15 Temmuz 2025 Salı

Sun Kil Moon - April (2008)

 Böyle mütevazı ve minimalist  amerikan ozanlarının sakin samimi duru su gibi albümlerini genel olarak sevmişimdir. Sun Kil Moon da aşina olduğum bir isim, bu türde ürün veren. Doğanın gidişatının aksine daha adrese teslim ve sert, dolayımsız şeyler yaşlandıkça hoşuma gidiyor. Garip bir şeyler yaşamaktayım yağni.  Atmosferini sevmekle beraber bu kadar sükunet ruhumu basmayı başarıyor. Bir kere ülkemizin konjönktürüne aykırı böyle şeyler. Bir de mütevazılıktan sesi detone oluyor, içe içe okuyor ya şarkıları. Tahammülüm sarsılmaktadır efenim. Ha, alttan alttan country sızıyor ya o güzel işte. Bruce baba dinleyesim geliyor gitarın bam teline. Yine de büyük bir YİNE DE, sanatçının kendine özgü bir büyüsü var, ruhumun ağrıyan omuzlarına mesaj yapan.

7,0/10


13 Temmuz 2025 Pazar

Ataol Behramoğlu - Bir Gün Mutlaka

 Bitecek bir gün zulüm, bitecek bu han-ı yağma 

Şairin ilk dönemlerinde yazılmış 25-30 kadar şiirini bir araya getiren kitabın bu baskısı ayn zamanda daha önce ayrı yayınlanmış Bir Ermeni General ismindeki yapıtını da içermekte. Toplumcu ve romantik bir tarzı Garip ekseninde bir araya getiren çizgisinin imgelerden beslendiğini söylemek pek mümkün değil.

kalbim! / sen yoksun. /sen tökezleyen bir şarkısın/  köpüre köpüre akan/  acıyla ve hüzünle beslenen/  bir ırmaksın. 

Pek çok bestelenip yorumlanan ünlü dizeler, bir çok şiirinin nakarat yapısıyla bestelenmeye hazır üretilidğine dair kanılar biriktiriyor.

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim 
 Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver 
 Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim 
 Ve ben cekip giderim bir nehir akıp gider 

***

Gece gündüz dolaşırım tenhalarda menhalarda 
 Benim annem güzel annem beni koyver 
 Sağ yanımda bir sızı var, sol yanımda yandım aman altıpatlar 
 Bu dert beni verem eder 

12 Temmuz 2025 Cumartesi

David Bowie - The Man Who Sold the World (1970)

 David Bowie bu albümle saykedelik oyalanmaları geride bırakıp ayağı daha yere basan bir kayda imza atıyor. Bluesy gitarın teline teline vuruluyor çok şükür. Genel olarak da benim nazarımda belli bir çıtanın üzerine çıkıyor. Besteler daha takip edilesi, daha hatları belli çünkim. Hatta hard rock çizgisine bile kayma var diyebilir miyiz acaba. Albüme adını veren ve Nirvana tarafından da yorumlanmış ünlü ve efsane şarkı dışında da bir çok beste oldukça sağlam, oldukça keyifli.

8,0/10

11 Temmuz 2025 Cuma

Savatage - Edge of Thorns (1993)

 Savatage gerçekten de ve hakikaten de kaliteli bir heavy metal yapsa da ve bu halleriyle kendilerini çok da sevmek istesem de ve pek çok bestesi buğulu ve romantik duygulara hitap etse de böyle arkaik, böyle eski ve böyle eksik bir tarafları var ki tam bağrıma bağrıma basamıyorum. Albüme adını veren süper şarkıda olduğu gibi nwobhm tarzı çifte gitar atağı gibi hareketler bekliyoruz bazı anlarda. Yoksa şarkının başlangıç anındaki duygusallıkla ne kadar bağdaşır, tartışma konusu. Ha, solo ile birlikte şarkı tas tamam oluyor. Aslında devamı da benzer bir formülü güzelce işliyor He Carves His Stone, vokal biraz daha yırtıcı bir hale bürünüyor nakaratta. Vokal demişken yeni bir isim mikrofon başına geçiyor. Ve fena değil. Lakin bu noktadan sonra şarkıların büyüsü de bozulmaya başlıyor. Aleladeliğin sınırlarına gerileme mevcut. Piyanolu sözsüz parçalar da yerini buluyor. Conversations Piece'e kadar bu durum devam ediyor. Bu şarkı da nostaljik ve naftalin kokulu olsa da şık hareketler sergiliyor. Ardından da hit olmasa bile kalburüstü parçalar ile devam ediyor ve kapanışa varıyoruz. Sanki bir tık slow parçalar nicelik üstünlük sağlamış durumda. Ben severim ama bu baladların daha vurucu olmasını da beklerim.

7,75-/10

10 Temmuz 2025 Perşembe

Önder Focan - Aubergine / Patlıcan (2022)

 

Emektar caz müzisyeni Önder Focan'ın bu albümü hiç bilmem nedendir, bayağı ses getirmiş ve hatta mahalle plakçımızda dahi yerini bulmuş. Şirin konsepti notalara yansımış ve hafif dinlemeli , patlıcan tarifli yemeklerin kokusunun sindiği bir iş ortaya çıkmış. Karnıyarık'ta oryantal, Melanzane Alla Parmigiani'de İtalyan, Musakka'da Ege zeybek nağmeleri dinletiyi renklendirmekte. Gitarist sanatçı bestelerde diğer müzisyenlerin icrası için geniş bir alan açmış ve ekibi müziğin ayrılmaz bir parçası olarak çok kaliteli icralara imza atıyor. Sonuçta ruhu besleyen, aydınlık bir deneyim fırsatı sunuyor dinleyene. Bir de patlıcanı dinlemek lazım.

7,75-/10


9 Temmuz 2025 Çarşamba

Old Man's Child - In Defiance of Existence (2003)

Bas gitar başta olmak üzere enstrümanların çok rahat duyulabildiği kayıt orkestrasyonu ile dikkat çekiyor. Temiz prodüksiyon  melodik ve senfonik öğeleri agresif ritimler eşliğinde sert bir zeminde bir araya getiriyor. Synthlerin baskın olmaması dengeyi sağlayan diğer bir unsur. Dolayısıyla sağlam bir kaydın kendisi ile karşı karşıyayız. Ölçülüp tartılarak kaydedildiği belli oluyor. Geriye kalan şey bestelerin güzelliği, riflerin etkileyiciliği. Akıl uçurmuyor, doğrusunu söylemek gerekirse. İlk açılış bir sarsıyor ve genel gidişat ta benzer hattı takip ediliyor. Lakin bizim beklediğimiz şey bir adım daha öteye gitmesi idi.                                                                                                                                                                                                     7,50/10

8 Temmuz 2025 Salı

Forest Swords - Bolted (2023)

 Şu alev atan yaz  sıcağında mevsimle pek de yakışık bir ikili olmasa da Forest Swords her zaman kendisini dinlettiriyor. En azından serinlik katıyor hayatımıza. Bu albümü de içerik açısından oldukça kaliteli buluyorum, şaşırtmıyor. Karanlık ve endüstriyel ama arka tonlarda. Tribal ve mistik beatler her daim melodileri zenginleştiriyor. Kaosa teslimiyet yok. Cure, Massive Attack, Mark Morgan gibi ilginç gruplar geldi hatırıma dinlerken. Caged az bir farkla favori olan parçam. Yine de biraz daha delişmen kopartman bir türkü beklemedim değil. Çok da benzerlerini bulamayacağınız özgün seslerini hiç kaybetmesinler.

7,75/10

7 Temmuz 2025 Pazartesi

Headbanger's Weekend 2025 heavy metal pikniği

 Her organizasyona laf çakmak için uğraşıp insanların keyfini bozmaya çalışan prens ve prenseslerin gazlamasına gelmeyenler için son yılların, belki on yılın en etkileyici festivaliydi dense yeridir. Ama uzaklık ama otopark diyene kürek geliyor şimdi! Bildiğimiz kadarıyla, İsviçreli bilimadamları öyle diyor, yatmalı kalkmalı festivallar Avrupa'da dahi köylerde felan oluyor. Son dönemleri hiç takip etmedim ama medeniyetin göbeğinde çamur içinde debelenen, tuvaletsiz hijyensiz metalciler gözümden gitmiyor. Burada da el yıkama suyu bittiği ana denk gelince sanal alemde laf yetiştiren Karenler arkasına dönüp baksa sırf bir adamın tuvaletin başında sorunları takip ettiğini görecek. Para alıp övmüyorum, aksaklıklar da vardı ama aksaklıkları gidermeye çalıştıklarını, o çabayı da gördük vesselam. Hatta organizasyon konusuna o kadar kafa yormuşlar ki sounddan gol yediler. Bir de olanaklar çerçevesinde konuşmak lazım. Otoparka giriş rahat olsun diye ana sahne ve küçük sahne arasını bölmüşler, sahneler arasında gider gelirken festival alanından çıkıyor ve bileklik göstermek zorunda kalıyorsunuz, saçma... Ama normal seyirde fiyatlar, piknik masalı gölge altında yemek alanı, bol tuvalet , bol içeçek standı, dost canlısı katılanlar .. gibi şükela şeyler de var. Eh biz vardık yani.

İlk gün Episode XIII ile açılışı yaptım. İlk albümünü bildiğim ve sevdiğim ama arkasını kaçırdığım grup güneşe karşı black metal icra etmeye çalıştı. Davullar gümbürdemedi, hissiyat manasında enerjileri, rahatlıkları kafi gelse de sounddan destek alamadılar. Çünkü küçük sahnenin kurbanıydılar. Manowar'a kadar gruplar bu sahneyi kullandı ki burada açılışı yapan Yaşru'yu dinlememiş bulundum. Arkasından da üç vokaliyle Pentagram geldi. Lakin seslerini pek duyuramadılar ve seyirci bayağı bir müddet olaya giremedi. Murat İlkan'ı ve dönemi aslında Pentagram'ı Pentagram yapan şey ve benim için duygusal anlardı. Hem de yorumlanmaktan eskitilen ve bu yüzden hiç hazzetmediğim Uzun İnce .. bile , Ogün'e rağmen gözlerimi yaşarttı. Bir de tabi gençliğim geldi aklıma her nedense... Sonrasında Candlemass ne yaptılar, ne çevirdiler bilmiyorum ama küçük sahnenin tüm olumsuzluklarını yenebilen dev bir sesle gündemi baştan yazdılar. Adanmış ve nispeten fazla sayıda dinleyicisi beni şaşırttı. Vokali de Marcolin sandım bu kıt bilgimle. Bu vesileyle festivaldeki her grubun çok profesyonel ve çok rahat performans gösterdiğini söylemek lazım  ama teknik yetersizlikleri yenebilenler ayrıca devleşti. Günün sonunda Manowar için ana sahnedeydim ve şok: sahne alçak, ön tarafta neler döndüğünü göremiyoruz. Manowar mesele değil de Machine Head ve Bleed from Within konser verirken pek anlayamadık yani. Manowar yaşına göre sıkı bir konser verdi ama ses gerçekten kötüydü, baktım insanlar eğleniyor, sorun bende sandım ve keyif alamadım. Bir müddet mola verip geri döndüğümde düzelmişti ama bu sefer ben kopmuştum. Bilginiz olsun, seneye aynı yerde buluşursak, bir sıkıyönetim, rejim değişikliği, yasak felan gelmezse büyük sahnenin orta sağ cephesinde ses daha iyi geliyor, her ne kadar gölge sola, güneş sağa vursa da. 11-11,30 arası erken kaçma modunu Manowarı terk-i diyar yaparak başlattım. Cuma yorgunluğu diye bir şey var yafu.

Ertesi günün  açılışını büyük sahnede Soen'e yetişerek yaptım ki enerjim hayli düşüktü. Bahsettiğim sahnenin solunda, yere konuşlanan kuşlardan biriydim. Soen ve Leprous gibi türler arası geçişkenliği ayarında tutan grupları dinleyebiliyorum ama ürkekçe. Güzel çaldılar. Sails of Serenity, Hatemotion ve Sovak kaçan fırsatlar olarak sıralandı. Arkasından tüm enerjisiyle küçük sahnede hardkorcu Pickpocket arzı endam eyledi. Enerji çok iyiydi ama vokal başta olmak üzere aksaklıklar hissediliyordu. Ve benim de bel ağrım tutunca geri kalan performansları oturarak, yaslanarak, acı çekip odaklanamayarak geçirdim. Bu kadar sert müzik yapılan bir yerde de katlanır kamp sandalyeleriyle gelmiş keyif pelesenkleri bana ilham oldu, getiremesem bile yanımda bir minder taşıyacağım bir dahakine. Kitlenin hatırı sayılır bir kısmı çimlerde, yapay veya asıl, oturarak, kimileri örtüleri ile birlikte bayağı piknik modundaydı. Organizatörler sesimizi duyun, çay, çekirdek ve karpuz servisi istiyoruz. Samimiyet güzel de böyle keyifler felan, benimkisi biraz zorunluluk oldu tabi, sahneye yakın yerlerde değil de arkalarda otursak, yuvarlansak daha iyi olur sanki. Oturunca da müzikten bir şey anlaşılmıyor, teyatro gibim bir şey. Neyse kim vardı sırada: heh Bleed from Within. Büyük bir grup değiller, İskoçya'da belki. Metalkor yapıyorlar. Ben de kaale almadım pek çoğunuz gibi. Herkesi iletişimleri, enerjileri, hiddetleri ve pozitif tavırlarıyla etkilemeyi başardılar. Küçük sahnede politik tavrıyla dikkat çeken ve Türkçe sözlerle coşturan Murder King seyircisini memnun etti. Agresif gidişat ana sahnede Machine Head ile perçinlendi. Vokali kalabalığı orkestra gibi yönetti. O an anlamak mümkün değil videolarda görüyorum, circle pit felan bayağı iyiymiş. Grup da neden daha önce buraya gelemedik ki diye memnuniyetlerini paylaştı.  Koşa koşa küçük sahnede çok sevdiğim Dark Tranquillity'ye yetiştim. Barkovizyonu ve eski şarkılarıyla pefrormans iyiydi de genelde bir durgunluk vardı. Yeni şarkılarla dinleyiciden randıman almak mümkün değil. Lethe ile coştuk da öyle bir köşe bulmuşum ki, hem oturabiliyor hem ayaklanabiliyor, ayaktayken de bir direğe tutunabiliyorum. Ve kalabalık artık alana sığmayınca küçük sahnenin absürtlüğü sinyal vermeye başlıyor. Bu sahne alternatif bir sahne değil, daha küçük gruplara ayrılmış değil, burada konser veriyorlarken ana sahnede müzik de devam etmiyor. İki sahne birbiriyle paslaşıyor. Ana sahnedeki güruh ki bence sahnenin maksimum  yarısından biraz fazlası dolabiliyordu ,  hurra küçüğe akıyor. Mola veren, yemeğe içmeye gidenler de sonrasında geliyor. Ne yapalım tavla mı atak? Müzik dinlemeye geldik. Küçük sahne ise büyüğün beşte biri felan. Organizasyon hem para kazanalım, Türkiye'de tutanları getirelim, hem diğer büyük nispeten bizim piyasamızda yeni grupları getirelim diye güzel bir kadroyu ayarlamış ta verili bu altyapıya göre çok ayarlamış. Altından kalkamadı, ertesi gün Katatonia'da patladı. Basit bir şeymiş gibi geçiştirmemek lazım. İzdiham çıkabilirdi. Neyse, son durak ana sahnede Kreator. Haksızlık etmeyeyim bu grubun albümlerini çok dinleyemedim, vokali de kendime göre yırtıcı buldum. Üzerine rahatsızlığım da artınca performanslarına yeterince kendimi veremedim. Etkileyici sahne resmi umarım başımıza dert olmaz, şarkı isimlerini de hatırlarsak :) Anlaşılıyor ki bugün böyle tepinmeli, zıplamalı gruplara ayrılmış. İnsanlar heder olsun felan. Gerçekten de bacağını çatlatan olmuş sanırım, geçmiş olsun. Dökülmedik kurt kalmamıştır inşallah.

Ertesi gün hazırlıklıydım, gündüz başka yerlere gidip dönüp Leprous'a yetişebiliyorum. Ağrıkesici ile ayaktayım. Yaşlıyım ve gençlerin bir kısmı gibi kendimi koyvermiyorum. Leprous da Soen gibi sevdiğim ama temkinli yaklaştığım bir grup. Şiir gibi çaldılar. Şarkıları benzer formüllere sahip. Bir yerde brütale bağlanıyorlar ve bunu en iyi Slave'de yapıyorlar. Grubun canlısı aslından daha iyi. Kaçırdıklarım ise Alkera, Sabhankra ve Pitch Black Process. Konser ve festivallerde yer alan yerli gruplar da artık istikrarı sağlamış olanlar. Küçük sahnede Cemetery Skyline ki yeni ama mazisi onyılları bulan müzisyenlerden kurulu biraz soft grup Leprous gibi kayıttan daha güzel bir icra eyliyorlar. Bilen de bayağı insan varmış. Güneşin alnında çalmaları ironikti. Ben de çayırda oturarak keyifle tecrübe ettim kendilerini efendim. Ana sahnede ise emektar Hypocrisy efsane yazıyordu. Vokal mimikleriyle konseri yönetti. Yırtıcı vokal pek sevmem dedim ama bu performans bir değişikti. Festivalin en iyilerindendi uzun lafın kısası. Ensiferum ise pozitif pozitif duygularla sarmaladı dinleyeni. Yine teknik sıkıntıları olsa da hoş idi, eğlenceli idi, dansa davetti. Ana sahnede ise çok sevdiğim, gençliğimin göz ağrılarından ve geçen sefer hastalığım sebebiyle konserlerini kaçırdığım İngiliz beyefendileri Paradise Lost yeraldılar. Hal tavır ve icra kimilerine donuk sönük gelebilir lakin beni fazlasıyla memnun etti. Kafalar, kollar sallandı, beden bir sola gitti bir sağa. Dolayısıyla Katatonia'ya geç kaldım. Zaten yeni işlerine soğuktum, alanın girişindeki üstü kapalı yolda bir yerde konuşlanıp zorla nefes alarak az çok dinleyebildim bir süre. Bir o kadar insanın alana giremeyip, girebilse de duramayıp ana sahnede beklediğini söylemiş miydim? Kalabalıktı sanki... Şarkı Listesi de so so so. Bazen sıkıcılığa varan takip etmesi zor bestelere sahip bu progresif işlerin neden bu kadar ülkemizde sevildiğini anlayamıyorum. Bu minvalde de ana sahnede Opeth büyük bir kalabalığa çaldı. Bundan etkilenip vokal Manowar'ı Metallica'yı ağzına sakız etti. Haklarını teslim etmek lazım, o brütal vokal nasıl çıkıyor anlamadım. Canlı performansları hakikaten de etkileyici, kayıtlarına nazaran. Normalde para verip konserlerine gitmeyeceğim bir dolu grubu dinleyip tecrübe etmek ve öğrenmek fırsatı açısından festivaller önemlidir. Son gün benim için her nedense ayrıca keyifli geçti (ağrı kesici) Dandik t-shirtim  4-5 kişinin ilgisine mazhar oldu, sağolsunlar selamlaştık. Güzeldi devamını istiyoruz ama Bosphorus'u da es geçmeyelim.

2 Temmuz 2025 Çarşamba

Spiritualized® - Everything Was Beautiful™ (2022)

 Dinlerken saçımı başımı yolduğum bir albüm oldu bu. Köklü bir rock grubu Spiritualized ki ara ara isimlerine değişik eklemeler yapmasıyla biliniyorlar.+ veya ® . Space rock felan diye bir tanım yakıştırıyorlar da pek anlayamadım ben bu işi. Biraz Beatles, biraz saykedelik, biraz blues rock karışımı bir müzik kulağıma çalındı. Diskografilerinde de kötü bir yerde değil bu kayıt ki çok sık albüm de basmıyorlar. Müziğe güzel müdahalelerde bulunup, renkli ve farklı enstrümantal dokunuşları da eksik etmiyorlar. Buraya kadar güzel. Lakin, her şarkıyı, istisnasız her şarkıyı 30 saniye öncesinde dinlemeyi bırakıp sonrakine geçtim. Ecnebiler ne diyor? skip forward. Tekrar eden vokal melodiler ara ara yükselerek devam etse de sürekli tekrar eden ve aynı melodiden oluşan parçalar ve sürekli tekrar ve tekrar sürekli ve bitmiyor tekrar tekrar ve sürekli. Sakın hipnotik işte ne gözel demeyin, beni bunalttı kardeş. O yüzden sinirlendim ve hakettiğinden az puanla ödüllendiriyorum çünkü hak etmediler. Neyse headbanger's da buluşalım.

6,75+/10

1 Temmuz 2025 Salı

Candlemass - King of the Grey Islands (2007)

 2000'lerdeki kayıtlarından biri grubun eh doğal olarak kayıt kalitesi öne çıkıyor lakin 2. albümünden sonra mikrofona kurulan usta vokal yerine yeni bir ses duyuyoruz o da iyidir ki yine başka bir doom grubu Solitude Aeturnus'da da yer almıştır ancak gönlümüz Messiah Marcolin'den yanadır burada ağır ve gecikmeli çamursu rifler öne çıkmaktadır vokal harmonilerin nakaratla buluştuğu güzel örnekler mevcuttur yine de gönül biraz daha hızlı ritimler ister de epik tarafın daha incelikli ve olgun saygın ve oturaklı bir tavırla yazıldığının hakkını vermek lazımdır dinledikçe açılır saçılır bir albümdür grubun iyilerinden olduğu da aşikardır

7,50+/10

30 Haziran 2025 Pazartesi

Adnan Esenyel - Martin Heidegger : Varlığın Patikaları

 Adnan Hoca'nın bu eserini okuduktan sonra Nietzche üzerine yazdığı kitabını da okumak ,üzerimize farz düşüyor. Bir kere yazar, Heidegger'in derdinin ne olduğunu, nereden kaynaklandığını, neden rahatsız ettiğini ve bu derdi çözmenin yöntemlerini  olabildiğince anlaşılır bir biçimde anlatmasını başarabiliyor. Birbirini takip eden ve üzerine inşa edilen bu yöntem yeri geldiğinde bilal'e anlatır gibi tekrara başvursa da iyi oluyor, tam da ihtiyacımız olan şey bu çünkü. Ayrıca düşünce adamının en bilinen eseri Varlık ve Zaman'ın da ötesine geçiyor, içerik olarak. 

Tedavi yani insanı Dasein'e, kendi asli yurdu Varlık'a yaklaştıracak şey özlü düşünme, varlığın dili ve özünde şiir olan sanattır. Modern insanın varoluşu Teknik tarafından tehdit hali içindedir. İnsan işlenebilir, denetlenebilir, düzenlenebilir, üretilebilir ve ikame edilebilir bir varolana dönüşmüştür. Tezat bir şekilde ise kendini yeryüzünün efendisi ilan eder. Heidegger Teknik'in kaçınılmaz olduğunu kabul eder. Önemli olan Teknik'in insanın Varlık ile bağlantısının kopardığını ve bunu gizlediğini ve hatta Varlık nosyonunu dahi unutturduğunu bilelim, idrak edelim. Felsefe, bilim idesi nin peşinden gittiği ölçüde teknik bir araç olarak, Varlıktan kendisini tümüyle koparır ve Varlığın açılımını sağlamak yerine sürekli olarak onun unutuluşuna hizmet eder durur. Felsefenin sanata yaklaştırılması belki de onu, teknik bir araç olmaktan kurtaracak olan en temel olanaklardan birisidir. Heidegger'e göre sanat eseri, hakikatin vuku bulduğu bir yer olarak Varlığa ilişkin bir tecrübe sunar. Heidegger, insanın var olma halinin özünde şiirsel, yani poetik olması gerektiğini düşünür, çünkü insan ona göre ancak bu şekilde Varlığın yakında durabilir. O halde insan Heidegger'e göre Varlığın yakınında teknolojik, bilimsel, rasyonel şekilde ikamet ediyor değildir, ancak şiirsel bir ikamet insanı Varlığın yakınına getirebilir. Bu bakımdan Varlığın dili de Düşünmesi de özünde şiirsel, yani poetiktir.

Heidegger, çağdaş insanlığın Varlığın unutuluşu dolayısıyla bir kriz içinde olduğunu düşünür, insanoğlu kendisine yabancı, yersiz yurtsuz , kökeninden kopmuş bir varoluşa sürüklenmiştir. Felsefe ise sanattan beslenen Varlığın dili vasıtasıyla özlü düşünme yöntemiyle insanlığı uyandırabilme potansiyeline sahiptir. Benim aşırıya kaçtığını baştan kabul ettiğim öznel yorumum ise Heidegger'in hissettirdiği, etrafında dönüp durduğu ama asla net söylemediği bir arayışa sahip olduğudur. O da kutsallık içinde yaşayan, bağıntının ötesinde birebir parçası da olduğu bir doğal ortamda yaşayan ilk insanların dünyası. Hani, avladığı geyik için ruhundan özür dileyen, atalarının mezarının üzerine evini kuran, hastalandığında bunu ruhlara, tanrılara, atalara yaptığı saygısızlığa yada doğa ile uyumu bozan bir aksiyona yoran insanların yaşadığı bir dönem. Belki de germenlerin kahramanlar çağı...

29 Haziran 2025 Pazar

Kreator - Terrible Certainty (1987)

 Anlamadığım bir şekilde bende oturmayan, klik, tik  etmeyen bir albüm. Agresif ve yırtıcı tarzı sevmemle beraber bir eşik var, orada anlam dünyama gölge düşmüyor. Sanırım bu kayıt da o sınırı aştı. Ayrıca pür thrash metal yapıyorlar artık. Sound olarak ayrıştırıcı tarafları ki çok da geliştirememişlerdi zaten, kaybedip benzerlikler denizinin derinliklerine doğru yelken açmışlar. Bittabi kendi düşüncelerim, yoksa kötü bir albüm olduğu kanısında değilim elbet, genel dinleyici kitlesi kadar heyecanlanmadığımı ifade ediyorum yalnızca.

7,0+/10

28 Haziran 2025 Cumartesi

China Mieville - Demir Konsey

 China Mieville'in gubidik ucube kurgu eserlerine aşina biri olarak bile bu uzun romanı okumak beni biraz yordu. Diğer yandan sevdiğim bu yaratıcı yazımı da özlemişim. Bu özlemle okumayı seçtim zaten. Bildiğiniz gibi yazar devrimci sosyalist kişiliği ile biliniyor, bu yapıtına ise heybesindeki siyasal göndermelerin tümünü boşaltmış gibi. Yeni Kruvazan kentinin egemenleri güneydeki esrarengiz Tesh milletine savaş açmış, işçiler ve halk ise baskı ve zulümden usanmış. Çeşitli fraksiyonlar acımasız yönetime karşı kendi savundukları görüşler doğrultusunda mücadele ediyor. Diğer yandan da kıtayı batıya bağlayacak bir demir yolu projesi başarızlığa uğramış. Anlatım iki ayrı koldan ve geriye dönüşlerle başladığı için karakterlerin aradığı Demir Konsey kavramı bile karanlıkta kalıyor ilk başta. İşte, batıya giden trenyolunda çalışan işçiler, tekrar yapımlar, göçmenler, yerel halk bir araya gelip isyan etmiş ve zamanında projeyi sekteye uğratmışlar. Egemenler nezdinde o kadar utanç kaynağı olmuş ki bu, Demir Konsey diye bilinen bu asilerin peşine ordu göndermişler, hem de birden fazla. Konsey ise elegeçirdikleri treni önüne ray döşeyip arkadan toplayarak (saçma!)  büyülü ve tehlikeli toprakları aşıp kendilerine bir sığınak bulmuşlar. Yeni Kırohasan kentinde de efsaneye dönüşmüş bu tabi. Şehir de ise terorist bir grup iyice örgütlenerek başkan hanımefendiyi öldürmeyi başarır ve iç savaş tetiklenir. İlk ders bireysel terorizmin organize devlet yapısına etkisi yoktur. Muhalif gruplar Birlik adıyla bir araya gelir ama aralarında didişmeler ve görüş ayrılıkları var. İkinci ders: İspanyol iç savaşı. Bir yandan da isyana destek veren esrarengiz dedenin aslında Tesh ajanı olarak tüm kenti yokedecek bir canavarı çağırmaya çalıştığı öğrenilir. Kahramanlarımız, Demir Konseyi arayıp bulanlar ve geri dönenler ile bu ajanın kandırdığı terorist grupta yer alan genç tüm kenti (kent devletini) nihayetinde kurtarır. İsimsiz kahramanlar bir nevi. Golemcibaşı Judas ki eşcinsel ilişkisi dışında getir götür işlerinden başka işe yaramayan ama nedense metnin tam ortasındaki Cutter'ın sevdicağızı pek çok kez konseyi kurtarmıştır, konseye geri dönmemeleri yönünde ikna etmeye çalışır. Yıllar sonra konsey rayları döşeye döşeye arkasında kovalayan bir ordu ile şehre geri dönmüştür (saçma dedik yahu). Ama birlik yenilmiş, Tesh ile barış yapan egemenler Yeni Kurubasan'daki hakimiyetlerini güçlendirmişlerdir. Şehir girişinde zaman golemi yaratarak Judas treni bir zaman köpüğü içine hapsederek edebi yolculuğu perçinler, halka da bir umut olarak nişanesi kalır.

27 Haziran 2025 Cuma

Machine Head - The Blackening (2007)

 Ne diyeceğimi bilemedim. Zamansızlıktan grubun çıkış yaptığı ilk albümünden altıncısına geçiyorum ve sadece grubun değil çıktığı senenin en bi güzel metal albümü ilan edilen çalışmasına geliyorum. Gruuvi ve thrash ama aynı zamanda progresif. Dur kalklar ve riffler ve vokal (aynı mı yafu?) ve kapak sanatı hepsi rafine, hepsi inceliklerden beğen. Yanlış hatırlamıyorsam King Crimson'dan felan etkilendik diyorlar, iddialı açıklamalar bunlar. Besteler ise çok dağınık, birbiriyle alakasız bölümler bir araya getirilmiş gibi kulağa geliyor bazen. Progresif tarafın temeli biraz sallantıda demek ki. Wikipedia da gördüğüm new wave of american heavy metal sıfat tamlamasının tam tamına başarılı bir örneği ki ben modern metal diyorum. Bu döneme kadar pek de amerika'da başarıya ulaşamamaları da işin ironik komiği olsa gerek. Bazı melodiler var ki Halo,  Now I Lay.. gibi, hani ne alaka bile dedirtiyor, bir yandan da beklenmedik şık hareketlere dönüşüyor. Yine de naçizane, bu işlerden çok da anlamayan biri olaraktan, bir tık, bir tutam, bir çimdik fazla büyütüldüğünü düşünmüyor değilim.

7,75/10

25 Haziran 2025 Çarşamba

Frederic Chopin - Mazurkas (Complete) Vol. 2 (İdil Biret 1991)

Çok güzel, çok güzel. Kaotik dünyamıza bir sığınak, bir vaha oluyor.  Anksiyetem arttığında, öfke krizlerimde, politik takıntılarım uyutmadığında daha ilk notalarda sakinleşmeme yardımcı oluyor. Abartmıyorum, ilk kayıttan fazla sevdiğimi de eklemeliyim. Her zaman söylüyorum, teknik bilgim klasik müzikte performans sanatçılarını değerlendirecek seviyeden fersah fersah uzakta. Zaten kayıt yapabilecek olanağa kavuşmuşlarsa da o uzmanlığa da ulaşmışlardır. İdil Biret'in de farklı alt türlerde onlarca kaydı bulunmakta. Ancak duyduğum o ki Chopin yorumu ödül alacak yetkinlikte. Bizim de konuşmamız boşuna olacak.

8,25/10

22 Haziran 2025 Pazar

Ensiferum - Victory Songs (2007)

 Bu albüm grubun ilk iki kaydından farklılıklar sergilemekte. Hafif tonlarda, eğlenceli, gayri ciddi bir viking metal yapmışlar burada. Çağrışım yaptığı kutlama, şenlik ve taverna müziği ile bu yaklaşım Korpiklaani gibi grupları hatırlattı. Ve nihayetinde grubu daha da çok sevmeme sebep oldu. Konserlik, tozutturmalık şarkılar. Favorim Wanderer kılpayı farkla. Laylalalaylay.

8,50/10

21 Haziran 2025 Cumartesi

Sofia Kourtesis - Madres (2023)

 Latin geçmişi yansıtan çilout tatlar sunan kadın bir sanatçının emeğiyle yoğrulmuş  house elektronik çalışma. Kağıt üstünde olduğu gibi kulağa da güzel geliyor. Türü sevenlerce de sevildiği aşikar. Ama besteler bir yere gitmiyor, varmıyor. Bissürü para verip girdiğiniz beach kulüplerde çalan şeyler gibi. Tabi beatlerde, en azından orijinallik namına pırıltılar göstermesi de emsalleri arasında öne çıkmasına izin veriyor. Aradığınız böyle şeylerse tam da size göre. 

Bu arada mis gibi, duru sular gibi berrak bir prodüksiyon.

Özeleştiri: elektronik diye şartlanınca anlamsız eğlence beklentisine şartlanıyorum. bu albümdeki çalışmalara bakınca işitsel olarak farklı hissiyatları uyandırmaya aracı deneyimlere imkan veren ama basitliğinden de  ödün vermeyen bir anlayışın izlerini duyumsamak mümkün, hani yarım progresif gibi. latin müziğine karşı ihtiyatlı da yaklaştığım için albüme haksızlık ettiğime kani olaraktan azcık daha iyi davranmayı kendime görev biliyorum bıdı bıdı bıdı.

7,0/10


20 Haziran 2025 Cuma

Hypocrisy - The Arrival (2004)

 Festivallere yetişeceğim diye sert müzik dinlemekten metal zehirlenmesi geçirmek üzereyim. Bugünkü konuğumuz Hypocricy. Ses değil söz olarak uzaylı temasına meftun grup melodik death metal kulvarında at koşturuyor. Gençliğimde melodeathçi biri olarak grubun 2000'lere kadar olan işlerini de dinleyivermiştim. Hatırlama babında güzel izlenim bıraktığı anlaşılan bu albümü seçtim ki hiç de yeni değil aslında. Vokal bir tık fazla yırtıcı geldi, aynı vokal halbuki, hatırlayamadım demek ki. Tabi köprünün altından yıllar geçti. Üzerine çok farklı albümler dinlendi. Demem o ki vay babo! dedirtmedi albüm bana. Misal albümün açılışını yapan şarkı sinematikliğiyle o kadar şaşırtmıyor. Yalnız itiraf etmeliyim ki sevdiğim tarzda kaydetmişler şarkıları. Hem olabildiğince farklılık gösteriyorlar, hem de oldukça melodikler. Tiz power metal dıgıdıklıkları da tekrarlamamaları iyi bir şey.

7,0/10

18 Haziran 2025 Çarşamba

Candlemass - Nightfall (1987)

 Bu ikinci albüm ile debüğ albümü arasında farklar var. Karanlık taraftan aydınlığa çıkış yapılmış gibi. Aynı moda uygun keyifli bir operet vokal değişikliği de sözkonusu. Ben şahsen bu kaydı ilkine göre bariz bir fark ile daha çok sevmiş bulundum. Çünkü epik katsayısı katlanarak katlanıyor. Tam tersi düşünenler de olduğu için çok oylu değerlendirme sitesi RYM'de bu iki kaydın puanları hemen hemen aynı. Şarkılar sadece biraz uzun ve kendini belli andan sonra tekrar ediyor. Tür itibariyle buna da şaşırmıyoruz elbet.

Beğendiğimi söylemiştim sanırım.

8,25+/10

Fazıl Hüsnü Dağlarca - Bütün Şiirleri 1 (Bölüm 4)

 Dağlarca'nın Batı Acısı ismini verdiği yapıtı 1958 yılını taşıyor. Engin açıklıkları yansıtan şiirlerle örülü Akdeniz,  Paris'in kültürel yaşamından ilhamla Kahvelerinde Saint Michel'in, ilginç adlandırmalara sahip Almanlar Makineleri Sever ile Roma Romulus Romus, Floransa'nın dile geldiği Bencil Din, epik İsa şiirini içeren Stromboli ve sadece doğulunun değil doğanın da karşısında kötülenen batı ile Batı Acısı  isimli arabaşlıklar altında organize edilmiş kitap. Akdeniz şiirlerinde daha öncesinde tanık olduğumuz dehşet derekesine varan evren karşısındaki şaşkınlığın izlerini okuyoruz. Paris'te geçen mısralar bencil ve sömürgeci batı dünyasına karşı eleştirel tonlar içerir.

Yalnızlıgın su /Yalnızlıgın maviler /Denizle göklerle büyüksün şimdi. 

Deniz susar /Balıkların sesini. 

Peki neden üşütür hep /Bu agustos gecesinde /Karanlıgın büyüklügü? 

Evler yükselmiş yükselmiş /Açılmış açılmış pencereler. /Daglara /Aydınlıklara karşı. 

Mevlana'da Olmak alt başlığını taşıyan Gezi isimli yapıtı ışık teması etrafında somutlanıyor. Oldukça kısa, buna rağmen tekerleme benzeri tekrarlara fazlasıyla yaslanıyor. 1960'da ise alışagelmedik bir isme sahip Hoo'lar ile geri dönüyor. Bağarı, ayrılmış,yaslar uzunluğu diye tarif ediyor Hoo tabirini şair. Bireysel, ama diğer yandan kapalı anlatıma dayalı pastoral şiirler çok da tat vermiyor. Aynı yıl Menderes'in darbesine karşı gençliğin mücadelesinden esinle Özgürlük Alanı adını alan  eseri kaleme alıyor. Şair gündemden beslendiği şiirlerin getirdiği içerik zenginliği ile kendine has bir yol tutturmuş.


Menderes'in vatan kurtuluşu için savaşım veren Cezayir'e karşı Fransızları desteklediği günlerde Cezayir Türküsü ismindeki 3-5 sayfadan ulaşan eseri ile yine gündemi yakalmıştır, şair.
Aylam:Uzay Çağında Olmak ise ismin işaret ettiği gibi o günlerde canlanan uzay yarışını temsil etmekte. Gökyüzüne uzanan bu yolculuk Fenikeliler'den başlayan bir serüvenin parçası ve imgeler yine naturalizmden, masallardan  beslenebiliyor. İnsanoğlunun yıldızlara baktığı an ortaya çıkan hayal gücünin izleği duyumsatılıyor, okuyucuya.

Işte varlıgın deli kokularla anlam oldugu yerde /Bir çoban daha büyük bir çoban çagırır çırılçıplak, 

Ama kavak dedikleriniz sallana sallana, /Ta yeşil, /Yer uzaması degil midir? 

Türk Olmak 1963 tarihli yapıtın ismidir. Türk olmak çalışmak, karşı koymak ve yaşamak ile eşdeğer tutulur. Burada propaganda edilen şey iyi niyetlere, temennilere dayanmaktadır daha çok. Yoksulluk ile mücadele eden köylüler kentle de tanışmaya başlar.

Yedi Mehmetler en küçüğü 13 yaşında altı kardeşin, Kurtuluş Savaşı'nda savaşmaya gönüllü olup aynı mangada yaptıkları bir baskında şehit olmalarını anlatır epik bir destandır. İyidir de, hissiyatı geçirme babında.

Uzun Memet derler bana ahacık, /Sevmişim sevmişim uzamışım

Ama bir yüregi vardı deli Memet'in, /Sen de kuyu, ben diyeyim magara. /Içinde çiçekler çiçekler çiçekler, /Dışında attıgı korkunç nara. 

N' olur insanın yarısı ölse, /Yarısı sonra ölse. 

Çanakkale Destanı isimli eseri ile epik türünde şiirleri yayınlamaya devam eder, şair. Farklı olan nokta Erdede isimli gizemli bir karakterin anlatıcı olarak sık sık sözü almasıdır. Erdede'yi  ulusun simgeleştirilmesi olarak okuyorum. Eserin sayfalarında tarihi açıklama ve belgeler de yer bulur. Ayrıca daha önceki uzun destanlarda olduğu gibi savaşta hikayeye dönüşen kahramanlar da anlatılır. 


Takip eden eser Dışardan Gazel adını taşıyor. Konsept bir eser diyemesek bile köylülerin şehirlere göçü, zor işlerde boğaz tokluğuna çalışması gibi örnekler bize gurbet temasının ağırlığını hissettiriyor.
İlginç bir isme ev sahipliği yapan Kazmalama da kısa bir eser. Kıbrıs olaylarının güncelliği başta olmak üzere yine sosyal konular (yoksulluk, yolsuzluk, siyaset) işleniyor.
Kazmalama'nın ardından gelen Yeryağ da çok farklı değil. Neden ayrı basılmasının gerektiğini sorgulatacak kadar içerik benzeşmesi mevcut. Kitaba isim ise Batman, Raman'da bulunan petrolden ilhamla verilmiş.


Karanlıga, boşluga, düştü düşecek, /Bir toprak, yeryüzüne bir tek otla tutunmakta. 








16 Haziran 2025 Pazartesi

Kreator - Pleasure to Kill (1986)

Klasik thrash gruplarının kendine has bir renk tonu vardır. Bir Slayer daha saf ve berrak tarafındadır türün. Bir de Kreator olsa gerek. Vokalin  gitarın tonlaması hafiften bir özgünlük sergiliyor ki vokal burnumu kaşındırıyor bazen. Bu albüm belki de en sevilen yapıtları olabilir. Duraksız şekilde dinleyeni dövüyor, hızlı ve agresif parçalardan oluşuyor. Albüm bu anlamda çok sıkı başlıyor. Sevdim. Albümü adını veren şarkıyla zirveye ulaşıyoruz. Konserlerin de gözdesi takip eden Riot of Violence ile çift zirve de derler de ben sıradan buldum bu parçayı yafu. Pestilence daha iyi değil mi ki ne?

8,0/10

14 Haziran 2025 Cumartesi

Machine Head - Burn My Eyes (1994)

 Gençliğimde kulak verdiğim kadarıyla hem de nu metal işlerine bulaşmama rağmen, tamam grup biraz daha farklı bir kulvarda ama büyük bir ama var, çok da ısınamamış ve tam bir ful albümünü dinlemeye gerek duymamıştım. Hala da durum değişmemiş. Enerjisi ve soundun rengiyle bir doksanlar nostaljisini çok güzel uyandırması bir yana, bestecilik tarafları çok güçlü değil. Kimileri vokale de ısınamadığını söylemekle birlikte bunun gibi nu-metal'e , thrash metal'e de dirsek atan gruuvi/modern metal örneği için çok da acayiplik sergilemiyor. İlk albüm sendromunu yaşadığı bir gerçek. Tarz oturup olgunlaşınca neler olmuş göz atmayı hak ediyor.

6,75/10

13 Haziran 2025 Cuma

Kalben - Eski Dünyanın Yangını (2022)

 Kalben'in itici bir tarafı var ki seveni kadar sevmeyenlerin de varlığına sebep oluyor. Ben de ısınamayanlar tarafındaydım. Kendi kendime nacizane şans veriyorum, ne haddimeyse. Tatilde dinledim böyle melankolik bir albümü. Hala tam olarak oturmayan bir şeyler olsa da, güneşin, kumun, rahatlamanın karanlık bir yüzü de olduğuna dair bir temsile cuk oturdu. Bu dördüncü albümde yer alan şarkılar  hit olmaktan çok uzak örnekler sergiliyor. Yine de kendi şahsına özel sözlerle birlikte özel bir yabancıllığa ve tam da bu itici sebeplerle iç gıcıklayan ve ilgi/merak uyandıran bir dürtüye sahipler. Şık düzenlemelerle, yaylılar! god damn mızıka!, bu aksiyom da besleniyor. Beni etkileyen parça ise en mütevazi olanlardan biri Kuşgözü oldu. Tatilde dinlerken çam ağaçlarının gölgesi düşen havuza ve kumlu sahilden ayın düştüğü Akdeniz'e yavaş yavaş giren kadın silüeti etrafında şekillenen bir klibi kafamda evirip çevirdim. 

6,75/10


12 Haziran 2025 Perşembe

Opeth - The Last Will and Testament (2024)

 Brütal vokaller de geri dönünce çok sevildi bu albüm. Ayrıca olabildiğince iddialı ve kompleks. Opeth bir turnusol haline gelmiş durumda. Müzikten anlarım diyen elitistleri, müziği keyif için dinleyen sıradan vatandaştan ayırmak için. Defalarca dinledim ve sindirmeye olanak vermeyecek çeşitlilikte ortaya saçılmış çok sayıda fikri duydum. Bir sanat eseri olarak bakabilirsiniz, icraya hayran olabilirsiniz, hissiyatı da sevebilirsiniz. Ama şiirde derler ya "eda"dan yoksunluk zirve yapmış. Progresif müziğin üst noktası denebilir. Böylece tümüyle takipten çıkarabilirim grubu, gönül rahatlığıyla.

6,50+/10

11 Haziran 2025 Çarşamba

Protomartyr - Formal Growth in the Desert (2023)

 Sadece  kapağı değil soundu da şık bir albüm. Yeni soluk post punk gruplarından Protomartyr'in altıncı uzunçaları. İlginizi çekecek anlar içermekte besteler. Ama hit olacak kadar güçlü de değiller. Değişik ve de çok da pembiş olmayan bir atmosfere perçinlenmişler. Her nedense dinlerken aklıma Pulp gibi ada grupları geldi ki aslında o kadar da benzemiyorlar. Bir olmamışlık, bitmemişlik duygusu, bir tatmin olamama sanki hakim şarkılara. Daha iyi geri bildirimleri olan önceki albümlerine kulak verme isteği uyandıracak kadar akıl kurcalayıcı. Solo esnasında gitarın tonu ve davulların sesi de keyif veren esanslar.

6,75+/10

10 Haziran 2025 Salı

Cemetery Skyline - Nordic Gothic (2024)

 Dark Tranquillity, Insomnium, Omnium Gatherum, Amorphis, Sentenced ve bir sürü projede yer almış dört güzel adam biraz HIM ve Rasmus ve biraz da bu adını verdiğim projelerden esinlenerek kolay dinlenir, melodik ama sankim azbiraz sığ gotik rock bir albüme ses vermiş. Ses olup seslenmiş ve yankısı da sahnede karşılık bulmuş. Synthler inanılmaz bir şekilde 80'leri hatırlatıyor, hafiflik katıyor müziğe. Şarkıların yarısı da belki birbirlerinden yeterlice uzaklaşamamış. Olsun bu gökkubbedeki sadayı sevdik.

7,0/10

9 Haziran 2025 Pazartesi

Candlemass - Epicus Doomicus Metallicus (1986)

 Doom metalin ağababası Black Sabbath derler ki daha diskografilerinde 70 ortalarına dahi ulaşamadım, amma epik heavy metal kulvarında doom metal türünde türün temelini sağlamlaştıran grup Candlemass olsa gerek. Şimdi şu albümü dinliyorum bir de 2010 ve 2020'lerdeki gruplara kulak veriyorum. Hemen hemen aynı sound. Bu albümde bu kadarını beklemiyordum, şaşırdım doğrusu. Yani ilk albümleri olmasına rağmen tam takım oturaklı tutarlı sağlam bir kayıt yapmışlar diyorum işin özü. Bundan dolayıdır ki en iyiler listesinde de hem grup hem de grubun bu ilk kayıtları en başta yer alır. Meraklısı için dinlenmeli nasihatında bir şeydir.

7,75-/10

Mong Tong - Tao Fire 道火 (2023)

 Müzikal tür isimlendirmelerin anlamsızlaştığı yerlerdeyiz. Plunderphonics, sound college, gamelan.. ben de bir şey ifade etmiyor. Tayvan'dan Çin ve İndonezya'ya doğru yerel duyarlılığın direkt aracı olan yoğun şekilde melodik ve işitsel alıntılara dayanan, saykedelik hazları uyaran elektronik tabanlı orta tempo bir kayıt diyeyim, siz öyle anlayın. Bazı bestelerin kültürel olarak bize yabancı diyarların kapısını açan bir maceraya , tehlikesiz ve renkli bir maceraya kapı araladığı doğrudur. Beatlerin ve vurmalıların ses çeşitliliği ve ritimler deneyselliğin nesneleri. Yine de gürültüye bulaşmamayı başarıyorlar bir şekilde. Albümün ikinci yarısında biraz da alışınca tekrarlar dikkat çekmeye başlıyor, olumsuz anlamda. Şahsen itici bulduğum bir kaç parça ile de ortalama biraz düşmüş oluyor. Geneli iyidir.

6,75+/10

8 Haziran 2025 Pazar

Katatonia - Sky Void of Stars (2023)

 Bu seneki Headbangers Weekend'e devasa kadrosu sebebiyle yetişebilmek mümkün değil. İşimiz gücümüz var, saatlerce müzik dinleyemiyoruz. Bu noktada uzun süre önce dinlemeyi üzülerek bıraktığım Katatonia'ya son yapıtları vasıtasıyla geri dönüyorum. Modern sound ile birleşen progresif bestelerine katlanamamıştım çünkim o zamanlar. Bıraktığım yerden çok da uzağa gitmemişler. Lakin ah o özlem yok mu, albümün ilk yarısında grubun sesi ve tonlamaları çok etkileyici bir nostalji yarattı bünyede. Bir müddet sonra ise , genelde albümün diğer yarısında, yine kendi kendine mırıldanır ,  dağınık güzergahlarıyla, içe içe okunan tarzı ile  sıkıntılar doğmadı değil. Bazı bazı gotik duygusallıktaki nakaratların varlığı ve sıklığı  albümün değerini yükseltse de ben yine kızdım, aşağı doğru itikliyorum efendim.

6,75+/10

Arcane Sezon # 2 - Oats Studios - Star Trek: Picard Sezon # 2 - Brooklyn Nine-Nine Sezon #2 - After Life Sezon #2

 Bağımsız Oats stüdyolarının kısa bilim kurgu filmlerinin koleksiyonu netflixde. Yeterli ve hak ettiği dinleyici kitlesine ulaşmayı bekliyor. 10 filmden bazıları misal mutfak sahnesinde geçen  absürt ve iğrenç dolayısıyla rezillik ekseninde deneyselci bir tarzı takip ediyor.  Abd başkanı olduğu bölüm de farklı değil. Amma bazıları da uzun süreli bir sinema yada dizi fragmanı tadında. Nerde devamı diyorsunuz, nerede. Hem görselliği hem senaryonun işleyişi ile.

Bundan sonrası nedense 2. sezonlara denk geldi. Arcane'ın yeni sezonu aynı zamanda en yenisi. Farklı tarzlar arasında geçiş de içeren görsellik  arşa çıkmış durumda. Bundan sonra başka herhangi bir anime eksik kalacaktır. Lakin konu iyice dağılıyor ve aynı zamanda derinleşiyor. Paralel evrenler bir yana. Kim kime niye düşman? Büyü teknolojisi ve o core tam olarak nedir? Bir sürü soru ve yarım yamalak cevap var. Yine de ana hikaye bir şekilde sonlanıyor. Sempati yaratacak karakter eksikliği sebebiyle çok da uzatmasalar iyi olur. Lakin bu rating ve olumlu puanlar, senaryodaki boşluklar, hep buna engel işte. Sihirli kürem devamı gelir diyor.

Komedi sit-com yokluğunda Brooklyn Nine-Nine yine de kendini izletiyor. Karakterlerin sevimsizliğinden daha önce bahsetmiştim. Ama komedinin absürd tarafında yer aldıklarını yeni idrak ediyorum. O yüzden her zaman bi rezerv noktası aktif olacak tarafımda. Bu sezonu izleyeli çok oldu, izlenim hissiyat noktasında ilk sezona göre biraz daha olgunlaşmış olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca hikayede radikal değişikliklerden de kaçınmaması iyi bir şey. Amirlerinin terfisinde olduğu gibi. Böylelikle üçüncü sezona bağlanıyoruz zaten.

After Life'ın ilk sezonunda karakteri mental açıdan iyiye doğru rol alırken bırakmıştık. Maalesef bu sezonda kendi kendini tekrara giriyor. İlerleyen bölümlerde ise tezat bir şekilde Tony namlı depresif karakterin çevresindeki insanlara iyilikler yapması yani insani ilişkilerini düzeltmesi bize de olumlu yansıyor. Babasının kötüye giden durumu ona bu açıdan dayanak bile olabiliyor. Etkileşim kurabileceğiniz ilginç bir çalışma. 

Picard Picard Picard... Bilim kurguda psikolojik dramanın pek de sevilmeyeceğini en başta Uzay Yolu'nun ünlü karakteri Riker'a da hayat veren dizinin yönetmeni bilmeliydi. Konu zamanda geri dönüşlü, bol woke'lu ve yine itici yan roller destekli. Bununla birlikte sürprizler de içeren çetrefilli entrikalı gelli gitli senaryo temeli kurtarıyor. Ve Q... En az anlaşılan, en sempatik ve hakaret üzerine hakaret işiten tanrımız. Seni seviyoruz. 

2 Haziran 2025 Pazartesi

Miles Davis - Tutu (1986)

 Miles Davis'in kötü kayıtlarından biri addedilir. Halbuki kapağı kuul ötesiymiş. Trompeti başrolde çılgın nağmelerin esiri olmadığı için olsa gerek beğenilmez. Kendini geriye çekmiş ve aheste bir atmosferin parçası, grubun parçası olarak faaliyet gösteriyor burada. Grup ne yapıyor? 80'lerin dizi jenerikleri olur ya o tarz bir müzik. Füzyon gitar tonları, bazı ritimler yarı funk, programlanmış bateri, cıkı cıkı çısı çısı. Yormayan kolay dinlenir seyri sevdim. Bu demek değil ki akışta tutukluk, soundda ucuzluk yer almıyor. Zaten türün benzerleri içinde bile zayıf sıfatlanır. Bence biraz haksızlık etmişler. Hiddetleri Davis'in geçmişindendir.

6,75/10

31 Mayıs 2025 Cumartesi

Antimatter - Lights Out (2003)

 Anathema ardılı gruptan beklentim çok yüksekti ki yıllar önce ilk ve 6 nolu albümlerini dindediğimde de gayet memnun idim. Demek ki yaşlandıkça daha düzadam oluyoruz, böyle titremeli dramatik şeyler aşırı gelmeye başlıyor bünyeye. Sodom felan dinleyesim geliyor daha bu dönerken kulağımda.  2 numaralı bu kayıt ilkindeki elektonik öğelerden de  büyük ölçüde sıyrılmış. Ağır temposu, akustik yapısı, kadın vokal katkısı, fısıltılı konuşmalı sayıklamaları atmosferi devam ediyor, amma sıkıcı yafu. Biraz şaşırmak istiyoruz, nafile...

6,75-/10

28 Mayıs 2025 Çarşamba

Ari Çokona - 20. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya'daki Rum Yerleşimleri

 Çok önemli bir duygusal  ihtiyacı gideren eser. Sonuçta yıllardır yaşadıkları ata diyarını terk etmek, terk etmek zorunda kalmak kolay kabul edilebilir bir şey değil. Kafkasya'dan, Kırım'dan, Balkanlar'dan Anadolu'ya da olabilir rota, insanların özünde birbirinden hiç de farklı olmadığını unutuyoruz bazen. Eserde Rumların yerleştikleri  köy ve kasaba isimleri geçiriliyor, kiliseler, okullar ve kültürel yapılar anılıyor. Osmanlı, kilise ve Yunanistan'daki göçmen dernekleri kaynaklarından faydalanılmış. Trabzon çevresi (eski Pontos), İstanbul çevresi ve Trakya, İzmir ve çevresi ve Kapadokya Rumların yoğunlaştığı bölgeler. Ama kültürel olarak bir yekparelikten bahsetmek mümkün değil. Sadece Türkçe ve hatta Arapça konuşanlar değil Yunancanın da farklı lehçeleri etrafında şekillenen kültürler belki. İstanbulda meyhane işleten biri kendini Rum diye tanımlayıp Yunanlar ile benzeşmek istmediğini belirten bir demeç vermişti. Abartmamak kaydıyla böyle bir ayrım hakikaten var. Milliyetçi çevrelerin propagandaların ötesinde yazar bir tür yeniden Hellenizasyon ve kolonileşmeyi açıkça kabul ediyor. Bir yandan İslamlaşma ve Türkleşme de devam ederken Karadenizli Rumların batıya Samsun'a, Gümüşhane üzerinden Kars ve İç Anadolu'ya doğru köy köy kolonileşmeleri mesela. Aynı şekilde Türkleşmiş ve biraz da tenhalaşmış Ege bölgesinin Yunan yarımada ve adalarından tekrar göçe tabi tutulması ve Osmanlı'nın son dönemlerinde kıyılarda yüzyıllar sonra tekrar çoğunluğu sağlaması da benzer bir örnek. Anadolu'nun Bizans'tan miras ortodoksların dil değiştirmeye daha yatkın olduklarını anlıyoruz. Kapadokya'nın Karamanları böyle tanımlanmakla birlikte Türkçe konuşan ortodokslar Anadolu'nun dört bir yanına dağılmış. Bununla birlikte İstanbul ve Karadeniz'de yerel Rumların diline daha sahip çıktığı görülüyor. Kitabın konusu olmasa bile müslüman olduktan sonra bile Rumca konuşan topluluklar bu coğrafyada hala mevcut. Ege'nin ortodoks ahalisi ise büyük oranda aslında Yunan zaten. İşte bunlar da benim bu eserden kazandıklarım. 

27 Mayıs 2025 Salı

Dark Tranquillity - Endtime Signals (2024)

 Grup iyice ehil olmuş, uslanmış. Sanki tüm albüm süper melodik ve clean vokal harmonileriyle süslenmiş baladlarla dolu. Yine de daha ilk saniyesinde beni heyecanlandırıyor. Zira Dark Tranquillity biçi gibi bir şeyim artık afedersiniz. Objektif olmak gerekirse en güçlü albümü değil ama bazı damar nakaratlar da en iyilerinden. Biz böyle ihtiyar, onlar ihtiyar ben ihtiyar anlaşırız böyle.

7,50+/10

25 Mayıs 2025 Pazar

Kemal Tahir - Sağırdere

 Kemal Tahir'in acımasız ve sansürsüz gerçekçiliğini severim, bu toprakların çirkin yüzünü göstermekten de imtina etmez. Bu ilk romanında da bunun izlerini sürebiliyoruz. Sinema terimleri ile hayattan bir kesit tarzında, hikaye örüntüsü bir sonuca bağlanmıyor çünkü, bir yetişkinliğe geçiş metni. Edebi olarak da tam anlamıyla bir köylü romanı. Romanın ilk yarısı Çankırı kırsalında yarenlik gibi geleneklerin devam ettiği bir köyde 15 yaşlarındaki Vahit ve Mustafa adındaki gençlerin etrafında şekilleniyor. Tüm gençler gibi horozlanıyorlar, kızlara hava atma derdindeler ve sevip karşılık göremedikleri kızlar var. Topal dedikleri köyün hırsızı, esrarcısı olumsuz bir figür ile arkadaşlık ederken, köyün tek okumuşu ve aydınlanmanın simgesi Mustafa'nın abisinin de gölgesini üzerlerinde hissediyorlar. Yazarın ustalığı burada ortaya çıkıyor. İyi-kötü yargısını bize dikte ettirmiyor, rol modellerde de metinde zorla kendini kabul ettirme derdinde değil. Ancak diyaloglarda geçen konuşmalar, sadece dilbilimsel değil cehaletin mantığı bağlamında da, arkaik bir dönemden kalmış gibi okuyucunun önüne zorluk seriyor. Bu iki karakterin sevdikleri kuma olarak başkalarına verildiğinde Ankara'ya gurbete çalışmaya gitmekten başka geçer bir yol yok. Böylelikle romanın diğer yarısı başlıyor. Okur yazar dahi olmayan Mustafa, dini kullanan veya arkadan kuyusunu kazmaya çalışan hemşerilerinin oyunlarına karşı ustabaşından aldığı destekle üreterek emeğiyle taş ustası olur ve işlerin azaldığı kış sezonunda elleri eşya hediye ile dolu köyüne geri döner.  Roman özellikle ilk yarısında bize uzak bir dünyanın gerksiz ayrıntıları ile başarılı bir izlenim bırakmıyor gibi görünüyor ilk başlarda. Ama en ufak bir karakterin dahi ustalıkla işlenmesi, Anadolu'yu kasıp kavuran cehaletin boyutları, incelikle işlenip kabalığa düşmeyen mesajı gibi sebepler okumayı akılda kalıcı bir deneyime dönüştürüyor.

24 Mayıs 2025 Cumartesi

Viagra Boys - Cave World (2022)

 Cins bir albüm bu. Dans ritimleri hakim olmasına rağmen vokal çatallı - hırıltılı ve çığırgan. Ecnebiler sözlerine de bakıp esprili  felan derler. Çok eğlenceliymiş. Belki bestelerin sesine de yansımıştır bir iki yerde. Vokale alaycı tavrın oturduğu nettir lakin. Müzikteki saksafon ve synthin soundu zenginleştirmesi iyi, vokal ise üstlendiği binbir karaktere rağmen bence itici bir etkide bulunuyor. Arada kaldığım LMFAO rock grubunun enerjisini sevdiğim için bir tık olumlu yaklaşacağım. Dinleyici de sevenler-sevmeyenler diye papatya yaprakları gibi ikiye bölünmüş. Kitleyi bu kadar bölecek kudrete sahip gruplar da popülerleşip öne çıkıyor. 

7,0-/10

23 Mayıs 2025 Cuma

Armin van Buuren - Anthems: Ultimate Singles Collected (2014, Best of)

 Tam bir 2000'ler soundu. Popülerleşen trance dans musikisi. Önde gelen dijeylerden Armin van Buuren tekli sürülmüş parçalarını bir araya getiriyor. O da Hollandalı. Her Hollandalı teknocu doğar! İşin ilginci kulağım her türlü müziğe açık olmasına rağmen buradaki şarkıların çoğu bana yabancı geldi. Yine de her nasıl oluyorsa çeşitliliği yakalamış albüm boyunca bir nebze. Eh, 15 sene değişiklik için makul bir süre. Kadın vokalleri de konuk etmiş bazı parçalara ki Sophie Ellis Bextor farkı hemen yansıyor. Çok sıkıcı parçalar da yer bulmuş. Keman bile var yafu. 20 şarkıyı kronolojik bir sıraya koyduğunuzda ilk parçaların daha tekno ritimlerine sahip olduğunu, sonradan ise biraz deneme yanılma yoluyla sıradan trance'a evrildiğini gözlemek mümkün. Evet, çok da şey etmemek lazım, sığ bir müzik bu neticede. Doksanların elektronik müziğinden fersah fersah ötede olsa bile üçte bir oranda eğlencelik bir şeyler bulunabilir. Bu arada ilk parçalarından biri olan Communication tatlıymış, yane bayağı bayağı nostaljik lezzetteymiş.

6,50--/10


21 Mayıs 2025 Çarşamba

Frederic Chopin - Mazurkas (Complete) Vol. 1 (İdil Biret 1990)

 İdil Biret ülkemizin önde gelen piyano sanatçılarından ve kayıtlı külliyatı da çok geniş. İki CD olarak kaydettiği Chopin'in Mazurkalarından ilkidir bu. Piyanoyu kemana tercih ederim ve Chopin'i de severim. Halk da sevmiş zamanında, dinleyicisiyle buluşabilmiş bestecilerden biri. Sadece kulağa geldiği kadar , idrak edebildiğim kadar anlıyorum klasik müzikten. Ben sevdim bu kaydı. Ara ara melodilerde bir bilinçli kekemelik, aksaklık hali sezinledim olsa gerek bestecidendir. Kendi değerlerimize de ilgi alaka göstermek lazım bir yandan da.

7,25/10

18 Mayıs 2025 Pazar

1349 - Beyond the Apocalypse (2004)

 Ulen, kesin iptal olur diye beklediğim ve sonunda biletini aldığım konser ertesi gün iptal oldu. Len len len! Neyse, gruba haksızlık edildiği görüşüm değişmiyor. Frost'un davulları diyorum halen. İlk albümüne göre beste açısından ileri bir adım, sonraki albüm ise zaten baş yapıtı ilan edilmiş, onun gölgesinden çıkamıyor. Albümün girizgahı çok sağlam, kanca pelesenk nakaratlar, ritimler coş kop coş. 4. şarkı Necro.. zaten davullar gümbürdesin, düğün alayı bizimdir hey hey. Bir iki sonra dalgalanmaya başlıyor. Bu kadar yüksek enerjili parçalar gereksiz uzamaya başlıyor, ya da tekrar eden formüllere çabuk alışıyoruz. Kapanış ise alışagelinenin dışına çıkmasıyla farklı yerde duruyor. 

7,50/10

Arkeo Atlas #2025 - Kurgu #6 (2011) - Aç Yazı #6-#7

 Derginin senelik sayısı ısrarla yayınına devam ediyor ve biz de ısrarla takip ediyoruz. Biraz ülke dışına çıkmaları gerektiğini düşünüyordum zaten. Bu doğrultuda Kafkaslara doğru bir yönelim var. Var da ya Kafkasların gün ışığuna çıkarılan tarihi zayıf ya da buradaki kapsam. Rusya sınırları içinde kalan topraklar namına eksiklik var. Ayrıca Kafkas halklarını geçtik, ön Hint-Avrupalıların da hipotetik yurdu olarak son güncel değerlendirmeler ışığında etno arkeoloji veya sosyolojik detaylar da zenginlik katabilirdi. Halaf-Ubeyd analizi ise benim açımdan öğreticiydi. Kafkasları derinleştirmeyeceklerse yeni rota Balkanlar olmalı.


Günümüz dergilerin dosya konuları çok cılız, dosyamsı , yarı-dosya sıfatını hak ediyor. Ayrıca dosyası yapılmamış ne kaldı ki geriye? İkinci Yeni ise üzerine çokça yazılan bir milli akımımız. Kökü etkisi yurtdışında olsa da. Ankara kökenli Kurgu dergisi de bu konu üzerine gerçekten de takdire şayan bir dosya dergisi hazırlamış. O kadar geniş ki, ikinci yenicilere hakaret eden, küfür eden, faşist ilan eden de eksik değil. O şairlerin şiirlerinin bugün hangi kitle tarafından bayrak yapıldığı göz önünde bulundurulunca tabi biraz da egoizme bulanmış bu tarz eleştirilerin boşa düştüğünü görebiliyoruz. Özellikle akımın 1950 öykücülüğü üzerine etkisini okumak çok bilgilendiriciydi, notlarımı aldım. Sayı dosya konusundan ibaret olmamakla birlikte anlamlı kılan bu. Kütüphanelerde de ilgilileri için yer açılmalı.

Aç Yazı 6. sayısında Turgut Uyar hakkında Ahmet Soysal'ın, Armağan Ekici'nin,Ufuk Üsterman'ın, Emrah Yolcu'nun yazılarına ev sahipliği yapıyor. Dergi kapsamına göre cılız tabi, dosya bile denemez. Turgut Uyar'ın burada alıntı bir kaç mısrası bile beni heyecanlandırmaya yetiyor. Cevat Çapan şiiri yine güzel ve naif. Emrah Yolcu'nun mitik şiirleri de ilgi çekici. Ancak derginin hacimsel kısmını düzyazı metinler oluşturuyor. Paul Celan, Georges Didi-Huberman ve Meister Eckhart tarafından kaleme alınan metinler bunlar.

Aç Yazı'nın 7. sayısı dantel işlemelerini hatırlatan girift bir kapağa sahip. Antonin Artaud dosyası diyebiliriz sanırım. Hayatını sona erdiren, akıl hastanesinde kalmış, hiddetiyle çirkin gerçekçiliğiyle yazan bir sanatçı imiş. Dergide hakkında yazılanlar, onun yazdığı şiirler ve metinler, oyun fragmanı sayfaların çoğunu kapsıyor. Dergi kapağı ile yaman çelişki. Bu sanatçıyı sevenler için ilgi çekici olabilir.