25 Haziran 2025 Çarşamba

Frederic Chopin - Mazurkas (Complete) Vol. 2 (İdil Biret 1991)

Çok güzel, çok güzel. Kaotik dünyamıza bir sığınak, bir vaha oluyor.  Anksiyetem arttığında, öfke krizlerimde, politik takıntılarım uyutmadığında daha ilk notalarda sakinleşmeme yardımcı oluyor. Abartmıyorum, ilk kayıttan fazla sevdiğimi de eklemeliyim. Her zaman söylüyorum, teknik bilgim klasik müzikte performans sanatçılarını değerlendirecek seviyeden fersah fersah uzakta. Zaten kayıt yapabilecek olanağa kavuşmuşlarsa da o uzmanlığa da ulaşmışlardır. İdil Biret'in de farklı alt türlerde onlarca kaydı bulunmakta. Ancak duyduğum o ki Chopin yorumu ödül alacak yetkinlikte. Bizim de konuşmamız boşuna olacak.

8,25/10

22 Haziran 2025 Pazar

Ensiferum - Victory Songs (2007)

 Bu albüm grubun ilk iki kaydından farklılıklar sergilemekte. Hafif tonlarda, eğlenceli, gayri ciddi bir viking metal yapmışlar burada. Çağrışım yaptığı kutlama, şenlik ve taverna müziği ile bu yaklaşım Korpiklaani gibi grupları hatırlattı. Ve nihayetinde grubu daha da çok sevmeme sebep oldu. Konserlik, tozutturmalık şarkılar. Favorim Wanderer kılpayı farkla. Laylalalaylay.

8,50/10

21 Haziran 2025 Cumartesi

Sofia Kourtesis - Madres (2023)

 Latin geçmişi yansıtan çilout tatlar sunan kadın bir sanatçının emeğiyle yoğrulmuş  house elektronik çalışma. Kağıt üstünde olduğu gibi kulağa da güzel geliyor. Türü sevenlerce de sevildiği aşikar. Ama besteler bir yere gitmiyor, varmıyor. Bissürü para verip girdiğiniz beach kulüplerde çalan şeyler gibi. Tabi beatlerde, en azından orijinallik namına pırıltılar göstermesi de emsalleri arasında öne çıkmasına izin veriyor. Aradığınız böyle şeylerse tam da size göre. 

Bu arada mis gibi, duru sular gibi berrak bir prodüksiyon.

Özeleştiri: elektronik diye şartlanınca anlamsız eğlence beklentisine şartlanıyorum. bu albümdeki çalışmalara bakınca işitsel olarak farklı hissiyatları uyandırmaya aracı deneyimlere imkan veren ama basitliğinden de  ödün vermeyen bir anlayışın izlerini duyumsamak mümkün, hani yarım progresif gibi. latin müziğine karşı ihtiyatlı da yaklaştığım için albüme haksızlık ettiğime kani olaraktan azcık daha iyi davranmayı kendime görev biliyorum bıdı bıdı bıdı.

7,0/10


20 Haziran 2025 Cuma

Hypocrisy - The Arrival (2004)

 Festivallere yetişeceğim diye sert müzik dinlemekten metal zehirlenmesi geçirmek üzereyim. Bugünkü konuğumuz Hypocricy. Ses değil söz olarak uzaylı temasına meftun grup melodik death metal kulvarında at koşturuyor. Gençliğimde melodeathçi biri olarak grubun 2000'lere kadar olan işlerini de dinleyivermiştim. Hatırlama babında güzel izlenim bıraktığı anlaşılan bu albümü seçtim ki hiç de yeni değil aslında. Vokal bir tık fazla yırtıcı geldi, aynı vokal halbuki, hatırlayamadım demek ki. Tabi köprünün altından yıllar geçti. Üzerine çok farklı albümler dinlendi. Demem o ki vay babo! dedirtmedi albüm bana. Misal albümün açılışını yapan şarkı sinematikliğiyle o kadar şaşırtmıyor. Yalnız itiraf etmeliyim ki sevdiğim tarzda kaydetmişler şarkıları. Hem olabildiğince farklılık gösteriyorlar, hem de oldukça melodikler. Tiz power metal dıgıdıklıkları da tekrarlamamaları iyi bir şey.

7,0/10

18 Haziran 2025 Çarşamba

Candlemass - Nightfall (1987)

 Bu ikinci albüm ile debüğ albümü arasında farklar var. Karanlık taraftan aydınlığa çıkış yapılmış gibi. Aynı moda uygun keyifli bir operet vokal değişikliği de sözkonusu. Ben şahsen bu kaydı ilkine göre bariz bir fark ile daha çok sevmiş bulundum. Çünkü epik katsayısı katlanarak katlanıyor. Tam tersi düşünenler de olduğu için çok oylu değerlendirme sitesi RYM'de bu iki kaydın puanları hemen hemen aynı. Şarkılar sadece biraz uzun ve kendini belli andan sonra tekrar ediyor. Tür itibariyle buna da şaşırmıyoruz elbet.

Beğendiğimi söylemiştim sanırım.

8,25+/10

Fazıl Hüsnü Dağlarca - Bütün Şiirleri 1 (Bölüm 4)

 Dağlarca'nın Batı Acısı ismini verdiği yapıtı 1958 yılını taşıyor. Engin açıklıkları yansıtan şiirlerle örülü Akdeniz,  Paris'in kültürel yaşamından ilhamla Kahvelerinde Saint Michel'in, ilginç adlandırmalara sahip Almanlar Makineleri Sever ile Roma Romulus Romus, Floransa'nın dile geldiği Bencil Din, epik İsa şiirini içeren Stromboli ve sadece doğulunun değil doğanın da karşısında kötülenen batı ile Batı Acısı  isimli arabaşlıklar altında organize edilmiş kitap. Akdeniz şiirlerinde daha öncesinde tanık olduğumuz dehşet derekesine varan evren karşısındaki şaşkınlığın izlerini okuyoruz. Paris'te geçen mısralar bencil ve sömürgeci batı dünyasına karşı eleştirel tonlar içerir.

Yalnızlıgın su /Yalnızlıgın maviler /Denizle göklerle büyüksün şimdi. 

Deniz susar /Balıkların sesini. 

Peki neden üşütür hep /Bu agustos gecesinde /Karanlıgın büyüklügü? 

Evler yükselmiş yükselmiş /Açılmış açılmış pencereler. /Daglara /Aydınlıklara karşı. 

Mevlana'da Olmak alt başlığını taşıyan Gezi isimli yapıtı ışık teması etrafında somutlanıyor. Oldukça kısa, buna rağmen tekerleme benzeri tekrarlara fazlasıyla yaslanıyor. 1960'da ise alışagelmedik bir isme sahip Hoo'lar ile geri dönüyor. Bağarı, ayrılmış,yaslar uzunluğu diye tarif ediyor Hoo tabirini şair. Bireysel, ama diğer yandan kapalı anlatıma dayalı pastoral şiirler çok da tat vermiyor. Aynı yıl Menderes'in darbesine karşı gençliğin mücadelesinden esinle Özgürlük Alanı adını alan  eseri kaleme alıyor. Şair gündemden beslendiği şiirlerin getirdiği içerik zenginliği ile kendine has bir yol tutturmuş.


Menderes'in vatan kurtuluşu için savaşım veren Cezayir'e karşı Fransızları desteklediği günlerde Cezayir Türküsü ismindeki 3-5 sayfadan ulaşan eseri ile yine gündemi yakalmıştır, şair.
Aylam:Uzay Çağında Olmak ise ismin işaret ettiği gibi o günlerde canlanan uzay yarışını temsil etmekte. Gökyüzüne uzanan bu yolculuk Fenikeliler'den başlayan bir serüvenin parçası ve imgeler yine naturalizmden, masallardan  beslenebiliyor. İnsanoğlunun yıldızlara baktığı an ortaya çıkan hayal gücünin izleği duyumsatılıyor, okuyucuya.

Işte varlıgın deli kokularla anlam oldugu yerde /Bir çoban daha büyük bir çoban çagırır çırılçıplak, 

Ama kavak dedikleriniz sallana sallana, /Ta yeşil, /Yer uzaması degil midir? 

Türk Olmak 1963 tarihli yapıtın ismidir. Türk olmak çalışmak, karşı koymak ve yaşamak ile eşdeğer tutulur. Burada propaganda edilen şey iyi niyetlere, temennilere dayanmaktadır daha çok. Yoksulluk ile mücadele eden köylüler kentle de tanışmaya başlar.

Yedi Mehmetler en küçüğü 13 yaşında altı kardeşin, Kurtuluş Savaşı'nda savaşmaya gönüllü olup aynı mangada yaptıkları bir baskında şehit olmalarını anlatır epik bir destandır. İyidir de, hissiyatı geçirme babında.

Uzun Memet derler bana ahacık, /Sevmişim sevmişim uzamışım

Ama bir yüregi vardı deli Memet'in, /Sen de kuyu, ben diyeyim magara. /Içinde çiçekler çiçekler çiçekler, /Dışında attıgı korkunç nara. 

N' olur insanın yarısı ölse, /Yarısı sonra ölse. 

Çanakkale Destanı isimli eseri ile epik türünde şiirleri yayınlamaya devam eder, şair. Farklı olan nokta Erdede isimli gizemli bir karakterin anlatıcı olarak sık sık sözü almasıdır. Erdede'yi  ulusun simgeleştirilmesi olarak okuyorum. Eserin sayfalarında tarihi açıklama ve belgeler de yer bulur. Ayrıca daha önceki uzun destanlarda olduğu gibi savaşta hikayeye dönüşen kahramanlar da anlatılır. 


Takip eden eser Dışardan Gazel adını taşıyor. Konsept bir eser diyemesek bile köylülerin şehirlere göçü, zor işlerde boğaz tokluğuna çalışması gibi örnekler bize gurbet temasının ağırlığını hissettiriyor.
İlginç bir isme ev sahipliği yapan Kazmalama da kısa bir eser. Kıbrıs olaylarının güncelliği başta olmak üzere yine sosyal konular (yoksulluk, yolsuzluk, siyaset) işleniyor.
Kazmalama'nın ardından gelen Yeryağ da çok farklı değil. Neden ayrı basılmasının gerektiğini sorgulatacak kadar içerik benzeşmesi mevcut. Kitaba isim ise Batman, Raman'da bulunan petrolden ilhamla verilmiş.


Karanlıga, boşluga, düştü düşecek, /Bir toprak, yeryüzüne bir tek otla tutunmakta. 








16 Haziran 2025 Pazartesi

Kreator - Pleasure to Kill (1986)

Klasik thrash gruplarının kendine has bir renk tonu vardır. Bir Slayer daha saf ve berrak tarafındadır türün. Bir de Kreator olsa gerek. Vokalin  gitarın tonlaması hafiften bir özgünlük sergiliyor ki vokal burnumu kaşındırıyor bazen. Bu albüm belki de en sevilen yapıtları olabilir. Duraksız şekilde dinleyeni dövüyor, hızlı ve agresif parçalardan oluşuyor. Albüm bu anlamda çok sıkı başlıyor. Sevdim. Albümü adını veren şarkıyla zirveye ulaşıyoruz. Konserlerin de gözdesi takip eden Riot of Violence ile çift zirve de derler de ben sıradan buldum bu parçayı yafu. Pestilence daha iyi değil mi ki ne?

8,0/10

14 Haziran 2025 Cumartesi

Machine Head - Burn My Eyes (1994)

 Gençliğimde kulak verdiğim kadarıyla hem de nu metal işlerine bulaşmama rağmen, tamam grup biraz daha farklı bir kulvarda ama büyük bir ama var, çok da ısınamamış ve tam bir ful albümünü dinlemeye gerek duymamıştım. Hala da durum değişmemiş. Enerjisi ve soundun rengiyle bir doksanlar nostaljisini çok güzel uyandırması bir yana, bestecilik tarafları çok güçlü değil. Kimileri vokale de ısınamadığını söylemekle birlikte bunun gibi nu-metal'e , thrash metal'e de dirsek atan gruuvi/modern metal örneği için çok da acayiplik sergilemiyor. İlk albüm sendromunu yaşadığı bir gerçek. Tarz oturup olgunlaşınca neler olmuş göz atmayı hak ediyor.

6,75/10

13 Haziran 2025 Cuma

Kalben - Eski Dünyanın Yangını (2022)

 Kalben'in itici bir tarafı var ki seveni kadar sevmeyenlerin de varlığına sebep oluyor. Ben de ısınamayanlar tarafındaydım. Kendi kendime nacizane şans veriyorum, ne haddimeyse. Tatilde dinledim böyle melankolik bir albümü. Hala tam olarak oturmayan bir şeyler olsa da, güneşin, kumun, rahatlamanın karanlık bir yüzü de olduğuna dair bir temsile cuk oturdu. Bu dördüncü albümde yer alan şarkılar  hit olmaktan çok uzak örnekler sergiliyor. Yine de kendi şahsına özel sözlerle birlikte özel bir yabancıllığa ve tam da bu itici sebeplerle iç gıcıklayan ve ilgi/merak uyandıran bir dürtüye sahipler. Şık düzenlemelerle, yaylılar! god damn mızıka!, bu aksiyom da besleniyor. Beni etkileyen parça ise en mütevazi olanlardan biri Kuşgözü oldu. Tatilde dinlerken çam ağaçlarının gölgesi düşen havuza ve kumlu sahilden ayın düştüğü Akdeniz'e yavaş yavaş giren kadın silüeti etrafında şekillenen bir klibi kafamda evirip çevirdim. 

6,75/10


12 Haziran 2025 Perşembe

Opeth - The Last Will and Testament (2024)

 Brütal vokaller de geri dönünce çok sevildi bu albüm. Ayrıca olabildiğince iddialı ve kompleks. Opeth bir turnusol haline gelmiş durumda. Müzikten anlarım diyen elitistleri, müziği keyif için dinleyen sıradan vatandaştan ayırmak için. Defalarca dinledim ve sindirmeye olanak vermeyecek çeşitlilikte ortaya saçılmış çok sayıda fikri duydum. Bir sanat eseri olarak bakabilirsiniz, icraya hayran olabilirsiniz, hissiyatı da sevebilirsiniz. Ama şiirde derler ya "eda"dan yoksunluk zirve yapmış. Progresif müziğin üst noktası denebilir. Böylece tümüyle takipten çıkarabilirim grubu, gönül rahatlığıyla.

6,50+/10

11 Haziran 2025 Çarşamba

Protomartyr - Formal Growth in the Desert (2023)

 Sadece  kapağı değil soundu da şık bir albüm. Yeni soluk post punk gruplarından Protomartyr'in altıncı uzunçaları. İlginizi çekecek anlar içermekte besteler. Ama hit olacak kadar güçlü de değiller. Değişik ve de çok da pembiş olmayan bir atmosfere perçinlenmişler. Her nedense dinlerken aklıma Pulp gibi ada grupları geldi ki aslında o kadar da benzemiyorlar. Bir olmamışlık, bitmemişlik duygusu, bir tatmin olamama sanki hakim şarkılara. Daha iyi geri bildirimleri olan önceki albümlerine kulak verme isteği uyandıracak kadar akıl kurcalayıcı. Solo esnasında gitarın tonu ve davulların sesi de keyif veren esanslar.

6,75+/10

10 Haziran 2025 Salı

Cemetery Skyline - Nordic Gothic (2024)

 Dark Tranquillity, Insomnium, Omnium Gatherum, Amorphis, Sentenced ve bir sürü projede yer almış dört güzel adam biraz HIM ve Rasmus ve biraz da bu adını verdiğim projelerden esinlenerek kolay dinlenir, melodik ama sankim azbiraz sığ gotik rock bir albüme ses vermiş. Ses olup seslenmiş ve yankısı da sahnede karşılık bulmuş. Synthler inanılmaz bir şekilde 80'leri hatırlatıyor, hafiflik katıyor müziğe. Şarkıların yarısı da belki birbirlerinden yeterlice uzaklaşamamış. Olsun bu gökkubbedeki sadayı sevdik.

7,0/10

9 Haziran 2025 Pazartesi

Candlemass - Epicus Doomicus Metallicus (1986)

 Doom metalin ağababası Black Sabbath derler ki daha diskografilerinde 70 ortalarına dahi ulaşamadım, amma epik heavy metal kulvarında doom metal türünde türün temelini sağlamlaştıran grup Candlemass olsa gerek. Şimdi şu albümü dinliyorum bir de 2010 ve 2020'lerdeki gruplara kulak veriyorum. Hemen hemen aynı sound. Bu albümde bu kadarını beklemiyordum, şaşırdım doğrusu. Yani ilk albümleri olmasına rağmen tam takım oturaklı tutarlı sağlam bir kayıt yapmışlar diyorum işin özü. Bundan dolayıdır ki en iyiler listesinde de hem grup hem de grubun bu ilk kayıtları en başta yer alır. Meraklısı için dinlenmeli nasihatında bir şeydir.

7,75-/10

Mong Tong - Tao Fire 道火 (2023)

 Müzikal tür isimlendirmelerin anlamsızlaştığı yerlerdeyiz. Plunderphonics, sound college, gamelan.. ben de bir şey ifade etmiyor. Tayvan'dan Çin ve İndonezya'ya doğru yerel duyarlılığın direkt aracı olan yoğun şekilde melodik ve işitsel alıntılara dayanan, saykedelik hazları uyaran elektronik tabanlı orta tempo bir kayıt diyeyim, siz öyle anlayın. Bazı bestelerin kültürel olarak bize yabancı diyarların kapısını açan bir maceraya , tehlikesiz ve renkli bir maceraya kapı araladığı doğrudur. Beatlerin ve vurmalıların ses çeşitliliği ve ritimler deneyselliğin nesneleri. Yine de gürültüye bulaşmamayı başarıyorlar bir şekilde. Albümün ikinci yarısında biraz da alışınca tekrarlar dikkat çekmeye başlıyor, olumsuz anlamda. Şahsen itici bulduğum bir kaç parça ile de ortalama biraz düşmüş oluyor. Geneli iyidir.

6,75+/10

8 Haziran 2025 Pazar

Katatonia - Sky Void of Stars (2023)

 Bu seneki Headbangers Weekend'e devasa kadrosu sebebiyle yetişebilmek mümkün değil. İşimiz gücümüz var, saatlerce müzik dinleyemiyoruz. Bu noktada uzun süre önce dinlemeyi üzülerek bıraktığım Katatonia'ya son yapıtları vasıtasıyla geri dönüyorum. Modern sound ile birleşen progresif bestelerine katlanamamıştım çünkim o zamanlar. Bıraktığım yerden çok da uzağa gitmemişler. Lakin ah o özlem yok mu, albümün ilk yarısında grubun sesi ve tonlamaları çok etkileyici bir nostalji yarattı bünyede. Bir müddet sonra ise , genelde albümün diğer yarısında, yine kendi kendine mırıldanır ,  dağınık güzergahlarıyla, içe içe okunan tarzı ile  sıkıntılar doğmadı değil. Bazı bazı gotik duygusallıktaki nakaratların varlığı ve sıklığı  albümün değerini yükseltse de ben yine kızdım, aşağı doğru itikliyorum efendim.

6,75+/10

Arcane Sezon # 2 - Oats Studios - Star Trek: Picard Sezon # 2 - Brooklyn Nine-Nine Sezon #2 - After Life Sezon #2

 Bağımsız Oats stüdyolarının kısa bilim kurgu filmlerinin koleksiyonu netflixde. Yeterli ve hak ettiği dinleyici kitlesine ulaşmayı bekliyor. 10 filmden bazıları misal mutfak sahnesinde geçen  absürt ve iğrenç dolayısıyla rezillik ekseninde deneyselci bir tarzı takip ediyor.  Abd başkanı olduğu bölüm de farklı değil. Amma bazıları da uzun süreli bir sinema yada dizi fragmanı tadında. Nerde devamı diyorsunuz, nerede. Hem görselliği hem senaryonun işleyişi ile.

Bundan sonrası nedense 2. sezonlara denk geldi. Arcane'ın yeni sezonu aynı zamanda en yenisi. Farklı tarzlar arasında geçiş de içeren görsellik  arşa çıkmış durumda. Bundan sonra başka herhangi bir anime eksik kalacaktır. Lakin konu iyice dağılıyor ve aynı zamanda derinleşiyor. Paralel evrenler bir yana. Kim kime niye düşman? Büyü teknolojisi ve o core tam olarak nedir? Bir sürü soru ve yarım yamalak cevap var. Yine de ana hikaye bir şekilde sonlanıyor. Sempati yaratacak karakter eksikliği sebebiyle çok da uzatmasalar iyi olur. Lakin bu rating ve olumlu puanlar, senaryodaki boşluklar, hep buna engel işte. Sihirli kürem devamı gelir diyor.

Komedi sit-com yokluğunda Brooklyn Nine-Nine yine de kendini izletiyor. Karakterlerin sevimsizliğinden daha önce bahsetmiştim. Ama komedinin absürd tarafında yer aldıklarını yeni idrak ediyorum. O yüzden her zaman bi rezerv noktası aktif olacak tarafımda. Bu sezonu izleyeli çok oldu, izlenim hissiyat noktasında ilk sezona göre biraz daha olgunlaşmış olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca hikayede radikal değişikliklerden de kaçınmaması iyi bir şey. Amirlerinin terfisinde olduğu gibi. Böylelikle üçüncü sezona bağlanıyoruz zaten.

After Life'ın ilk sezonunda karakteri mental açıdan iyiye doğru rol alırken bırakmıştık. Maalesef bu sezonda kendi kendini tekrara giriyor. İlerleyen bölümlerde ise tezat bir şekilde Tony namlı depresif karakterin çevresindeki insanlara iyilikler yapması yani insani ilişkilerini düzeltmesi bize de olumlu yansıyor. Babasının kötüye giden durumu ona bu açıdan dayanak bile olabiliyor. Etkileşim kurabileceğiniz ilginç bir çalışma. 

Picard Picard Picard... Bilim kurguda psikolojik dramanın pek de sevilmeyeceğini en başta Uzay Yolu'nun ünlü karakteri Riker'a da hayat veren dizinin yönetmeni bilmeliydi. Konu zamanda geri dönüşlü, bol woke'lu ve yine itici yan roller destekli. Bununla birlikte sürprizler de içeren çetrefilli entrikalı gelli gitli senaryo temeli kurtarıyor. Ve Q... En az anlaşılan, en sempatik ve hakaret üzerine hakaret işiten tanrımız. Seni seviyoruz. 

2 Haziran 2025 Pazartesi

Miles Davis - Tutu (1986)

 Miles Davis'in kötü kayıtlarından biri addedilir. Halbuki kapağı kuul ötesiymiş. Trompeti başrolde çılgın nağmelerin esiri olmadığı için olsa gerek beğenilmez. Kendini geriye çekmiş ve aheste bir atmosferin parçası, grubun parçası olarak faaliyet gösteriyor burada. Grup ne yapıyor? 80'lerin dizi jenerikleri olur ya o tarz bir müzik. Füzyon gitar tonları, bazı ritimler yarı funk, programlanmış bateri, cıkı cıkı çısı çısı. Yormayan kolay dinlenir seyri sevdim. Bu demek değil ki akışta tutukluk, soundda ucuzluk yer almıyor. Zaten türün benzerleri içinde bile zayıf sıfatlanır. Bence biraz haksızlık etmişler. Hiddetleri Davis'in geçmişindendir.

6,75/10

31 Mayıs 2025 Cumartesi

Antimatter - Lights Out (2003)

 Anathema ardılı gruptan beklentim çok yüksekti ki yıllar önce ilk ve 6 nolu albümlerini dindediğimde de gayet memnun idim. Demek ki yaşlandıkça daha düzadam oluyoruz, böyle titremeli dramatik şeyler aşırı gelmeye başlıyor bünyeye. Sodom felan dinleyesim geliyor daha bu dönerken kulağımda.  2 numaralı bu kayıt ilkindeki elektonik öğelerden de  büyük ölçüde sıyrılmış. Ağır temposu, akustik yapısı, kadın vokal katkısı, fısıltılı konuşmalı sayıklamaları atmosferi devam ediyor, amma sıkıcı yafu. Biraz şaşırmak istiyoruz, nafile...

6,75-/10

28 Mayıs 2025 Çarşamba

Ari Çokona - 20. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya'daki Rum Yerleşimleri

 Çok önemli bir duygusal  ihtiyacı gideren eser. Sonuçta yıllardır yaşadıkları ata diyarını terk etmek, terk etmek zorunda kalmak kolay kabul edilebilir bir şey değil. Kafkasya'dan, Kırım'dan, Balkanlar'dan Anadolu'ya da olabilir rota, insanların özünde birbirinden hiç de farklı olmadığını unutuyoruz bazen. Eserde Rumların yerleştikleri  köy ve kasaba isimleri geçiriliyor, kiliseler, okullar ve kültürel yapılar anılıyor. Osmanlı, kilise ve Yunanistan'daki göçmen dernekleri kaynaklarından faydalanılmış. Trabzon çevresi (eski Pontos), İstanbul çevresi ve Trakya, İzmir ve çevresi ve Kapadokya Rumların yoğunlaştığı bölgeler. Ama kültürel olarak bir yekparelikten bahsetmek mümkün değil. Sadece Türkçe ve hatta Arapça konuşanlar değil Yunancanın da farklı lehçeleri etrafında şekillenen kültürler belki. İstanbulda meyhane işleten biri kendini Rum diye tanımlayıp Yunanlar ile benzeşmek istmediğini belirten bir demeç vermişti. Abartmamak kaydıyla böyle bir ayrım hakikaten var. Milliyetçi çevrelerin propagandaların ötesinde yazar bir tür yeniden Hellenizasyon ve kolonileşmeyi açıkça kabul ediyor. Bir yandan İslamlaşma ve Türkleşme de devam ederken Karadenizli Rumların batıya Samsun'a, Gümüşhane üzerinden Kars ve İç Anadolu'ya doğru köy köy kolonileşmeleri mesela. Aynı şekilde Türkleşmiş ve biraz da tenhalaşmış Ege bölgesinin Yunan yarımada ve adalarından tekrar göçe tabi tutulması ve Osmanlı'nın son dönemlerinde kıyılarda yüzyıllar sonra tekrar çoğunluğu sağlaması da benzer bir örnek. Anadolu'nun Bizans'tan miras ortodoksların dil değiştirmeye daha yatkın olduklarını anlıyoruz. Kapadokya'nın Karamanları böyle tanımlanmakla birlikte Türkçe konuşan ortodokslar Anadolu'nun dört bir yanına dağılmış. Bununla birlikte İstanbul ve Karadeniz'de yerel Rumların diline daha sahip çıktığı görülüyor. Kitabın konusu olmasa bile müslüman olduktan sonra bile Rumca konuşan topluluklar bu coğrafyada hala mevcut. Ege'nin ortodoks ahalisi ise büyük oranda aslında Yunan zaten. İşte bunlar da benim bu eserden kazandıklarım. 

27 Mayıs 2025 Salı

Dark Tranquillity - Endtime Signals (2024)

 Grup iyice ehil olmuş, uslanmış. Sanki tüm albüm süper melodik ve clean vokal harmonileriyle süslenmiş baladlarla dolu. Yine de daha ilk saniyesinde beni heyecanlandırıyor. Zira Dark Tranquillity biçi gibi bir şeyim artık afedersiniz. Objektif olmak gerekirse en güçlü albümü değil ama bazı damar nakaratlar da en iyilerinden. Biz böyle ihtiyar, onlar ihtiyar ben ihtiyar anlaşırız böyle.

7,50+/10

25 Mayıs 2025 Pazar

Kemal Tahir - Sağırdere

 Kemal Tahir'in acımasız ve sansürsüz gerçekçiliğini severim, bu toprakların çirkin yüzünü göstermekten de imtina etmez. Bu ilk romanında da bunun izlerini sürebiliyoruz. Sinema terimleri ile hayattan bir kesit tarzında, hikaye örüntüsü bir sonuca bağlanmıyor çünkü, bir yetişkinliğe geçiş metni. Edebi olarak da tam anlamıyla bir köylü romanı. Romanın ilk yarısı Çankırı kırsalında yarenlik gibi geleneklerin devam ettiği bir köyde 15 yaşlarındaki Vahit ve Mustafa adındaki gençlerin etrafında şekilleniyor. Tüm gençler gibi horozlanıyorlar, kızlara hava atma derdindeler ve sevip karşılık göremedikleri kızlar var. Topal dedikleri köyün hırsızı, esrarcısı olumsuz bir figür ile arkadaşlık ederken, köyün tek okumuşu ve aydınlanmanın simgesi Mustafa'nın abisinin de gölgesini üzerlerinde hissediyorlar. Yazarın ustalığı burada ortaya çıkıyor. İyi-kötü yargısını bize dikte ettirmiyor, rol modellerde de metinde zorla kendini kabul ettirme derdinde değil. Ancak diyaloglarda geçen konuşmalar, sadece dilbilimsel değil cehaletin mantığı bağlamında da, arkaik bir dönemden kalmış gibi okuyucunun önüne zorluk seriyor. Bu iki karakterin sevdikleri kuma olarak başkalarına verildiğinde Ankara'ya gurbete çalışmaya gitmekten başka geçer bir yol yok. Böylelikle romanın diğer yarısı başlıyor. Okur yazar dahi olmayan Mustafa, dini kullanan veya arkadan kuyusunu kazmaya çalışan hemşerilerinin oyunlarına karşı ustabaşından aldığı destekle üreterek emeğiyle taş ustası olur ve işlerin azaldığı kış sezonunda elleri eşya hediye ile dolu köyüne geri döner.  Roman özellikle ilk yarısında bize uzak bir dünyanın gerksiz ayrıntıları ile başarılı bir izlenim bırakmıyor gibi görünüyor ilk başlarda. Ama en ufak bir karakterin dahi ustalıkla işlenmesi, Anadolu'yu kasıp kavuran cehaletin boyutları, incelikle işlenip kabalığa düşmeyen mesajı gibi sebepler okumayı akılda kalıcı bir deneyime dönüştürüyor.

24 Mayıs 2025 Cumartesi

Viagra Boys - Cave World (2022)

 Cins bir albüm bu. Dans ritimleri hakim olmasına rağmen vokal çatallı - hırıltılı ve çığırgan. Ecnebiler sözlerine de bakıp esprili  felan derler. Çok eğlenceliymiş. Belki bestelerin sesine de yansımıştır bir iki yerde. Vokale alaycı tavrın oturduğu nettir lakin. Müzikteki saksafon ve synthin soundu zenginleştirmesi iyi, vokal ise üstlendiği binbir karaktere rağmen bence itici bir etkide bulunuyor. Arada kaldığım LMFAO rock grubunun enerjisini sevdiğim için bir tık olumlu yaklaşacağım. Dinleyici de sevenler-sevmeyenler diye papatya yaprakları gibi ikiye bölünmüş. Kitleyi bu kadar bölecek kudrete sahip gruplar da popülerleşip öne çıkıyor. 

7,0-/10

23 Mayıs 2025 Cuma

Armin van Buuren - Anthems: Ultimate Singles Collected (2014, Best of)

 Tam bir 2000'ler soundu. Popülerleşen trance dans musikisi. Önde gelen dijeylerden Armin van Buuren tekli sürülmüş parçalarını bir araya getiriyor. O da Hollandalı. Her Hollandalı teknocu doğar! İşin ilginci kulağım her türlü müziğe açık olmasına rağmen buradaki şarkıların çoğu bana yabancı geldi. Yine de her nasıl oluyorsa çeşitliliği yakalamış albüm boyunca bir nebze. Eh, 15 sene değişiklik için makul bir süre. Kadın vokalleri de konuk etmiş bazı parçalara ki Sophie Ellis Bextor farkı hemen yansıyor. Çok sıkıcı parçalar da yer bulmuş. Keman bile var yafu. 20 şarkıyı kronolojik bir sıraya koyduğunuzda ilk parçaların daha tekno ritimlerine sahip olduğunu, sonradan ise biraz deneme yanılma yoluyla sıradan trance'a evrildiğini gözlemek mümkün. Evet, çok da şey etmemek lazım, sığ bir müzik bu neticede. Doksanların elektronik müziğinden fersah fersah ötede olsa bile üçte bir oranda eğlencelik bir şeyler bulunabilir. Bu arada ilk parçalarından biri olan Communication tatlıymış, yane bayağı bayağı nostaljik lezzetteymiş.

6,50--/10


21 Mayıs 2025 Çarşamba

Frederic Chopin - Mazurkas (Complete) Vol. 1 (İdil Biret 1990)

 İdil Biret ülkemizin önde gelen piyano sanatçılarından ve kayıtlı külliyatı da çok geniş. İki CD olarak kaydettiği Chopin'in Mazurkalarından ilkidir bu. Piyanoyu kemana tercih ederim ve Chopin'i de severim. Halk da sevmiş zamanında, dinleyicisiyle buluşabilmiş bestecilerden biri. Sadece kulağa geldiği kadar , idrak edebildiğim kadar anlıyorum klasik müzikten. Ben sevdim bu kaydı. Ara ara melodilerde bir bilinçli kekemelik, aksaklık hali sezinledim olsa gerek bestecidendir. Kendi değerlerimize de ilgi alaka göstermek lazım bir yandan da.

7,25/10

18 Mayıs 2025 Pazar

1349 - Beyond the Apocalypse (2004)

 Ulen, kesin iptal olur diye beklediğim ve sonunda biletini aldığım konser ertesi gün iptal oldu. Len len len! Neyse, gruba haksızlık edildiği görüşüm değişmiyor. Frost'un davulları diyorum halen. İlk albümüne göre beste açısından ileri bir adım, sonraki albüm ise zaten baş yapıtı ilan edilmiş, onun gölgesinden çıkamıyor. Albümün girizgahı çok sağlam, kanca pelesenk nakaratlar, ritimler coş kop coş. 4. şarkı Necro.. zaten davullar gümbürdesin, düğün alayı bizimdir hey hey. Bir iki sonra dalgalanmaya başlıyor. Bu kadar yüksek enerjili parçalar gereksiz uzamaya başlıyor, ya da tekrar eden formüllere çabuk alışıyoruz. Kapanış ise alışagelinenin dışına çıkmasıyla farklı yerde duruyor. 

7,50/10

Arkeo Atlas #2025 - Kurgu #6 (2011) - Aç Yazı #6-#7

 Derginin senelik sayısı ısrarla yayınına devam ediyor ve biz de ısrarla takip ediyoruz. Biraz ülke dışına çıkmaları gerektiğini düşünüyordum zaten. Bu doğrultuda Kafkaslara doğru bir yönelim var. Var da ya Kafkasların gün ışığuna çıkarılan tarihi zayıf ya da buradaki kapsam. Rusya sınırları içinde kalan topraklar namına eksiklik var. Ayrıca Kafkas halklarını geçtik, ön Hint-Avrupalıların da hipotetik yurdu olarak son güncel değerlendirmeler ışığında etno arkeoloji veya sosyolojik detaylar da zenginlik katabilirdi. Halaf-Ubeyd analizi ise benim açımdan öğreticiydi. Kafkasları derinleştirmeyeceklerse yeni rota Balkanlar olmalı.


Günümüz dergilerin dosya konuları çok cılız, dosyamsı , yarı-dosya sıfatını hak ediyor. Ayrıca dosyası yapılmamış ne kaldı ki geriye? İkinci Yeni ise üzerine çokça yazılan bir milli akımımız. Kökü etkisi yurtdışında olsa da. Ankara kökenli Kurgu dergisi de bu konu üzerine gerçekten de takdire şayan bir dosya dergisi hazırlamış. O kadar geniş ki, ikinci yenicilere hakaret eden, küfür eden, faşist ilan eden de eksik değil. O şairlerin şiirlerinin bugün hangi kitle tarafından bayrak yapıldığı göz önünde bulundurulunca tabi biraz da egoizme bulanmış bu tarz eleştirilerin boşa düştüğünü görebiliyoruz. Özellikle akımın 1950 öykücülüğü üzerine etkisini okumak çok bilgilendiriciydi, notlarımı aldım. Sayı dosya konusundan ibaret olmamakla birlikte anlamlı kılan bu. Kütüphanelerde de ilgilileri için yer açılmalı.

Aç Yazı 6. sayısında Turgut Uyar hakkında Ahmet Soysal'ın, Armağan Ekici'nin,Ufuk Üsterman'ın, Emrah Yolcu'nun yazılarına ev sahipliği yapıyor. Dergi kapsamına göre cılız tabi, dosya bile denemez. Turgut Uyar'ın burada alıntı bir kaç mısrası bile beni heyecanlandırmaya yetiyor. Cevat Çapan şiiri yine güzel ve naif. Emrah Yolcu'nun mitik şiirleri de ilgi çekici. Ancak derginin hacimsel kısmını düzyazı metinler oluşturuyor. Paul Celan, Georges Didi-Huberman ve Meister Eckhart tarafından kaleme alınan metinler bunlar.

Aç Yazı'nın 7. sayısı dantel işlemelerini hatırlatan girift bir kapağa sahip. Antonin Artaud dosyası diyebiliriz sanırım. Hayatını sona erdiren, akıl hastanesinde kalmış, hiddetiyle çirkin gerçekçiliğiyle yazan bir sanatçı imiş. Dergide hakkında yazılanlar, onun yazdığı şiirler ve metinler, oyun fragmanı sayfaların çoğunu kapsıyor. Dergi kapağı ile yaman çelişki. Bu sanatçıyı sevenler için ilgi çekici olabilir.

14 Mayıs 2025 Çarşamba

Black Sabbath - Black Sabbath Vol. 4 (1972)

 İlk 3 albümden sonra grup daha melodik ve çeşitlilik gösteren bestelere imza atıyor bu albümle. Bazı hafif şarkılar ve baladlar içerse de heavy metal ve hard rock arasında güzel bir uyum yakalanmış. Ayıptır söylemesi, Masters of Reality'den daha bir çok sevdiğimi itiraf edeceğim bu sorgu odalarında. Bir kere Wheels of Confusion ile babalar gibi bir giriş yapıyorlar, progresif taraflarını gösteriyorlar. Snowblind da hakeza ağır bir parça. Eh, albüm kapağı da rengiyle yazı tarzı ile ayrı bir güzel.

7,75+/10

13 Mayıs 2025 Salı

Matt Elliott - The End of Days (2023)

 Hey yaşlı Matt. lezzetli müzik üretmeye devam ediyor. Akustik müziği de rahat bırakıyor, salıyor. Vokal bir giriyor, bir çıkıyor rüzgar gibi. Evet, depresif bıkkın tarafı var ve olacak. Amma dinlerken bulutların arasından güneşin sızdığını, ihtiyar kemiklerimizi ısıttığını da söylemek mümkün. Çünkü ara ara akdeniz tınlamakta. Bir de saksafon eklentisi var ki bayağı bayağı bas klarnet gibi geliyor kulağa. Yeni bir şeyler yok ve yeni birşeyler var. eski sözler var ve eski sözler yok.

7,50/10

9 Mayıs 2025 Cuma

Lalalar - Bi Cinnete Bakar (2022)

 Alternatif sahnede Adamlar ile ironik yaklaşım konusunda ortaklaşan bir grup Lalalalalar. Sound ise tabi ki farklılıklar içeriyor, eklektik ama tam da eklenememiş, oturmamış bir sentez. Albüm de upuzun. Her biri ayrı kulvarda çok sayıda parça var. Anadolu rock, arabesk, elektronik (dediysek mırmır değil güp güp kulüp), saykedelik pop, hip/hop vb. Canlı bir performansın çok daha güçlü olacağının emarelerini taşıyor kayıt. Eşlik edilesi nakaratlar dahilinde. Ben kulüp havasını sevdim şahsen. Gitar tonunu da. Yalnız Ölü Balıklar.., Kötüye Bişey Olmaz, Hata Benim Göbek Adım, Sol Şeritte, Mecnun'dan Beter Haldeyim bana hoş gelen parçalar.  Uzunluğu yoruyor tabi, bir bakıma 70'li yıllarda singleları toparlayan anadolu rockçıların eserleri gibi olmuş. Sonuçta neden bugün isimlerinin bu kadar sık kulağımıza geldiğinin kanıtı. Hak edenler de bir yere gelsinler artık...  

7,50+/10

8 Mayıs 2025 Perşembe

Louis & Bebe Barron - Forbidden Planet (1978)

 Radar ve sualtı ultrason yankıları, buton tuş düğme sesleri, elektronik dalgalar, uzay, uzay ve uzay. 60'ların bilimkurgu filmlerinin klişe bir yansıması. Zaten albüm ve şarkıların isimlerinden anlaşılacağı gibi bu da bir film müziği. 1958 senesinin tarihini taşıyan Yasak Gezegen filminin müziği ancak 20 yıl sonra yayınlanma imkanı bulmuş. Ambiyans ve efektlere dayalı ilk elektronik kayıtlardan biri olarak addedilen albümün kısa şarkıları da durumu kanıtlar şekilde genelde filmle ilgili sahnelerin adını taşıyor, Canavar geldi kaç kaç kaç, eve dönüş, yoksa orası bir vaha mı gibimsi. Dolayısıyla sahnelere özgü haleti ruhiyeyi uyandırmaya çalışmış denebilir. Tahmin edileceği üzere bugün belgesel hüviyetine dinleme daha anlamlı olabiliyor. Yine de hoşa gidecek bir kült yapısı var. Bu yüzden biraz fazlasını hak ediyor denebilir.

7,0/10

7 Mayıs 2025 Çarşamba

1349 - Liberation (2003)

 Kritikler haklıymış dedirtti vallahi. İlk dinlediğim üçüncü albümleri gerçekten en iyi eserleri olabilir. Bu ilk albüm o kadar etkileyici olmamakla birlikte aynı enerji ve saldırganlığı karakterine işlemiş, davulun tıngırtaçları sivriltilmiş. Frost yine şovunu yapıyor ve albüm de prodüksiyon olarak onu öne çıkartıyor. Gitar sesi biraz daha toklu olabilirmiş. Hayır, hayır darkthronevari sinek vızıltısına itirazım yok. Vokali de projeye yakıştırıyorum. Riders of Apocalypse, Legion gibi şık parçalar da var. Kötü demek de zor şimdi. Bir tık iltimas geçeceğim sanırım.

7,0-/10

6 Mayıs 2025 Salı

The Mars Volta - Frances the Mute (2005)

 Progresif rock ve metal benim küçük aklım için biraz zorlayıcı olabiliyor. Bu albüme de alışana kadar kaçbinmilyon kez dinledim, Allah bilir. Üstelik yırtıcı da. Ve manik. Dil değişiyor, ritimler değişiyor, ton değişiyor, tempo değişiyor, enstrümanlar değişiyor, kendimi güvende hissetmiyorum açıkçası. Bu çılgınca çalış basit ve masum bir progresif rock tanımını eziyor bence. Devasa parça Widow en normal şarkısı grubun. Ama bazen bir albüm bu kadar emek istemeli mi dinleyicisinden? 

7,25+/10

Mert Tutucu - Ömrüm Bir Karadutun Kar Görme Heyecanıyla Geçti

 Maalesef süreklilik kazanamayan Turgut Uyar Şiir Ödüllerinin 5.sini kazanan ve bu sayede basım imkanı kazanan bir şiir dosyasıdır. Mert Tutucu akademik yönünü kuvvetlendirip farklı cenahlarda dergilere ilgi çekici yazılar ile katkıda bulunmaya devam etmektedir. Şiirleri ise ikinci yeni'ye aşırı bağlı, sürekli imge üretimine dayalı bir seyir izliyor. O kadar çok üretiyor ki güzel ve etkileyici mısraya denk gelmemek imkansız. Bazı anlar şiirin içindeki bütünsellik yakalansa da bu bendini aşıp aşıp gelen sel imgeler yorucu gelebiliyor. Yine bazı anlarda da bu topraklarda çokca tutulan kendine acıma ve arabesk ekseni hissedilmiyor da değil, ne kadar modern/modern ötesi süslemelerle gizlenmeye çalışılsa da. Demek ki şiirlerin yazılışı gençlik vaktine denk gelmiş diye akıl yürütebilir, bir nebzeye kadar hoş görebiliriz. Lakin eserde rahatsız eden bir şey var ki bir noktadan sonra okumayı bitirecektim, sebat ettim. Belki de çok öykündüğü Zarifoğlu'ndan örnek alıp hemen hemen her şiire dini simgelerle doldurmayaydı, belki de gericiliğe yenik düşmüş Somali'nin aç kalmasının müsebbibi  hristiyanlar değildir. Aynı şeyleri devlet, mahpus, mavzer gibi imgelere bel bağlayan sosyalist şairler için de söyleyebilirim.

Korkuyorum, sayıyorum her üç dediğimde beni öp

Ben korkunca hep üç diyorum sevgilim, beni öp.

***

İsmim kağıtta kısacık yer tutar üzerimde seksen kilo kadar

***

Tanrı beni hiç çocuk yapmamış ne yazık, her yanım çiçek kesiği

***

Kim yürürse benden güzel yürür

Kim Konuşursa benden güzel konuşur şimdi

***

Kuru dalın ucunda bir zeytin sallansa her şey düzelecek.

***

Gözlerimi annemin entarisine siliyorum

Ağzım yüzüm kış çiçeği kokusu

5 Mayıs 2025 Pazartesi

Gogol - İvan İvanoviç ile İvan Nikiforoviç'in Öyküsü

 Cumhuriyet gazetesinin sanırım doksanlarda ya da olsa olsa erken 2000'lerde gazete promosyonu olarak verdiği bu klasik eserler serisi efsanedir. Maalesef çok azını toplayabilmişim. Topladıklarımı da bir kenara atmışım. Rus edebiyatının öncü ismi Gogol'un uzunca bir hikayesi de budur ve bu seri içinde yer almaktadır.Şimdi de okuma zamanıdır. Yine kendine has hiciv güldürüsü ile kaleme alınmış. Rus zenginlerin, toprak sahiplerinin incir kabuğunu doldurmayacak meselelere takılmasını işliyor eser. Bir zamanlar yakın arkadaş ve komşu İvanların (yazamayacağım tüm isimlerini gayri) eften püften bir sebeple tartışmaları, kasabanın eşrafının tüm ısrarı ve kafa koluna rağmen birbirlerini dava edişlerini okuyoruz. On yıllar ardından bile hala büyük bir iştahla bitmek bilmeyen davanın takipçileri olduklarını gözlüyoruz. Yazar da son cümleyle ne diyor? Beyler, bu dünya ne kadar can sıkıcı!

Jesu - Terminus (2020)

 Jesu yavaş yavaş benim radarımdan çıkıyor. Post-rock ve post-metal geçişler azalarak devam etse de bu albümü tanımlayan ana sıfat shoe-gaze oluyor. Ve ayakkabısını seyre dalanlar da bana pek bir iki sıcak gelmiyor. Dolayısıyla hedef kitle de artık belli olduğuna göre bu puslu havaları ardımıza bırakıp ileriye yönelelim

6,50/10

4 Mayıs 2025 Pazar

San Salvador - La grande folie (2021)

 RYM sitesi obskür, kıyıda köşede kalmış amma iyi albümler konusunda hoş öneriler sunabiliyor. Müzik elitleri popülerliğe burunlarını kıvırır ve keşifler yapmaya bayılır çünkim. Katalonya'nın San Salvador kasabasından çıka gelen bu folk grubu da öyle bir şey işte, wiki makalesi bile yok haklarında yazılan. Şarkılarını dinleyen de bir kaç onbindir herhalde en fazla tüm dünyada. Kaydın kalitesi ise onbin milyon baloncuk kıymetinde. Grup vokal harmoni grubu aslında, polifoninin gücüne inanmışlar. Aynı anda farklı sesler farklı melodiler yükseltiyor , birleşiyor, ayrışıyor, alçalıyor, patlıyor. Yine de kaosa teslim olmuyorlar. Vokale farklı vurmalı çalgılar ve alkışlar eşlik ediyor. Bazen o kadar baslıyor ki diskoda hissetmeniz mümkün. Huzur folklorde niyetiyle dinlediğinizde şaşıracağınız kesin. İlk dinleyiş gürültülü ve kafa karıştıran olacak. Vokaller bağırarak da söylemekten kaçınmıyor. Sıklıkla geçen kapitan kelimesi ile şarkıların konsept bir hikaye etrafında şekillendiğini sezdiğimiz albümün folk tarafı da ilginç. Belki hakikaten de Katalon musikisi böyledir, gerisi de tesadüftür ama Hint ve Arap tarzı da kulağa geliyor. Dinlerken yüreğinizi yelken gibi kabartacak başarılı bir kayıt. El-tawsiye. Favori parçalarım La Liseta ve La grande folie ve Quau Te Mena.

8,50/10 

Kurtuluş Kendini Anlatıyor III (Fırtınalı Bir Denizdir İçimiz,)-IV(Daha Dinmiş Değil Fırtına)

 3. ciltte İsmail Metin Ayçiçek, İzzet Köylüoğlu, Mustafa Öztürk, Saim Koç, Seyfi Öngider, Ziya Sümer, 4. ciltte Burhan Tanrıverdi, Celal Polat, Doğan Fırtına, Haşim Barış, Süleyman Toklu Kurtuluş'un 80 ortalarına kadar olan tarihini kendi açılarından anlatıyor. Anlaşılıyor ki kurucu diye sıfatlanan ilk üçlü grup tarihsel konumlarına güvenerek bütün kitlenin kendi peşlerinden geleceğine dair bir önkabul ile DY ayrılığının şokunu yaşıyorlar. Kuruluş arkasından da kibirli ve sözde sosyal demokrasi tezleri ile çelişkili davranışlarını devam ettiriyorlar. Ve bu tavırlar pek çok yönetici konumda kadronun da hareketten kopuşunu hızlandırıyor. İşin daha ilginci bu iki kitapta yer verilen 2. kademedeki MK ve il komite üyeleri de kendilerini eleştirdikleri merkeze dahil etmiyor. 

Halbuki yönetici konumundaki bu isimlerin de alttaki kadrolara ve sempatizanlara karşı bir sorumluluğu var. Olanaksızlığın koşullarındaki ortaklık herkesi eşitlese de en azından yöntemlerde empatik davranışların anlamlılığı fark yaratıyormuş. İşin özü bu. Herkesin de bahanesi bu. Ama ilk iki ciltte bu bahanelerin aktarımın bile ne kadar saygısızca olduğunun şimdi farkına varılıyor. Hele cezaevlerindeki verilen başarısız sınavları öğrendikten sonra. Diğer ilginç bir husus ise işçici Doğan Tarkan ve ekibine yapılan davranışın haksızlığına dair genel kabul. Halbuki troçkizme yada troçkizmin kendi şahsına münhasır bir koluna yakınlaşıp kendi arkadaşlarından da kopan bu şahsın hareketin kendisiyle kan uyuşmazlığı olduğu bariz gözlemleniyor. Sonrasında ne olduğunu da tarih göstermekte. Ona gösterilen hoşgörüyü (yada geçmişe yönelik günah çıkarma seansı) kendi arkadaşlardan sakınarak hareketi aşındırma yolunun seçilmesi de hareketin önde gelenlerin psikolojisi konusunda ipuçları veriyor. Ve tabi ki bu tarz kapalı organizasyonların sosyolojik analizi açısından da.








2 Mayıs 2025 Cuma

Praed - Kaf Afrit (2023)

 Mezdeke-Erkin Koray dabke melodilerini sürekli sonik bir saldırı perdesiyle yapıbozuma uğratan enteresan bir proje. Mahmoud Awad kadar radikal değil. O hiç dinlenemiyordu. Raed Yassin geliyor aklıma ki tam da bu projenin yarısı olmaya karar vermiş. Arabik caz etiketini ise hiç bir şekilde beğenmedim, meşrulaştırma oryantalizmi olsa gerek batılı zihinler için. Deneysel arabik tekno-elektronik ise cukka oturuyor. Tamam tamam hafiften bir caz estetiği var funk ile karışık. Zaten dinleye dinleye bu gürültüyü aralayıp keyfine varabiliyorsunuz. Yine de toplum içinde pek denemeyin. Taş yiyebilirsiniz kafanıza.

6,75-/10

1 Mayıs 2025 Perşembe

Halo 3- Halo 3 ODST - Halo Reach - Halo 4

 Halo The Master Chief koleksiyonunu bitirmek için ekstra efor gösteriyor, içimde beliren RPG iştahını bastırıyorum. Halo 3 , sevdiğim ikinci oyun kulvarında. Fakat remaster olarak kriterleri değerlendirdiğimizde bir üste çıkabilirmiş. Sanırım araç kullanma fonksiyonu da ilk bu oyunda beliriyor. Ya da kullanım daha zorunlu bir şart haline bürünüyor. Heyecana heyacan katmasına katıyor da oyun çok hızlı ilerliyor. Manzara da akıp gidiyor. Ruhumuz geride kalıyor. Özellikle flood denen zombimsi yaratıklarla ve onların tünelleriyle uğraşıyoruz. Klostrofobik ve kendi içinde bocaladığımız anlar da yok değil. Serinin en iyi, en güzel puanlarını toplamış oyunu olsa da bu koleksiyon içinde ikincinin ardında bir bocalama var. İleriye atmamış yani.

Halo 3: ODST oyununda serinin Spartan denen ana karakteri değil ODST timi mensubu farklı kişilerin gözünden oynuyoruz. İşgal edilmiş Kenya şehrinde bir araya gelmeye çalışan tim üyeleri olarak benzer senaryoları farklı açılardan oynama imkanına sahibiz. Sokak aralarında eh bu biraz yoruyor. Oyunda tab tuşuyla yön belirleme ve ipucu tuşları oyunun yeniliklerinden. Ama devamı gelmedi diğer oyunlarda. Diğer yandan önceki oyunlardaki kolaylık ve hızlı akış eleştirilerini dikkate alarak, düşmanları bir tık güçlendirmişler, sağlık çubuğunuz dolmuyor, sağlık kabini bulmanız gerekli. Ama aradaki videoları izleyecek vaktimiz yok, dolayısıyla kafalar biraz da karışıyor. Yine keyifli saatler sunmakta.

Halo Reach aslında kronolojide dördüncü oyun. Ama hikayede ilk oyunun öncesine dönmesinden gayri, böyle adlandırılmış olsa gerek. Her Halo oyunu oynanışında bir yenilik getirir. Burada ise öyle çok da bahsi geçilesi radikal bir değişiklik yok. İlk istilaya karşı görevden göreve koşuyoruz. İlginç bir şekilde en iyi Halo oyunu seçilmiş. Çünkü önceki oyunlarındaki eksiklikleri bir şekilde kapamış, rafine bir oynayış sunuyor olsa gerek. Ben o kadar da tav olmadım. Belki MCC koleksiyon kapsamında yeniden yapım diğerlerine nazaran geride kalmıştır, bilemeyeceğim.

Halo 4 ise benim için 2.si gibi bir kopuşu temsil ediyor. Gerçekten de oyunu yapan stüdyonun değişmesi ile öyleymiş. Ben iyi yönde bulurken bu değişimi, oyuncuların geneli tam tersine lanetlemiş, her bir yerlerde telin mitingleri yapmış. Bir kere yeni bir cins düşman gelmiş. Covenant ile de bunlarla da savaşıyoruz. Silahlar da değişiyor buna bağlı olarak. Grafiklerde de bayağı bir yenilik var. Daha keskin ve aydınlık bir oyun. Kurgu ve video hikayelere çok bakmadığım için iyi-kötü bir şey söyleyemeyeceğim. Ama uzay jeti uçurmak ve uçurmanın ötesinde hava savaşlarına katılmak gayet eğlenceli. Bence hakkı yenmiş bir oyun. Halo 2'den sonra en iyisi.