30 Temmuz 2020 Perşembe

Metin Altınok - Bir Acıya Kiracı

Göğsümde ne ondurur,
Ne oldurur bir yürek.
Ben alevi giydim de
Künyeme külü
Adım diye geçirdim.

Acı ortak paydası şiirlerinin ama ölüme hasret değil, hayatın yalın ifadesi, bir kabulleniş. Başlarken de bitirirken de acı ve mutsuzluk hali daim, bize belki bir nebze usandırış.
Yüreği nice güzlerden, ince hüzünlerden örülmüş şairin vedası da alevler içinde acıyla katmerleşerek oldu maalesef.

Eser verdiği dönemde halk şiirinden, desenlere, gazelden soneye farklı biçimlere de değinen şairin ilk eserindeki Gezgin bölümü bastırılıp cepte taşınası güzellikte, benim için.

ÖNDEYİŞ

Yeni bir ülke yoktur,
Diyor o ünlü şair;
Ne de yeni denizler.
Nereye gitsen bu kent,
Seni peşinden izler.
Ama gitmektir benim
Yenilmezliğim dünyada.
Ve ben durmaz giderim,
Bu can tende durdukça.

AMAÇSIZ BİR GEZGİN

Çıplak bir at, uzak, dizginsiz.
O kuytu ve sıcak ev uzak;
Uzak göğüme, denizlerime.
Haydut bir gecedir bağlayan ellerimden,
Beni bu atın yelelerine.

Bir yenilginin geniş, barbar göğünde
Başımı usulca önüme eğdiğim,
Atımı ürküten hey şeydin.
Ne iyiydin;
Kemikli sırtıma paltom gibiydin.

Böyle garip bencileyin,
Böyle yayan yapıldak,
Yani amaçsız bir gezgin.
Geldiğim şu dağlar boyuydu,
Yüzünüz kadar ırak gittiğim.

ACI

Acı, gittiğini geri dönen yavaş at,
Gizli ve tekinsiz öksesi yaşamanın.
Umulmadık sevinçleri tattıran bize,
Renklendiren bir kuşun kanadını.
Ve gece söküp gündüz örerek,
Var gibi gösteren hiç olmayanı.

Gelirler tüyden adımlarıyla
Ve aşk ve mut ve başkaları.
Duyulur içten içe değişmez acı,
Komaz ansımaya yanıltıcı yanlarını.
Ve bizim o insancıl yaramız,
Açılır bir gülün yapraklarını.
Yüreğimizin kanayan gergefinde,
Delerek acının gerilmiş kumaşını.

SONRA GİT

bunları yap, sakın unutma,
mum yak bir aşkın sıcak anısına,
suyla hesaplaş, rüzgara sür yüzünü,
cesedini bul bir yokuluğun kıyısında.
bunları yap, sakın unutma.

yasını tut, günlerce ağla.
mandalı düşmüş bir kapak
göğsünün kuşsuz kafesinde,
tak tak vururken sızlayan boşluğuna,
yasını tut, günlerce ağla.

sonra git yeni bir aşkı bulmaya,
bir yağmur sonrasının
duru aydınlığında,
yıkanmış avlun, dinmiş uğultunla.
sonra git yeni bir aşkı bulmaya.

***
KİRACIYIM BİR ACIYA

Sen ey kendiyle yetinen!
Fosforun yeri gece,
Ne yapar gecesiz ateşböceği?
Belki anlamsız ve delice
Kumrunun inanılmaz yuvası
Bir direğin tepesinde.
Ama boşluktur biraz da
bir kuşu biçimleyen,
Bence böyle, seni bilemem.

Sen ey kendiyle yetinen!
Ne derlerse desinler
Su eğimine gidecek.
Sen şaraba banılmış ekmek!
Deltasıyız bütün sözlerin
ve söz sonunda bak nasıl
senle bana gelecek.

Sen yarım kalmış bir aşkın
Kaçınılmaz sürgünü,
Katlanan göğsündeki kayaya,
Sen orda şimdi bir hüznü köpürt,
Ben bir çocuğa su vereyim burada,

Ben ki kiracıyım bir acıya.
Sen imzalarsın sabah akşam
Defterini bensizliğin,
Bense kanla öderim
Kirasını kaldığım evin.
Bir takvimi tersten açardık,
Eğer isteseydin.

Sen ey kendiyle yetinen!
Artık suyumuz bulanık,
bir güneş bile olsa sonunda,
yolumuz kırık, önümüz karanlık
ve ağır tuğrası alnımızda
padişah yalnızlığın,
ama yine de umudumuz kalabalık…

***
ORMANLARIN GÜMBÜRTÜSÜNDEN

Bir yüzük yaptım sana güvercin teleğinden,
Bir yüzük bükerek hoşçakal sözcüğünden.

Bir yüzük yaptım belli belirsiz,
Eski bir gramafon sesinden.

Bir yüzük serçeparmağım için,
Bulutsuz bir gecede kayan yıldız izinden.

Bir yüzük yaptım terli bir yüzük,
Avucumdan geçen ince hayat çizgisinden.

Yanmasını bilen bakır bir yüzük,
Evime akım taşıyan elektrik telinden.

Bir yüzük yaptım, bir yüzük ki;
Yıllardır dinmeyen ormanların gümbürtüsünden.

***
ÖLÜMDEN KONUŞACAKTIK

Evet sırasıdır, ölümden konuşacaktık,
İntiharın ebruli ipliğiyle
Bir düğün gecesinde senin
Yakası işlemeli giysinden.
Kapı kapı dolaşıp, etamin ve goblen
Örtüler satan bohçacı ölümden.
Boynuna taktığın eğri taneli
İki sıra inciden konuşacaktık,
Seni ürküten tren sesinden
Ayı gölgeleyen tekinsiz gecede
Karşımıza apansız çıkıveren
O ihtiyar dilenciden.

Gel ölümden söz etmeden önce
Bir şeyler içelim seninle.
Buğulu bir bardağın içinde,
Buzlu ve limonlu votkayla birlikte
Konuşalım ölümden,
Bir samanyolu olsun masamızın üstünde.
Hadi gel konuşalım,
Sulanmış bir taşlığın serinliğinde.
Akşam sefaları içinde,
Bir masa, birkaç sandalye
Ve ikimiz ölümden konuşalım,
Senin ağzında gül, benimkinde menekşe.

Yarına var mısın söyle?
Doğacak çocuğa, çığlığa, ishak kuşuna,
Rüzgarın savurduğu tohuma,
Kavağın pamuğuna var mısın,
Bir ağacın kavına,
Deri değiştirmesine yılanın,
Kozadan çıkan kelebeğe,
Hatmiye, atkestanesine?
Hadi gel öyleyse ölümden konuşalım.
Belki de tümüyle aykırıdır gerçeğe,
Ama ne olursa olsun biz yine
Ölümden konuşalım seninle

Ölüm de vardır yaşadığımız her şeyde.
Bir bardak çatlarsa durduğu yerde,
Bir aşk ansızın biterse,
Ayna kırılırsa yüzünle birlikte,
Zamanıdır konuşmanın ölümden.
Bir çiçek olağanüstü güzellikte
Açıvermişse bir sabah,
Bir topal aksamadan yürümüşse,
Hadi gel ölümden konuşalım;
Yüzünü al basmış hasetçiden
Ve onun elindeki kuru değnek bile
Filizlenir sevgimizden.
***
YOL ŞARKISI

– Eskiden bir sesim
Vardı benim;
Şimdi uzakta.
Çınlar belki
Bir köprünün altında.

Yitirdiklerim de oldu
Kazandıklarımın yanında.

Eskiden bir yüreğim
Vardı benim;
Şimdi uzakta
Çarpar belki
Bir çocuğun odasında.

Yitirdiklerim de oldu
Kazandıklarımın yanında .

Bir ben kaldım şimdi
Tek yakın bana .
Ama ben eskiden de
Hep böyle
Yalnız çıkardım yola
***
DEDİM-DEDİ

- Ceyhun ağabey- dedim - Gün nedir?
- Geceye varandır - dedi.
- Ceyhun ağabey - dedim…
- Oğul dinle - deyip kesti.
- Gün ve gece boş bir sayfadır - dedi.
- Yaz yazabildiğince,
Aşkı, mutluluğu, sevinci. -

Dedim - Ölüm senin için tozlu yol oldu.
Bozkırlar, köyler, istasyonlar
Yolunu gözler oldu.
Ceyhun ağabey, sen yollara düşende
“Hüzün geldi baş köşeye kuruldu” -
- Oğul dedi- Yaşam nedir?-
- Sevgi- dedim, bakışları duruldu.

- Evet - dedi - sevgidir -
Günü geceye bağlayan
Ve geceden damıtan yeni bir günü. -
Dedi ki - Sevgi bağışlamaktır -
Ceyhun ağabey bağışladı ölümü.

**
Bir yerden uzaklaştıkça,
Yaklaştıkça bir başka yere;
Daha iyi anlaşılır bir gurbetçinin
Neden her zaman bir kedi vardır gözlerinde.
Ve neden kendisinden büyüktür elleri,
Bir güvercin gezinir gölgesinde.
 (Çatlak)

**

Yani bilirdim bir kamyon şoförünün
Göğsündeki motor sesini,
Uykuda bile dinlediğini.
Yüzünde hasret belirtileri bulunan biri,
Koynunda taşırdı bir aşk hikâyesini
Kabuk bağlamış muska gibi.
(Muska)

**

Şu bizim dışa dönük gözümüz,
Bir daldan bir orman çıkaran
Usumuza her zaman.
Şu bizim bulup seçen gözümüz,
bir kuşu yüzlerce yapan.
Bir kanatla göğünü durmadan kımıldatan,
Bak çapak tutmuş sevgiyi çoğaltmaktan.
(Göz)

**
Bir tüy kalır geriye senin bittiğin yerde
(Mekik)

***
Özenle boyadım ipliğini sevginin,
Gidip de bulamamanın incinmiş rengine.
Sisi gümüş bir rüzgârla tepelerden eğirdim,
Dokudum yalnızlığın bu serin kumaşını,
Sesime ayrılıklardan bir gömlek diktim.
Ölümü tastamam ezberledim de geldim,
Dilimde bu buruk türkü tadıyla
Bilmem ki buradan nereye giderim.
(Sis)
***
Tüylenir sıcaklığı hüzünle nefesinin,
Bir kuş olur hohlasan avuçlarında.
Öyle uslu ki farkına bile varılmaz,
(Bir Hüznün Dokusu)
***
Konuş, durmadan konuş
Sesinin yumuşak kavı
Sevgiyle parlatsın
Bütün anlamları.
İşte bak sözcükler,
Senin ağzınla seslenmek için
Bekliyorlar sıralarını
(Sesinin Yumuşak Kavı)

***
'Mutlu aşk yoktur dünyada'
Seninle benim aşkımız bile olsa
(İlk Atlas)
***
Bir at tökezler yüreğinde,
Korkuyla havalanır kuşların hepsi.
(Telgraf Direkleri)
***
Göğsünde bir kuyudur
Uğuldayan durmadan
***
Soluğuna bir küçük kuş tünemiş, gölgen yıldız dolu
gökyüzünden biçilmiş.
***
Başa dönelim biraz da,
Hep başa döneriz;
Belki bir çay bardağına,
Sıcaklığa, tutuşa, dokunmaya,
Ne güzel anımsarız geçmişi,
Kendi yalanımızla.

(Nasıl da Eskimiştir)
***
Ne kadar tıkasan kulaklarını,
Duymamaya çalışsan
Göğsünde bir titreşimdir konuşmaları.
Görmesen seslerden anlıyorsun.
Kazdıkları çukuru, ördükleri duvarı.
(Rüzgarın Yırtık Yeri)

**
Öyle biriyim ki;
Geceleri uykusuz
Kuyuları dinleyen
***

Oysa ben kaç yıldır,
Kaç acı eskittim..
Unuttum
Kaç ölüm gördüğümü.
Bir omuzumun
Alçaklığı ondandır;
Taşıdım kaç kişinin
Kanayan tabutunu..
***
Gün bitti sevdiceğim;
Geriye kalan posa.
Bu serin güz akşamında
Geç otur karşıma sessizce,
Devam et ördüğün hırkaya.

***

dizinin üstünden sarkan elin,
çözülüp akacaktı neredeyse
su gibi uyarak eğimine yerin.

***
Yaşamak şakaya gelmez ciddi bir iştir.
Ancak bunu bilenler.
Hayatı bazen hafife alır.

***
insan usul usul ölmek için gelir dünyaya.
başlar her gün biraz daha insan olmaya.
ve ölürken usul usul ne tuhaf;
aşık olur, kedi besler, isim verir eşyaya.

**
Bilmiyorum bir turnadan
Acaba kaç şiir çıkar
Ama senin şiirinden
Kalkan turnalar
Mutlaka bir halkın
Solgun tarihine konarlar

***

Ben alıştım elin
Alkış tutmasına,
Küfüne emeğin,
Akarsuyun pasına;
Yüreğime ısırgan
Bir hüzün de dolsa

**
leylakça bir zamanda

**

Ve de ki ben şimdi
Bir paslı fermuarı
Çekiyorum geçmişime
Açılmamak üzere
Sıkarak dişlerimi
Mayhoş bir hüzünle

**

Kimbilir hangi denizin tohumu
gözlerindeki
bu
duru
burgaç
mavi
**
Kaç bin yıllık çamurdur kişilikleri

**

Gönlümdeki sevda seli taştan taşa atladı;
Ne kadınlar sevdim de haberleri bile olmadı.
**
Boş bir mermi kovanı
Sizce nasıl uğuldar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder