2 Şubat 2020 Pazar

Cogito - Nietzsche: Kayıp Bir Kıta ( Sayı 25)

Jaspers: Hangi pasajı okursanız okuyun hemen anlaşılabilir, yazdığı hemen her sayfa ilginçtir, yargıları büyüleyicidir, dili baş döndürücüdür, en kısa bir okuma bile karşılığını verir. Ne var ki çok geçmeden okur görünürde hiç kimseyi bağlamayan çok çeşitli yargılarla karşılaşmaktan tedirgin olur ve Nietzche''nin önce bir şeyi, sonra bir başka şeyi, sonra da tamamıyla farklı bir şeyi söylemesini çekilmez bulur.

“Kim iyileşmeye tahammül edecek güce sahip?

Kesinlikle kitleler değil, kesinlikle zayıflar ve dışlanmışlar değil. Hiçlik istencini istedi aslında onlar, ondan besleniyorlar, çünkü yaşamları için gerekli istenç bu. Eğer bu hastalıktan kurtulup iyileşselerdi, mutlaka bundan ölürlerdi de. Onlardan ”üstün bir birlik”, ”kolektif bir varlık” oluşturdukları yönündeki inancı kaldırın; yalnızlık, adanmışlık, vatan, kamu yararı yanılsamalarını kaldırın onlardan, sürücül içgüdüyü sökün, onları evrenin geçici olduğuna, sonunun olmadığına, karmaşık ve anlaşılmaz bir dünyada yaşadığımıza ikna edin, parçalanırlar. Halkın bireysel özgürlük gücü yok; projesiz, programsız, ortak kadersiz, güvensiz, mutluluk vaatleri olmaksızın yaşayamıyorlar. Bunlar olmadan anarşi, terör ve kendini yokediş içinde soluyorlar. Afyona ihtiyaçları var -dine, paraya, çalışmaya, ulusal gurura-; afyonu kaldırdığınızda o hiçlik içinde çözüleceklerdir; sürünün birliğini kırdığınızda, her hayvan kendi köşesinde ölmeye gidecektir.”
"İyileştirmek" isteyen, "iyileştirebilen", kendisini  bekleyen tehlikeyi göz ardı etmeyen üstün insandır, "üstinsan" dır. Hiçbir şey yatıştırıcı kesinlikleri, araçların ve amaçların rahat dünyasını, nedenselliğin ve mantığın sakin ev­renini terk etmekten daha korkunç değildir; ve bunun karşısında, hiçbir şey "iyiliğin" var olduğuna, "kötülüğü" alt etmek gerektiğine ve insanlığın ahlaki ve maddi gidişatını daha iyi hale getiren "Büyük Adamlar" a minnet duymak gerektiğine inanmaktan daha basit olamaz. Etna'ya dalmak için, doğanın insanlıkdışılığını, ahlakdışılığını, kestirilemezliğini kabul etmek için başka bir ruh yapısına sahip olmak gerekir. Kim kendisini sürekli parçalanmaya, ken­disinin dağılma  ve yeniden yapılanmasına yem etmeye tahammül edebilir? Kim kendisini kaosun bir yankısı  haline getirebilir ve kendi bedeninde  ve ruhunda güçlerin oynamasına  izin  verebilir? Trajik bir kahraman, kendisi­nin üzerine çıkmış bir insan. Nietzsche'nin  "politika"nın karşısına koyduğu şey, kendilerini uzakta, yükseklerde tutan yalnızların kaderidir; varoluşları­nın, oluşun işitilmedik, inanılmaz yolunu göstererek  insanlığı "kurtardığı" yalnızların kaderi. Sanatçı, filozof veya Buda, İsa, Sezar veya Bonapart: her biri kendi biçiminde büyük ve gözüpekti; ve her biri kendisini Dionysos'a uzanan tehlikeli yola adadı

Dünyayı varlık düşüncesine tabi ederek hakikati anlamının ışığından hareketle kabul ettiğimiz ve anladı­ğımız sürece nihilizm alt edilemez, çünkü nihilizm belki en çok da ışıkta saklanır. Işık aydınlatır; bu demektir ki ışık saklanır, muzipliği budur. Işık aydınlatır: aydınlanan şey, dolaysız bir hazır bulunuş içinde kendini sunar; bu dolaysız bulunuş,  kendisini ortaya çıkaranı göstermeden gösterir kendini. Işık kendi izlerini siler; görünür kılar ama kendi görünmezdir; dolaysız tanımayı güvence altına alırken kendisi dolaylı olanda kalır ve kendini hazır bulunuş olarak ortadan kaldırır. Demek ki ışığın aldatmacası, ışıldayan bir bulunmayışa kaçıvermesidir, bu bulunmayış da  her türlü karanlıktan son­suz kat daha karanlıktır çünkü ışığa özgü karanlık, aydınlık ediminin ta kendisidir, ışık oyuna karıştığını gene kendisi bize unutturabildiği ölçüde oyundadır

Nietzsche bu zihinsel eğilimler sosyolojisinde şaşırtıcı bir  belirti  bulur: Toplum, kendi kitlesi yüzünden hasta düşmüştür: "Bu yüzyıl kitlelerin yüzyı­lıdır, onlar kitlesel olan her şeyin önünde, yüzükoyun yatarlar." Yaşayan her şeyin hafifliğini dile getiren hızlarıyla eski Yunanlılar'ın tersine; modernler, yoldaki çakıltaşlarına takılan, fena halde kötürüm, yarı cüce, yarı köstebek bir hantallık ruhuna sahiptirler. Onlar, denildiği gibi bir "yığın" dır, "kit­le" dir; ve bu kitleler, halk kitleleridir. Toplumun kitlesel karakteri halkın, ya­ni Nietzsche'ye göre, içinde payağılık kaynayan ayaktakımının özüdür. Halk psikolojisi, ruh  soyluluğunun karşı kutbunda yer alır; burada her şey, haya­tiyetten yoksunluk, altsınıf bayağılığı ve zihinsel karmaşadan  ibarettir. Güç istemi ve yaşamın yaratıcı gücü yok  edilmiştir;  her yerde var olan yararcılık kaygısı, aynı zamanda anlam yokluğu da olan değer yokluğunun hükümran­lığına tanıklık eder. Saçmalık iyice yerleşir. Bu bayağı ve saçma sapan ortamda, bir işaret şaşırtıcı değildir: Kitleler parayı Tanrılaştırdılar! Çünkü  "Para güç, zafer, üstünlük, paye, nüfuz demek­tir". O, güç istemi sanılan şeyi dışa vurur ve güç olduğuna inanılan şeyin hiz­metindedir. Almak ve sahip olmak susuzluğunun insan türünün yarası haline geldiğini gösteren bu Tanrı, varoluşu uğursuz bir komediye dönüştürür -tica­retin kral olduğu bir komedi: Maddi  manevi her Şey  satılık olmuş, paraya dö­nüştürülmüş, yani türdeşleştirilmiştir. Her şey sarsılır: Yeryüzünü de bu  ev­rensel değeryitimi sarsar. Farklılığın saltanatının artık hiçbir  geçerliliği  kal­maz. Artık, başkasılığın anlamı kalmamıştır. Soyluluğun belirtisi olan sınıf ve mesafe  duygusu yok olmuştur. Toplumun basitliği böyledir işte. Anonimlik, kitlesellik, kişiliksizlik,. toplumsal dünyanın farklı bütünler oluşturan türdeş unsurlarını  (Anaxagoras kuramına göre), yoksunluk ve vasatlık olan tekbi­çimciliğe ve tekdüzeliğe vardırır. Batı' da  her yerde, doğuştan gelen güç iste­mi tersine çevrilerek özgünlük yetersizliğine dönüşmüştür. Yakında kültür ya­sa girecektir; "kara bir örtü" tüm dünyayı kaplamaktadır. Her şey, çoktan, iç karartıcı bir günbatımından ibaret olmuştur: Toplumsal hiçlik yayılmaktadır.

11. Kötü işiten  işittiğine hep birşeyler ekler.
26. Tadını çıkarana, ağaçın amaçladığı meyveymiş gibi  gelir; oysa  onun amaçladığı çekirdektir.
61. İnsanlar ışığın çevresinde toplaşırlar, daha iyi görmek için  değil,  da­ha iyi parıldamak için.
62. Kişi "insan arama"ya çıkmadan önce, lambayı bulmuş olmalıdır.
63. Her sözcük bir önyargıdır.
73. Ne kadar yükselirsek, uçamayanlara o kadar küçük gözükürüz.
155. Bize aykırı gelene değil, bizi hiç ilgilendirmeyene karşı en çok hak­sızlık ederiz.
168. Doğruluk kendi başına bir güç değildir: gücün yanında yer almazsa, hemen batıp gider.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder