15 Temmuz 2025 Salı
Sun Kil Moon - April (2008)
13 Temmuz 2025 Pazar
Ataol Behramoğlu - Bir Gün Mutlaka
Şairin ilk dönemlerinde yazılmış 25-30 kadar şiirini bir araya getiren kitabın bu baskısı ayn zamanda daha önce ayrı yayınlanmış Bir Ermeni General ismindeki yapıtını da içermekte. Toplumcu ve romantik bir tarzı Garip ekseninde bir araya getiren çizgisinin imgelerden beslendiğini söylemek pek mümkün değil.
kalbim! / sen yoksun. /sen tökezleyen bir şarkısın/ köpüre köpüre akan/ acıyla ve hüzünle beslenen/ bir ırmaksın.
Pek çok bestelenip yorumlanan ünlü dizeler, bir çok şiirinin nakarat yapısıyla bestelenmeye hazır üretilidğine dair kanılar biriktiriyor.
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben cekip giderim bir nehir akıp gider
***
Benim annem güzel annem beni koyver
Sağ yanımda bir sızı var, sol yanımda yandım aman altıpatlar
Bu dert beni verem eder
12 Temmuz 2025 Cumartesi
David Bowie - The Man Who Sold the World (1970)
8,0/10
11 Temmuz 2025 Cuma
Savatage - Edge of Thorns (1993)
7,75-/10
10 Temmuz 2025 Perşembe
Önder Focan - Aubergine / Patlıcan (2022)
Emektar caz müzisyeni Önder Focan'ın bu albümü hiç bilmem nedendir, bayağı ses getirmiş ve hatta mahalle plakçımızda dahi yerini bulmuş. Şirin konsepti notalara yansımış ve hafif dinlemeli , patlıcan tarifli yemeklerin kokusunun sindiği bir iş ortaya çıkmış. Karnıyarık'ta oryantal, Melanzane Alla Parmigiani'de İtalyan, Musakka'da Ege zeybek nağmeleri dinletiyi renklendirmekte. Gitarist sanatçı bestelerde diğer müzisyenlerin icrası için geniş bir alan açmış ve ekibi müziğin ayrılmaz bir parçası olarak çok kaliteli icralara imza atıyor. Sonuçta ruhu besleyen, aydınlık bir deneyim fırsatı sunuyor dinleyene. Bir de patlıcanı dinlemek lazım.
7,75-/10
9 Temmuz 2025 Çarşamba
Old Man's Child - In Defiance of Existence (2003)
8 Temmuz 2025 Salı
Forest Swords - Bolted (2023)
7,75/10
7 Temmuz 2025 Pazartesi
Headbanger's Weekend 2025 heavy metal pikniği
İlk gün Episode XIII ile açılışı yaptım. İlk albümünü bildiğim ve sevdiğim ama arkasını kaçırdığım grup güneşe karşı black metal icra etmeye çalıştı. Davullar gümbürdemedi, hissiyat manasında enerjileri, rahatlıkları kafi gelse de sounddan destek alamadılar. Çünkü küçük sahnenin kurbanıydılar. Manowar'a kadar gruplar bu sahneyi kullandı ki burada açılışı yapan Yaşru'yu dinlememiş bulundum. Arkasından da üç vokaliyle Pentagram geldi. Lakin seslerini pek duyuramadılar ve seyirci bayağı bir müddet olaya giremedi. Murat İlkan'ı ve dönemi aslında Pentagram'ı Pentagram yapan şey ve benim için duygusal anlardı. Hem de yorumlanmaktan eskitilen ve bu yüzden hiç hazzetmediğim Uzun İnce .. bile , Ogün'e rağmen gözlerimi yaşarttı. Bir de tabi gençliğim geldi aklıma her nedense... Sonrasında Candlemass ne yaptılar, ne çevirdiler bilmiyorum ama küçük sahnenin tüm olumsuzluklarını yenebilen dev bir sesle gündemi baştan yazdılar. Adanmış ve nispeten fazla sayıda dinleyicisi beni şaşırttı. Vokali de Marcolin sandım bu kıt bilgimle. Bu vesileyle festivaldeki her grubun çok profesyonel ve çok rahat performans gösterdiğini söylemek lazım ama teknik yetersizlikleri yenebilenler ayrıca devleşti. Günün sonunda Manowar için ana sahnedeydim ve şok: sahne alçak, ön tarafta neler döndüğünü göremiyoruz. Manowar mesele değil de Machine Head ve Bleed from Within konser verirken pek anlayamadık yani. Manowar yaşına göre sıkı bir konser verdi ama ses gerçekten kötüydü, baktım insanlar eğleniyor, sorun bende sandım ve keyif alamadım. Bir müddet mola verip geri döndüğümde düzelmişti ama bu sefer ben kopmuştum. Bilginiz olsun, seneye aynı yerde buluşursak, bir sıkıyönetim, rejim değişikliği, yasak felan gelmezse büyük sahnenin orta sağ cephesinde ses daha iyi geliyor, her ne kadar gölge sola, güneş sağa vursa da. 11-11,30 arası erken kaçma modunu Manowarı terk-i diyar yaparak başlattım. Cuma yorgunluğu diye bir şey var yafu.
Ertesi günün açılışını büyük sahnede Soen'e yetişerek yaptım ki enerjim hayli düşüktü. Bahsettiğim sahnenin solunda, yere konuşlanan kuşlardan biriydim. Soen ve Leprous gibi türler arası geçişkenliği ayarında tutan grupları dinleyebiliyorum ama ürkekçe. Güzel çaldılar. Sails of Serenity, Hatemotion ve Sovak kaçan fırsatlar olarak sıralandı. Arkasından tüm enerjisiyle küçük sahnede hardkorcu Pickpocket arzı endam eyledi. Enerji çok iyiydi ama vokal başta olmak üzere aksaklıklar hissediliyordu. Ve benim de bel ağrım tutunca geri kalan performansları oturarak, yaslanarak, acı çekip odaklanamayarak geçirdim. Bu kadar sert müzik yapılan bir yerde de katlanır kamp sandalyeleriyle gelmiş keyif pelesenkleri bana ilham oldu, getiremesem bile yanımda bir minder taşıyacağım bir dahakine. Kitlenin hatırı sayılır bir kısmı çimlerde, yapay veya asıl, oturarak, kimileri örtüleri ile birlikte bayağı piknik modundaydı. Organizatörler sesimizi duyun, çay, çekirdek ve karpuz servisi istiyoruz. Samimiyet güzel de böyle keyifler felan, benimkisi biraz zorunluluk oldu tabi, sahneye yakın yerlerde değil de arkalarda otursak, yuvarlansak daha iyi olur sanki. Oturunca da müzikten bir şey anlaşılmıyor, teyatro gibim bir şey. Neyse kim vardı sırada: heh Bleed from Within. Büyük bir grup değiller, İskoçya'da belki. Metalkor yapıyorlar. Ben de kaale almadım pek çoğunuz gibi. Herkesi iletişimleri, enerjileri, hiddetleri ve pozitif tavırlarıyla etkilemeyi başardılar. Küçük sahnede politik tavrıyla dikkat çeken ve Türkçe sözlerle coşturan Murder King seyircisini memnun etti. Agresif gidişat ana sahnede Machine Head ile perçinlendi. Vokali kalabalığı orkestra gibi yönetti. O an anlamak mümkün değil videolarda görüyorum, circle pit felan bayağı iyiymiş. Grup da neden daha önce buraya gelemedik ki diye memnuniyetlerini paylaştı. Koşa koşa küçük sahnede çok sevdiğim Dark Tranquillity'ye yetiştim. Barkovizyonu