn 99'un 3. sezonu ise en sevdiğim bölümlerden oluşuyor ki şu an izlediğim dördüncü sezon tam da geriye atılmış bir büyük adım. Rosa'nın deli nişanlısı serseri mayın karakteri aşırı kullanılmadığı sürece iyi bir etkide bulunuyor. Çok az oynasa da Peralta'nın tatlı belası Doug da aynı şekilde. Lakin başkomiser tayfaya ayak uydurdukça yani o ciddi, gerçeklikten kopuk entel yanını kaybettikçe ruhunu da kaybediyor. Dörtte özellikle batıyor artık. İzliyor muyuz? Eveeeet.

6 Ağustos 2025 Çarşamba

RETRO: Ceza - Rapstar (2004)

 Düzenlemeleri ve prodüksiyonu ile dikkati çeken, Sagopa'nın da katkısının belli olduğu efsane albümlerden biri. Vokal performansını da seviyoruz. yumuşak bir ton ve dinamik bir hız. Lirikler için ise aynı şeyi söylemem mümkün değil. Albüme ismini de veren piyasaya eleştirel bir duruş bir yana, toplumsal mevzular derinleşmekten uzak yada alelade savaş karşıtı vb. klişeler. Ritmik olarak da gayet keyifli ve yirmi senedir tazeliğini korumuş. Altyapıda arabesk dışında da melodramatik bir hava verilebileceğinin ispatı açısından değerli.

8,75/10


5 Ağustos 2025 Salı

Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar II: Devlet - Hukuk - Özgürlük - Hümanizm (ed. Hilal Onur İnce)

 Sartre ve Varoluşçu Felsefe: özgürlük,seçme veya seçmeme halinin dışarıdan hiçbir tahakküme uğramadan yalnızca insanın kararının bir zemini olduğundan ötürü insan yalnızlaşır. Onu kendine doğru dolayımlayan ahlak olacaktır, ancak insanın kendinde ahlak tesisi bunaltılı, boğucu bir süreçtir. Dolayısıyla bunaltı hali özgürlüğün kanıtıdır. Diyalektik Aklın Eleştirisi adlı eseri hala dilimize kazandırılmamış. Bu eserinden bir kaç bölüm içeren Yöntem Araştırmaları ise bu okumanın ardından hemen kütüphaneme eklendi. Fakat tarihin motoru olarak kıtlık kavramı şu anın güncelliğini ifade etmekten uzak.

Leo Kofler ve Marksist Hümanist yorumu: dünyanın radikal biçimde hümanize edilmesi, her bireyin tarihsel bir özne olacağı ve tarihin oluşumunda aktif rol alacağı koşulların yaratılmasını ifade eder. Bu köklü değişimin ve insanın özgürleşmesinin en önemli koşulu, siyasi ve ekonomik erkin , kimin elinde olursa olsun, her türlü merkezileştirilmişliğine son vermektir.

Hobbes'tan Berlin'e negatif özgürlük düşüncesi ve Berlin'in agnostik liberalizmi: başkalarının otoritesine maruz kalmadan özgür olma durumu Hobbes ve Locke arasında karşılaştırmalı analizi doğa, sivil ve kamuoyu yasası bazında irdeleniyor. İkisi arasında sentezin Constant tarafından gerçekleştirildiğinden bahsedilir. Mill ve Tocqueville ile birlikte liberal korku çağındaki hassasiyeti gözetir bir negatif özgürlük inşası ayrıntılandırılıyor. 

Deleuze, edimselliğin ontolojisi: Deleuze Spinoza'nın beden vurgusu ve olumsallığı ile Nietzsche'nin psikolojik ve kültürel alanda işleyen materyalizmlerini devralmış, özdeşliğin düşünürü olarak nitelendirdiği Hegel'in diyalektizmini reddetmiştir. Hardt ve Badiou'nun Deleuze yorumlamalarına yer verilir zira Deleuze metinlerinde Hegel'e açıkça saldırmamıştır. Maddi hakikate bağlılık konusunda ise Guattari'nin Dekeuze'e desteği olmuştur.

Troçki'nin Sürekli Devrim teorisi ve enternasyonalizm nosyonu: Bu kısma çok aşinayım. Ama aklıma gelen bir yorumu paylaşmak isterim. Stalin sanayide tam da Troçki'nin teorisini pratik eylemiş.

Rosa Luxemburg: Lenin ile girdiği fikir çatışmalarının odağında ulusal hakların karşısında tutumu yer almakla birlikte merkeziyetçilik, parti içi demokrasi, öncü parti ve liderlik gibi farklılıkların da bahsi geçmektedir.

Poulantzas'ın faşizm kuramı: Odağında Alman ve İtalyan deneyimleri olsa da çok parlak bir ışık tutuyor günümüze de ve bu coğrafyaya da. Devlet görece özerk ve içinde çeşitli fraksiyonlar barındıran burjuva sınıfının bir uzanımı olan iktidar bloğunun uzun vadeli çıkarlarının temsilidir. Bu iktidar bloğu kendi içinde yer alan fraksiyonlardan birinin hegemonyası altında birleşmekte ve devlet egemen sınıfların siyasi birliğini oluşturmakta. Faşizmin ortaya çıkmasının koşulları ülkelerin gelişmişlik düzeyinden yada dönemsel krizlerden kaynaklanmaz. Uluslararası emperyalist zincire bağlı siyasal bunalım hali belirleyicidir. Bu halin koşutu ise birbirlerine hakimiyet sağlayamayan egemen sınıfların fraksiyonlarından beslenir. Lokal çelişmelerin yanısıra bu iki etmen yani emperyalist zincirin zayıf halkası olması ve egemen fraksiyonların derinleşen çelişmeleri faşizmi doğurur. Yani güçlenen bir işçi hareketine karşı doğrudan tepki değildir. Bunalım döneminde iktidar bloğu baştan ve özgül biçimde yeniden örgütlenmelidir. Bunalım dönemi ideolojik bunalıma dönüşerek parlamento vasıtasıyla gerçekleşen temsiliyetin altını oyar. Geleneksel partiler sonradan başlarından defedecekleri gayesiyle faşistlerle işbirliğine başlar. Tekelci sermayenin de desteğini almasıyla birlikte faşistler gelenekselcilerden kurtulacaktır. Parlamento görünüşe indirgenir ve iktidar baskı grupları ve milisler eliyle uygulanır hale gelir. Bu dönemde işçi sınıfı ekonomizmin içinde sınırlanmıştır. Küçük burjuvazi ise faşizmde konsolide olmuştur, çünkü faşist hareketin başlangıcı küçük burjuva taleplerinin somutlanmış hali olarak yola çıkar. Devrimci oluşumlar tepki göstermekte gecikmişler, geri dönüşü mümkün olmayan evre geçildikten sonra çıkardıkları ses diğer geleneksel hareketin sesleri arasında kaybolmuştur. Bununla birlikte küçük burjuva, anti-kapitalizm gibi sol hareketin temalarını kendine uydurarak bunalımından çıkmaya çalışır. İktidara tapınım ve devlet fetişizmi, milliyetçilik, ırkçılık, militarizm, (sözde) ahlakçılık ve ailecilik, entelektüelizm düşmanlığı gibi unsurları küçük burjuvazinin temennileri ile birebir örtüşürken, emperyalist, tekelci semayenin varlık ve geliştirme koşullarını güçlendirmeye hizmet eder. Özetle genelleşmiş bir ideoloji bunalımının yol açtığı boşluğu doldurmuş olan faşist ideoloji, küçük burjuvazinin özlemleri ile tekelci sermayenin çıkarlarını, çoğu zaman eklektik bir yapı içinde, güçlü bir şef imgesi ve genişlemiş devlet aygıtı etrafında birleşitrmiş, bu sayede hem işçi sınıfı ideolojisinin hem de liberal burjuva ideolojisinin sönmeye yüz tuttuğu bir periyodda kitlesel arka planını kademe kademe büyütmeyi başarmıştır.

Hardt ve Negri İmparatorluk, Çokluk,Ortak Zenginlik: buna da aşinayız vesselam

Ronald Dworkin ve yargıda yorum: Yargıçlar hukuki kuralları, ilkeleri, emsal kararları, geçmişteki uygulamaları dikkate alarak somut uyuşmazlıkla ilgili bir yorum yapar, verdiği kararla geleneğin bir parçası haline gelir.

Wallerstein ve dünya sistemleri kuramı: Merkez, yarı-çevre ve çevre bölgelerden oluşan kapitalist dünya ekonomisi kuzeybatı Avrupa'da devletçilik ideolojisinden beslenerek doğmuştur. İşçiler birey olarak değil içinde bulundukları, sürekli değişen, içinde yaş ve cinsiyet rollerine dayalı bir işbölümünün olduğu , ücretin yanında tarımsal ürün yetiştirme, küçük meta üretimi, rant ve transfer ödemeleri gibi bir dizi farklı kaynakta çıkan gelirlerin toplandığı hanehalkı tabiri vasıtasıyla tanımlanır.

Roger Griffin'in faşizm analizi: Dirilişçi popülist aşırı milliyetçilik olarak tanımladığı faşizmi içeriden okumaya çalışmaktadır Griffin. Faşizm ruhu itibariyle moderndir ve her türlü teknolojik imkanı kullanmaya eğilimlidir. Krizin ortasında anlam dünyasının sınırlarını belirli bir hale getirerek kapatmak, dolayısıyla siyasal olanın ufkunu kapatıp sonlandırmak üzere ortaya çıkmış , yaratıcı ve yenilikçi bir alternatif modernist tarzıdır faşizm.

Andrew Feenberg'in teknoloji felsefesi: benim ilgime hitap etmedi.


3 Ağustos 2025 Pazar

Mohammed "Jimmy" Mohammed - Hulgizey (In Concert) (2007)

 2006'da beklenmedik şekilde 45 yaşında hayatını kaybetmiş Etiyopyalı   âmâ şarkıcı bestecilikten yada albüm kayıtlarından çok sahne performanısyla tanınır olmuş. Son senesinde de Avrupa'ya çıktığı turda bu albümü kaydetmiş. Duyulduğu kadarıyşa sağlık durumunu yansıtır şekilde kırılgan bir icrası var. Yine de hipnotik bir coşkuyla taçlanan performansa imza atmaktan geri durmamış. Bu canlı kayıtta bunu daha kolay fark ediyoruz. Yaz dönemine uygun bir eşlikçi.

8,0/10