31 Mayıs 2008 Cumartesi

Doro - Force Majeure (1989)



Warlock grubu dağıldıktan sonra Doro solo çalışmalarına başlamış ve bu ilk albümle daha hard rock sounduna kaymış. Peki nasıl olmuş? Tek tek her parça idare eder iken albümü tümden dinlemek insana pek haz vermiyor. Warlock'un son albümünden biraz daha yavaşlayıp hard rocka çubuğu bükmesi dışında pek de farklı bir hava yansıtamaması sebep olabilir, bilemiyorum. Kesin bildiğim bir şey varsa World Gone Wild biraz yaklaşsa dahi metal marşı sınıfında sayabileceğimiz parçanın bu albümde eksik oluşu.
Sert ve dinamik Angels With Dirty Faces, aslında cover olan A Whiter Shade of Pale, piyano eşliğinde bir tutam balad Beyond the Trees ve ikinci tutam balad River Of Tears diğer öne çıkan parçalar. Kısacası albüm içinde baladlar, orta tempolu ve dinamik parçalar ile değişkenlik olsa da yaratıcılık eksik.
(7,0/10)

30 Mayıs 2008 Cuma

R.E.Wycherley - Antik Çağda Kentler Nasıl Kuruldu?


İsmi ile ilk kentlerin kuruluş aşamalarını sosyolojik açıdan inceleyecek izlenimi verse de, en azından beni hayalkırıklığına uğratacak ders kitabı niteliğini aşamayan sıkıcı bir kitap. Bir yorumun son cümleleri olması gerekirdi mantıken. Ama Eski Yunan , pardon Hellen , kültürüne obsesif derecede hayran ( Arkeoloji alanındaki kuvvetli Avrupa romantizmi sebebiyle bir nebze makul görülebilir) bir yazarın kaleminden 1950'lerde çıkan ve konusu kabataslak eski Yunan kent planlamacılığı ve yapı çeşitleri olan, bazı kalitesiz fotoğraflarla ve planlarla süslü bu kitabı zevk alarak okuyabilmek ve yorumlayabilmek hiç de mantıklı değil. Şunu da itiraf etmeliyimki kitapta bahsi geçen , eski Yunan kentlerindeki stoa olarak adlandırılan yapılar gerçekten ilgi çekici. Tez İstanbul caddelerine çift taraflı olarak istiyoruz.

24 Mayıs 2008 Cumartesi

Tad Williams - The Dragonbone Chair (Memory,Sorrow & Thorn - part1)



Fantastik MS&T serisinin hayli hacimli ilk kitabı, fantastik kurgunun klişelerini bütünüyle terk etmeksizin , kurguya ilginç öğeler katmakta gayet başarılı olmuş. Bu sebeple okurken biraz da Raymond Feist'in serileri aklıma geliyor. Aslında herşey beklentilere bağlı Keynes'in dediği gibi...
Bu sefer, farklı millette insanların yaşadığı, Usires'in kurduğu bir din ve Erkynland diye bilinen bir krallığın egemen olduğu bir dünyada sarayda yaşayan yetim, Küçük Emrah tiplemesindeki Simon adlı bir çocuğun büyümesini izliyoruz. Evet, prensese aşık oluyor ve tahminimce kral olacak.!! Neyse kral ölür, veliaht prens tahta geçer. Amma ve de lakin ekmek elden su hazineden yaşayıp gitmek varken bu adam zorbalaşır, kendi kardeşiyle zıt düşer. Üstüne üstlük iklim değişmeye, kuraklık ve kış yayılmaya başlar. Bingo! bildiniz, kuzeyde eski bir kötülük güçlenmeye başlamıştır.
İlk birkaç yüz sayfası sıkıcı karakter oluşturma safhasıyla geçerken bu kitabın en ilginç yanlarından biri Hristiyanlığın yandan yemişi bir dinin konunun geçtiği topraklarda hüküm sürmesi. Usires adlı peygamberleri de bir ağaca tersten çivilenmiş!! Başlangıçta eski kralın kahramanlıkları ve sözkonusu din oldukça olumlu aktarılırken aklıma fantastik/bilim kurguda oldukça yaygın olan kültürel ırkçılık geldi. Üzerine ciltler dolusu kitap yazılabilecek olan bu konuyu bilmeyenlere şu basit soruları soralım? Neden çoğu kahraman anglo-sakson beyaz erkek? Neden medeniyet Ortaçağ Avrupasıyla eşleştiriliyor? Neden vikingvari savaşçıların öldürmesi bir hakken doğulu ya da siyahi kavimlerinki hep vahşet? Geçelim... Bizim romanımızda ise konular ve karakterler gelişirken, diğer yandan da farklı kültürlerle karşılaşırken, hep bilinen klişe teorilerin ve hatta dini yapının çatırdağını duyabiliyorsunuz. Yazarın ilerki kısımlarda konuyu hangi yöne evrilteceğini bilmiyorum ama bu metamorfozu gayet iyi işlemiş.
Yazarın hiç hoşlanmadığım bir yanı ise yazım tekniği oldu. Dili (İngilizce) gereğinden daha karmaşık kullanmış . Tasvirler ve benzetmeler korkunç derecede saçma. Hatta sapsaçmapan.
Kısacası karşımızda bir başyapıt olmamasına rağmen devamını merak ettirebilen bir eser duruyor.

19 Mayıs 2008 Pazartesi

Warlock - Triumph and Agony(1987)


Warlock'un vokalistliğini heavy metal sahnesinde en bilindik vokal olan Doro yapıyor. Vokal becerilerini , o zamanki sayılı bayan metal vokali olmasına istinaden abartmadan, mütevazi daha doğrusu samimi biçimde ortaya koyuyor. Dişi özelliğini kaybetmeden sert ve zaman zaman yırtıcı bir vokal sergilemekte. Aslında bu formül bir parça haricinde gayet tatminkar işliyor ki o parça,Touch of Evil'deki yırtıcı-çığırtıcı vokale dayanabilmek gerçekten zor.
Genl olarak albümü dinlemek oldukça eğlenceli, hard rock etkilenimli Avrupa heavy metali, akustik gitar, piyano gibi çeşitlendirilmiş düzenlemeler, klasik sololar; işte bildiğiniz 80'ler.
Metal marşı olarak isimlendirilebilecek All We Are ve Three Minute Warning, orta tempo Kiss of Death, Almanca balad Für Immer (bir baladda bile bateriyi askeri trampet tarzında çalan Almanları seviyorum) ve bulaşıcı bir nakaratı dolayısıyla East Meets West öne çıkan, nadide şarkılar.
(8,0/10)

18 Mayıs 2008 Pazar

Therion - Theli (1996)


Kendine has clean vokalin ilk kez kullanıldığı bu albüm, soprano vokaller, koro, keyboard kökenli orkestral yapısı ve hatta neo-klasik gitar soloları ile belki de senfonik metalin öncüsü oldu.
Sözler ise daha önce bahsettiğim mistisizm üzerine.
Benim özellikle hoşlandığım parçalar Cult of Shadow, Invocation Of Naamah gibi daha karanlık ve sert olanlar ile tabi ki The Sirens Of The Wood. Aslında böyle klasik bir albümde kötü şarkı da beklenemez. Evet , kendi tarzında klasik bir albüm ama çok da fanı sayılamayacağım bir tarzın.
(9,0 /10)

17 Mayıs 2008 Cumartesi

Sözlerinde Çocuğu Bildim...


Metropolis
Bu aralar izlediğim filmler içinde en dikkat çekeni CNBC-E'nin bilimkurgu kuşağında gösterilen anime Metropolis oldu. Bir kız çocuğu formatında yapılan android Tima'nın ve arka yapıda şehir çizimleri ile çok başarılı kompoze edilmiş olan şehir devleti Metropolis'in hikayesini izliyoruz.
Karakter çizimi çağdaş türevlerinden farklı olduğu için biraz yabancılık çekse de, konunun akıcılığı sıkılmadan izlenmesini sağlıyor filmi. Her edebi metin uyarlamasında olduğu gibi, karakter gelişiminin zayıflığı ve hikayenin bir film süresine indirgemenin zorluğu , filmin olumsuz yanlarını gösteriyor.
"Kenichi! Who...am...I?"
M.Ö.10,000.
Boşa harcanan emek. Çok daha iyi olmalıydı.
Halka 2
Kim ne derse desin, gayet iyi bir film. Hiç olmazsa sıkıca düğümler atılıyor ve geceleri rahatça uyuyabiliyoruz.
Kara Şahin Düştü
Yıllardır izlememiştim. Kendisinden sonra pek çok filme ilham verici gerçekçi çatışma sahnelerine rağmen filmi her zaman "Bin (çoğu sivil) Somalinin 19 Amerikalı askere kurban edilerek Amerikalıların bir kez daha kendi kendilerini -self- kahraman ilan etmeleri" ile hatırlayacağım. Somali'ye ne mi oldu? Geriye şu an minimum 6 ayrı grupca yönetilmeye çalışılan , Etiyopyalı işgalci askerlerin Mogadişu'da binlerce kişiyi keyiflerince işkence yapıp öldürdüğü, idari olarak parçalanmış, artık ülke bile denilemeyecek bir toprak parçası...

11 Mayıs 2008 Pazar

Opeth - Ghost Reveries (2005)


Progressive rock/metal tarzını deaht ile birleştiren grubun bu albümü de klasik kompleks, clean ve death vokallerin melankolik ve daha agresif bölümlerle içiçe geçtiği parçalardan oluşmakta. Yani bir parçanın hem gaz riffler ve blastbeatlerle hem de en soft melodik kısımlarla dolu olması, diğer yandan daha deneysel perküsyonların da kullanılması albümü zor anlaşılır kılıyor. Biraz zaman ve emek lazım kısacası. Diğer albümlerden farkı ise progressive tarza daha fazla yüklenilmesi. Keyboard (The Baying of the Hounds) , parça düzenlemeleri vs. ile görebiliyoruz bunu.
Darbuka ?, shoegazer akımının sinirbozucu yankılamalarına gerek duymadan oluşturulabilen dreamy atmosfer ve jazz nağmeleri ile Atonement, ne yazık ki okunduğu gibi kulağa çok da hoş gelen bir parça değil. Albümün daha sakin 2. yarısı daha hoşuma giden kısım oldu. Reverie / Harlequin Forest tasasız, duygusallaşmayı abartmayan clean vokali ve bu vokalin "It is all false pretension" ile başlayan sözlerdeki performansı dikkat çekici. Parça kendini yineleyen bateri ağırlıklı melodi ile sonlanıyor. Hours Of Wealth ise albümün en soft ve en iyi parçası,bana göre. Oldukça naif , blues kokan, vokalin baştan sona sadece kulağınızı değil tüm bedeninizi esir aldığı bir parçadan söz ediyoruz burda! Bir de oldukça başarılı icra edilen Soldier of Fortune coverı var bonus olarak
Bunu söyleyen ender kişilerden biri olacağım, ve belki de nefret edilen .O da şu ki; Opeth, bir metaformoz dönemine girip, tıpkı Anathema gibi, prog rock yapmalı. Tamam sert çocuklar olabilirsiniz. Ama içinizdeki hiç kaybolmayacak sertlik hevesini yan gruplarla da giderebilirsiniz. (Amma nasihat vermişim, kendimden utandım şimdi)
(8,5 /10)

10 Mayıs 2008 Cumartesi

Judas Priest - Jugulator (1997)



Judas Priest? Hiç sanmıyorum, genelde 80'lerin chessy pop-metal sounduyla metal camiasınaimza atan grubun bu albümündeki sound klasik, biraz sulandırılmış modern 90'ler trashi. Sadece mikrofonu eline alan Tim Owens'in gruba katkıları değil,bizim köyden gözüken. İsmi geçmişken, hayatını ve günümüzdeki hikayesini drama kuşağında rahatlıkla takip edeceğiniz Owens albüm boyunca tekdüzeliği aşmaya çalışsa da albümde, ne kadar da samimi de olsa, ses rengini beğenmiyorum. Benim için olmadı ve olmayacak.
İlginçtir, albümde kötü parça yok. Her parçanın nakaratı güzel, ama kalıcılıkları kısıtlı. Death Row, Bullet Train, Burn In Hell (vokalin gayet başarılı olduğu bir parça), Abductors (Owens'a albümün en Halfordumsu ödülünü bu parçadaki performansıyla veriyoruz, Alkışş!) diğerlerinden sıyrılıp bir baş farkıyla finişe adlarını yazdırırkene Decapitate yarışı sonda bitiriyor. Albümdeki malzeme 4-5 şarkıya yetermiş aslında. Hakeza (Japonca gibim!) yarı-epik yapısıyla son parça Cathedral Spires'ın 9 dakika olmasına da gerek yokmuş. Sözlerde ise parti havasından uzaklaşılmış, ciddi meseleler irdeleniyor gibi gözükmekle beraber alaycı bir mizah da var, kasıtlı olduğunu umuyorum!
Özet, önyargıyla bakılmadığı vakit fena olmayan bir albüm.
(7,5/10)

4 Mayıs 2008 Pazar

Therion - Lepaca Kliffoth (1995)

Senfonik tarzın daha da hakim olduğu Therion'un bu albümünün nispeten zayıf yanını vokali oluşturuyor. Sert ve nümayiş şeklinde ama brütal olmayan bu vokal tekniği, arka yapıdaki müziğe her zaman uyum sağlayamıyor. Ama bu albümün nefis rif ve melodilerle dolu olmadığı anlamına gelmiyor. Introsu Arrival Of The Darkest Queen ile The Beauty In Black düzenlemesi, bayan vokali ve eşlik eden erkek vokal ile grubun gotik-senfonik yarının iyi bir habercisi olmuş. Diğer birkaç parçada senfonik yanlar ağır bassa da, albüm grubun hala geçiş dönemini yansıtıyor. Grup, kurulduğundan beri efsanevi Celtic Frost , ki henüz tüm albümlerini dinleyemedim, ile karşılaştırılırken Sorrow of the Moon adlı parçalarını coverlamışlar. Albümün en iyi parçası ise aşağıda anlattığım okült oyun havasını temsilen Lepaca Kliffoth. Son olarak dinlediğim versiyonun son üç şarkısı bonus olarak eklenmişlerdi. Toplamda 14 parça var. O yüzden daha fazla parçalardan bahsetmeyip sözü diğer paragrafa getirelim.
Entellektüel/manevi düzlemde grubun kurucusu Christofer Johnsson biraz uçmuş. Dragon Rouge adlı okült tarikat üyesi olan Johnsson, liriklerin yazımında tarikat kurucusundan da yardım alarak sözlerde 'birşeylerin' anlatımına kafa yormuş. Yani semboller, isimler vesaire hepsinin bir manası var.

(8,5 /10)

3 Mayıs 2008 Cumartesi

1 Mayıs 2008

İnanıyorum ki, Şişli ile Mecidyeköy'den Taksim'e kadar pek çok yeri göstericilerden korumayı başaran emniyet müdürlüğü, Taksim'deki kutlamayı da mevcut binlerce polisi ile provokasyonlara karşı korumayı başarabilirdi, tabi eğer niyetleri gerçekten bahsettikleri gibi işçilerin cangüvenliğini sağlamak olsaydı. İşin trajikomedik yanı ise dövülerek Taksim Anıtına simgesel karanfil konması eylemi engellenen sendikacılara Çalışma Bakanı tarafından aferin verilmesi ve alay edilmesiydi. Kınıyoruz bize değil ama koyunlara hükmedebilen hükümet erbablarını.
Neyse üstteki poster, sadece çizim kalitesi ve sıradışı bir 1 Mayıs posteri olması sebebiyle konmuştur.