ve eski şarkılarıyla pefrormans iyiydi de genelde bir durgunluk vardı. Yeni şarkılarla dinleyiciden randıman almak mümkün değil. Lethe ile coştuk da öyle bir köşe bulmuşum ki, hem oturabiliyor hem ayaklanabiliyor, ayaktayken de bir direğe tutunabiliyorum. Ve kalabalık artık alana sığmayınca küçük sahnenin absürtlüğü sinyal vermeye başlıyor. Bu sahne alternatif bir sahne değil, daha küçük gruplara ayrılmış değil, burada konser veriyorlarken ana sahnede müzik de devam etmiyor. İki sahne birbiriyle paslaşıyor. Ana sahnedeki güruh ki bence sahnenin maksimum yarısından biraz fazlası dolabiliyordu , hurra küçüğe akıyor. Mola veren, yemeğe içmeye gidenler de sonrasında geliyor. Ne yapalım tavla mı atak? Müzik dinlemeye geldik. Küçük sahne ise büyüğün beşte biri felan. Organizasyon hem para kazanalım, Türkiye'de tutanları getirelim, hem diğer büyük nispeten bizim piyasamızda yeni grupları getirelim diye güzel bir kadroyu ayarlamış ta verili bu altyapıya göre çok ayarlamış. Altından kalkamadı, ertesi gün Katatonia'da patladı. Basit bir şeymiş gibi geçiştirmemek lazım. İzdiham çıkabilirdi. Neyse, son durak ana sahnede Kreator. Haksızlık etmeyeyim bu grubun albümlerini çok dinleyemedim, vokali de kendime göre yırtıcı buldum. Üzerine rahatsızlığım da artınca performanslarına yeterince kendimi veremedim. Etkileyici sahne resmi umarım başımıza dert olmaz, şarkı isimlerini de hatırlarsak :) Anlaşılıyor ki bugün böyle tepinmeli, zıplamalı gruplara ayrılmış. İnsanlar heder olsun felan. Gerçekten de bacağını çatlatan olmuş sanırım, geçmiş olsun. Dökülmedik kurt kalmamıştır inşallah.
Ertesi gün hazırlıklıydım, gündüz başka yerlere gidip dönüp Leprous'a yetişebiliyorum. Ağrıkesici ile ayaktayım. Yaşlıyım ve gençlerin bir kısmı gibi kendimi koyvermiyorum. Leprous da Soen gibi sevdiğim ama temkinli yaklaştığım bir grup. Şiir gibi çaldılar. Şarkıları benzer formüllere sahip. Bir yerde brütale bağlanıyorlar ve bunu en iyi Slave'de yapıyorlar. Grubun canlısı aslından daha iyi. Kaçırdıklarım ise Alkera, Sabhankra ve Pitch Black Process. Konser ve festivallerde yer alan yerli gruplar da artık istikrarı sağlamış olanlar. Küçük sahnede Cemetery Skyline ki yeni ama mazisi onyılları bulan müzisyenlerden kurulu biraz soft grup Leprous gibi kayıttan daha güzel bir icra eyliyorlar. Bilen de bayağı insan varmış. Güneşin alnında çalmaları ironikti. Ben de çayırda oturarak keyifle tecrübe ettim kendilerini efendim. Ana sahnede ise emektar Hypocrisy efsane yazıyordu. Vokal mimikleriyle konseri yönetti. Yırtıcı vokal pek sevmem dedim ama bu performans bir değişikti. Festivalin en iyilerindendi uzun lafın kısası. Ensiferum ise pozitif pozitif duygularla sarmaladı dinleyeni. Yine teknik sıkıntıları olsa da hoş idi, eğlenceli idi, dansa davetti. Ana sahnede ise çok sevdiğim, gençliğimin göz ağrılarından ve geçen sefer hastalığım sebebiyle konserlerini kaçırdığım İngiliz beyefendileri Paradise Lost yeraldılar. Hal tavır ve icra kimilerine donuk sönük gelebilir lakin beni fazlasıyla memnun etti. Kafalar, kollar sallandı, beden bir sola gitti bir sağa. Dolayısıyla Katatonia'ya geç kaldım. Zaten yeni işlerine soğuktum, alanın girişindeki üstü kapalı yolda bir yerde konuşlanıp zorla nefes alarak az çok dinleyebildim bir süre. Bir o kadar insanın alana giremeyip, girebilse de duramayıp ana sahnede beklediğini söylemiş miydim? Kalabalıktı sanki... Şarkı Listesi de so so so. Bazen sıkıcılığa varan takip etmesi zor bestelere sahip bu progresif işlerin neden bu kadar ülkemizde sevildiğini anlayamıyorum. Bu minvalde de ana sahnede Opeth büyük bir kalabalığa çaldı. Bundan etkilenip vokal Manowar'ı Metallica'yı ağzına sakız etti. Haklarını teslim etmek lazım, o brütal vokal nasıl çıkıyor anlamadım. Canlı performansları hakikaten de etkileyici, kayıtlarına nazaran. Normalde para verip konserlerine gitmeyeceğim bir dolu grubu dinleyip tecrübe etmek ve öğrenmek fırsatı açısından festivaller önemlidir. Son gün benim için her nedense ayrıca keyifli geçti (ağrı kesici) Dandik t-shirtim 4-5 kişinin ilgisine mazhar oldu, sağolsunlar selamlaştık. Güzeldi devamını istiyoruz ama Bosphorus'u da es geçmeyelim.
2 Temmuz 2025 Çarşamba
Spiritualized® - Everything Was Beautiful™ (2022)
6,75+/10
1 Temmuz 2025 Salı
Candlemass - King of the Grey Islands (2007)
7,50+/10
30 Haziran 2025 Pazartesi
Adnan Esenyel - Martin Heidegger : Varlığın Patikaları
Tedavi yani insanı Dasein'e, kendi asli yurdu Varlık'a yaklaştıracak şey özlü düşünme, varlığın dili ve özünde şiir olan sanattır. Modern insanın varoluşu Teknik tarafından tehdit hali içindedir. İnsan işlenebilir, denetlenebilir, düzenlenebilir, üretilebilir ve ikame edilebilir bir varolana dönüşmüştür. Tezat bir şekilde ise kendini yeryüzünün efendisi ilan eder. Heidegger Teknik'in kaçınılmaz olduğunu kabul eder. Önemli olan Teknik'in insanın Varlık ile bağlantısının kopardığını ve bunu gizlediğini ve hatta Varlık nosyonunu dahi unutturduğunu bilelim, idrak edelim. Felsefe, bilim idesi nin peşinden gittiği ölçüde teknik bir araç olarak, Varlıktan kendisini tümüyle koparır ve Varlığın açılımını sağlamak yerine sürekli olarak onun unutuluşuna hizmet eder durur. Felsefenin sanata yaklaştırılması belki de onu, teknik bir araç olmaktan kurtaracak olan en temel olanaklardan birisidir. Heidegger'e göre sanat eseri, hakikatin vuku bulduğu bir yer olarak Varlığa ilişkin bir tecrübe sunar. Heidegger, insanın var olma halinin özünde şiirsel, yani poetik olması gerektiğini düşünür, çünkü insan ona göre ancak bu şekilde Varlığın yakında durabilir. O halde insan Heidegger'e göre Varlığın yakınında teknolojik, bilimsel, rasyonel şekilde ikamet ediyor değildir, ancak şiirsel bir ikamet insanı Varlığın yakınına getirebilir. Bu bakımdan Varlığın dili de Düşünmesi de özünde şiirsel, yani poetiktir.
Heidegger, çağdaş insanlığın Varlığın unutuluşu dolayısıyla bir kriz içinde olduğunu düşünür, insanoğlu kendisine yabancı, yersiz yurtsuz , kökeninden kopmuş bir varoluşa sürüklenmiştir. Felsefe ise sanattan beslenen Varlığın dili vasıtasıyla özlü düşünme yöntemiyle insanlığı uyandırabilme potansiyeline sahiptir. Benim aşırıya kaçtığını baştan kabul ettiğim öznel yorumum ise Heidegger'in hissettirdiği, etrafında dönüp durduğu ama asla net söylemediği bir arayışa sahip olduğudur. O da kutsallık içinde yaşayan, bağıntının ötesinde birebir parçası da olduğu bir doğal ortamda yaşayan ilk insanların dünyası. Hani, avladığı geyik için ruhundan özür dileyen, atalarının mezarının üzerine evini kuran, hastalandığında bunu ruhlara, tanrılara, atalara yaptığı saygısızlığa yada doğa ile uyumu bozan bir aksiyona yoran insanların yaşadığı bir dönem. Belki de germenlerin kahramanlar çağı...
29 Haziran 2025 Pazar
Kreator - Terrible Certainty (1987)
7,0+/10
28 Haziran 2025 Cumartesi
China Mieville - Demir Konsey
27 Haziran 2025 Cuma
Machine Head - The Blackening (2007)
25 Haziran 2025 Çarşamba
Frederic Chopin - Mazurkas (Complete) Vol. 2 (İdil Biret 1991)
22 Haziran 2025 Pazar
Ensiferum - Victory Songs (2007)
8,50/10
21 Haziran 2025 Cumartesi
Sofia Kourtesis - Madres (2023)
Bu arada mis gibi, duru sular gibi berrak bir prodüksiyon.
Özeleştiri: elektronik diye şartlanınca anlamsız eğlence beklentisine şartlanıyorum. bu albümdeki çalışmalara bakınca işitsel olarak farklı hissiyatları uyandırmaya aracı deneyimlere imkan veren ama basitliğinden de ödün vermeyen bir anlayışın izlerini duyumsamak mümkün, hani yarım progresif gibi. latin müziğine karşı ihtiyatlı da yaklaştığım için albüme haksızlık ettiğime kani olaraktan azcık daha iyi davranmayı kendime görev biliyorum bıdı bıdı bıdı.
7,0/10
20 Haziran 2025 Cuma
Hypocrisy - The Arrival (2004)
7,0/10
18 Haziran 2025 Çarşamba
Candlemass - Nightfall (1987)
Beğendiğimi söylemiştim sanırım.
8,25+/10
Fazıl Hüsnü Dağlarca - Bütün Şiirleri 1 (Bölüm 4)
Dağlarca'nın Batı Acısı ismini verdiği yapıtı 1958 yılını taşıyor. Engin açıklıkları yansıtan şiirlerle örülü Akdeniz, Paris'in kültürel yaşamından ilhamla Kahvelerinde Saint Michel'in, ilginç adlandırmalara sahip Almanlar Makineleri Sever ile Roma Romulus Romus, Floransa'nın dile geldiği Bencil Din, epik İsa şiirini içeren Stromboli ve sadece doğulunun değil doğanın da karşısında kötülenen batı ile Batı Acısı isimli arabaşlıklar altında organize edilmiş kitap. Akdeniz şiirlerinde daha öncesinde tanık olduğumuz dehşet derekesine varan evren karşısındaki şaşkınlığın izlerini okuyoruz. Paris'te geçen mısralar bencil ve sömürgeci batı dünyasına karşı eleştirel tonlar içerir.
Yalnızlıgın su /Yalnızlıgın maviler /Denizle göklerle büyüksün şimdi.
Deniz susar /Balıkların sesini.
Peki neden üşütür hep /Bu agustos gecesinde /Karanlıgın büyüklügü?
Evler yükselmiş yükselmiş /Açılmış açılmış pencereler. /Daglara /Aydınlıklara karşı.
Mevlana'da Olmak alt başlığını taşıyan Gezi isimli yapıtı ışık teması etrafında somutlanıyor. Oldukça kısa, buna rağmen tekerleme benzeri tekrarlara fazlasıyla yaslanıyor. 1960'da ise alışagelmedik bir isme sahip Hoo'lar ile geri dönüyor. Bağarı, ayrılmış,yaslar uzunluğu diye tarif ediyor Hoo tabirini şair. Bireysel, ama diğer yandan kapalı anlatıma dayalı pastoral şiirler çok da tat vermiyor. Aynı yıl Menderes'in darbesine karşı gençliğin mücadelesinden esinle Özgürlük Alanı adını alan eseri kaleme alıyor. Şair gündemden beslendiği şiirlerin getirdiği içerik zenginliği ile kendine has bir yol tutturmuş.
Menderes'in vatan kurtuluşu için savaşım veren Cezayir'e karşı Fransızları desteklediği günlerde Cezayir Türküsü ismindeki 3-5 sayfadan ulaşan eseri ile yine gündemi yakalmıştır, şair.
Aylam:Uzay Çağında Olmak ise ismin işaret ettiği gibi o günlerde canlanan uzay yarışını temsil etmekte. Gökyüzüne uzanan bu yolculuk Fenikeliler'den başlayan bir serüvenin parçası ve imgeler yine naturalizmden, masallardan beslenebiliyor. İnsanoğlunun yıldızlara baktığı an ortaya çıkan hayal gücünin izleği duyumsatılıyor, okuyucuya.
Işte varlıgın deli kokularla anlam oldugu yerde /Bir çoban daha büyük bir çoban çagırır çırılçıplak,
Ama kavak dedikleriniz sallana sallana, /Ta yeşil, /Yer uzaması degil midir?
Türk Olmak 1963 tarihli yapıtın ismidir. Türk olmak çalışmak, karşı koymak ve yaşamak ile eşdeğer tutulur. Burada propaganda edilen şey iyi niyetlere, temennilere dayanmaktadır daha çok. Yoksulluk ile mücadele eden köylüler kentle de tanışmaya başlar.
Yedi Mehmetler en küçüğü 13 yaşında altı kardeşin, Kurtuluş Savaşı'nda savaşmaya gönüllü olup aynı mangada yaptıkları bir baskında şehit olmalarını anlatır epik bir destandır. İyidir de, hissiyatı geçirme babında.
Uzun Memet derler bana ahacık, /Sevmişim sevmişim uzamışım.
Ama bir yüregi vardı deli Memet'in, /Sen de kuyu, ben diyeyim magara. /Içinde çiçekler çiçekler çiçekler, /Dışında attıgı korkunç nara.N' olur insanın yarısı ölse, /Yarısı sonra ölse.
Çanakkale Destanı isimli eseri ile epik türünde şiirleri yayınlamaya devam eder, şair. Farklı olan nokta Erdede isimli gizemli bir karakterin anlatıcı olarak sık sık sözü almasıdır. Erdede'yi ulusun simgeleştirilmesi olarak okuyorum. Eserin sayfalarında tarihi açıklama ve belgeler de yer bulur. Ayrıca daha önceki uzun destanlarda olduğu gibi savaşta hikayeye dönüşen kahramanlar da anlatılır.
16 Haziran 2025 Pazartesi
Kreator - Pleasure to Kill (1986)
8,0/10
14 Haziran 2025 Cumartesi
Machine Head - Burn My Eyes (1994)
13 Haziran 2025 Cuma
Kalben - Eski Dünyanın Yangını (2022)
6,75/10
12 Haziran 2025 Perşembe
Opeth - The Last Will and Testament (2024)
6,50+/10
11 Haziran 2025 Çarşamba
Protomartyr - Formal Growth in the Desert (2023)
6,75+/10
10 Haziran 2025 Salı
Cemetery Skyline - Nordic Gothic (2024)
7,0/10
9 Haziran 2025 Pazartesi
Candlemass - Epicus Doomicus Metallicus (1986)
7,75-/10
Mong Tong - Tao Fire 道火 (2023)
6,75+/10
8 Haziran 2025 Pazar
Katatonia - Sky Void of Stars (2023)
6,75+/10
Arcane Sezon # 2 - Oats Studios - Star Trek: Picard Sezon # 2 - Brooklyn Nine-Nine Sezon #2 - After Life Sezon #2
Komedi sit-com yokluğunda Brooklyn Nine-Nine yine de kendini izletiyor. Karakterlerin sevimsizliğinden daha önce bahsetmiştim. Ama komedinin absürd tarafında yer aldıklarını yeni idrak ediyorum. O yüzden her zaman bi rezerv noktası aktif olacak tarafımda. Bu sezonu izleyeli çok oldu, izlenim hissiyat noktasında ilk sezona göre biraz daha olgunlaşmış olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca hikayede radikal değişikliklerden de kaçınmaması iyi bir şey. Amirlerinin terfisinde olduğu gibi. Böylelikle üçüncü sezona bağlanıyoruz zaten.
After Life'ın ilk sezonunda karakteri mental açıdan iyiye doğru rol alırken bırakmıştık. Maalesef bu sezonda kendi kendini tekrara giriyor. İlerleyen bölümlerde ise tezat bir şekilde Tony namlı depresif karakterin çevresindeki insanlara iyilikler yapması yani insani ilişkilerini düzeltmesi bize de olumlu yansıyor. Babasının kötüye giden durumu ona bu açıdan dayanak bile olabiliyor. Etkileşim kurabileceğiniz ilginç bir çalışma.Picard Picard Picard... Bilim kurguda psikolojik dramanın pek de sevilmeyeceğini en başta Uzay Yolu'nun ünlü karakteri Riker'a da hayat veren dizinin yönetmeni bilmeliydi. Konu zamanda geri dönüşlü, bol woke'lu ve yine itici yan roller destekli. Bununla birlikte sürprizler de içeren çetrefilli entrikalı gelli gitli senaryo temeli kurtarıyor. Ve Q... En az anlaşılan, en sempatik ve hakaret üzerine hakaret işiten tanrımız. Seni seviyoruz.
2 Haziran 2025 Pazartesi
Miles Davis - Tutu (1986)
31 Mayıs 2025 Cumartesi
Antimatter - Lights Out (2003)
6,75-/10
28 Mayıs 2025 Çarşamba
Ari Çokona - 20. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya'daki Rum Yerleşimleri
27 Mayıs 2025 Salı
Dark Tranquillity - Endtime Signals (2024)
25 Mayıs 2025 Pazar
Kemal Tahir - Sağırdere
24 Mayıs 2025 Cumartesi
Viagra Boys - Cave World (2022)
7,0-/10
23 Mayıs 2025 Cuma
Armin van Buuren - Anthems: Ultimate Singles Collected (2014, Best of)
6,50--/10
21 Mayıs 2025 Çarşamba
Frederic Chopin - Mazurkas (Complete) Vol. 1 (İdil Biret 1990)
18 Mayıs 2025 Pazar
1349 - Beyond the Apocalypse (2004)
7,50/10
Arkeo Atlas #2025 - Kurgu #6 (2011) - Aç Yazı #6-#7
Aç Yazı'nın 7. sayısı dantel işlemelerini hatırlatan girift bir kapağa sahip. Antonin Artaud dosyası diyebiliriz sanırım. Hayatını sona erdiren, akıl hastanesinde kalmış, hiddetiyle çirkin gerçekçiliğiyle yazan bir sanatçı imiş. Dergide hakkında yazılanlar, onun yazdığı şiirler ve metinler, oyun fragmanı sayfaların çoğunu kapsıyor. Dergi kapağı ile yaman çelişki. Bu sanatçıyı sevenler için ilgi çekici olabilir.