4 Aralık 2025 Perşembe

Crippled Black Phoenix - Banefyre (2022)

 Grubu bir önceki albümde tanımıştım, geç tanıdığıma da hayıflanmıştım, pek çok benzer ama farklı alt türe dokunan epik ve duygulu bir gotik post rock/post metal yapıyorlardı. Her nedense bu albümde aynı heyecanı yakalayamadım. Bu demek değil ki Ghostland gibi viking havası taşıyan bir destan bizi sallamadı. Özellikle kadın vokalin artışa geçmesiyle daha önce olumluluk olarak bahsettiğim çeşitliliğin de yönü döndü, albümün uzun süresinin de (bir buçuk saatten fazla for seyk!) etkisiyle dağınıklığa dönüştüğünü söylemek mümkün. Bazı parçaların kısa kesilmesi ise elzem olmuş. Bu sefer albümün hatırlattığı diğer grupların ismini saymayacağım. Ama hala bariz şekilde buradalar. Albüm kapağı temayı da işaret eder şekilde pek bir şıklar.

7,50/10

3 Aralık 2025 Çarşamba

The Meads of Asphodel - Exhuming the Grave of Yeshua (2003)

 Grup bu ikinci albümünde de şaşırtmaya devam etmiş. Alışkanlıktan black metal dense gerek, avant-garde metal çünkü yaptıkları iş. Metal kısmı hala (ilk albümle kıyasla)  teneke tukata ilkelliğinde. Ani geçişler sarsmayıcı değil. Aniden akustik gitarın yönettiği melodiler ve arkasından orman hızar ekibi, hani bunlar şaşırtıcı değil. Ama elektronik polka ritimleri girerse araya bak bu biraz garip. Ucuz synth eşliğinde Yahudi ve Arap melodilerini kanıksadık zaten. Yine de On Graven Images'deki oryantal trip hop tekno ambiyans gibi bir havalar nakledilirse kendimizi tutamayıp ağzımızı açabiliriz. Bir nevi Thy Catafalque'ın büyük babası.

7,50+/10

2 Aralık 2025 Salı

KÖFN - POPSTAR (2023)

 İsmi sept manasına denk eden ikilinin dağılmadan önceki bu son kaydı üçüncü albümleriymiş. Bi Tek Ben Anlarım namlı hitini içerir. İkilinin müzikal eğilimleri elektropop ve nağmeli akustikli pop olarak ete kemiğe bürünüyor. Denge başarıyla kurulmuş ve ayrılmaz bir bütün olmuş. Lakin sound o kadar-bu kadar ortalama beğenilere hitap ediyor ki, illaki dinleyicinin kulağında yer ediyor. Zararsız, sound ve söz ve beste, macera yok, pamuk şeker gibi. Dışı sert içi yumuşak elma şekeri hiç değil. Synth tonları da yeniden icat değil. Şarkıları çok dinlemeye de gelmiyor, albümü üç kere dinleyin, tüm parçalar bir oluyor. Hoş, yalın ama sığ meodileri efektlerle süslemek güzel iş. Yıldız Tilbe'li versiyon ise rezalet. Özetle yine de bir şeytan tüyü var ikilide demek mümkün. Bu toprakların popüler müzik tarihinde yer alıp almayacaklarını ise zaman gösterecek. İddialılar bir yere kadar. İddialılarmış, geçmiş zaman.

5,75/10

1 Aralık 2025 Pazartesi

Arif Damar - Günden Güne

 Ben, bu yürekte duramam.

Toplumcu şair Arif Damar'ın gençlik döneminde kaleme aldığı dergilerde yer bulmuş ilk şiirlerinin derlemesi sayılabilir bu ilk eseri. 2. Dünya Savaşı ve hemen ertesi vakitler konuya damgasını vurmuş. Faşizmin işgaline karşı direnen partizanlar ve onların ülkede mücadelesini paylaşan şair çoğu zaman Nazım Hikmet'in gölgesinde kalmakta.

Mısralarımın siperinde de 
düşmana karşı 
yanyana 
        ve omuz omuzayız.
 

Heyecan ve duygu boyutunda değil ama poetik açıdan çoğu kez düzyazıdan ayrı bir yerde konumlanmakta zorlanıyor şiirleri. 

Onsekiz Mayıs Perşembe günü, / Tophane Rıhtım iskelesinde/  dokunsalar aglayacaktım. 

Şiirlerin teması sadece sosyalizm mücadelesi değil Ege'de çocukluk, Kars'ta Erzurum'da  askerlik ve aşk da kaleminin misafiri. Ancak eksendeki mücadelenin çevresinde bir öğe olabiliyorlar ancak.



Öyle seveceksin ki, 
 koskocaman dünyada tek başına kalınca 
 sevdiklerin seni yalnız bırakmasm ... 
 Gün ışığı parmaklığı söküp atsın. 
 taş duvarlar, 
 ha var ha yok ... 














27 Kasım 2025 Perşembe

Vüs'at O. Bener - Dost / Yaşamasız

 İsmi çok da öne çıkmayan , bununla birlikte 50'li yıllardan beri Türk öykücülüğünde kendine yer edinmiş bir isim Vüs'at O. Bener. İsmi de ayrı enteresan.  İlk 2 öykü kitabını bir araya getiren derleme içinde bir öyküye televizyon ekranı da düşünce, zamanla kitabına öykü ekleyip eklemediğini merak ettiğim bir durum da olmadı değil. Hikayeleri okurken aklıma birden fazla olgusallık düştü.

dünyaya düşmek: okuyucu olarak dünya işlerine sarılmış insanların hayatına birdenbire düşüveriyoruz ve geldiğimiz gibi gidiyoruz.

bir şey olmasa da bir şeyler oldu: olay örgüsü öyle bir hale geliyor ki, bakışlar, sözler bir şeyler ima ediyor, ama anlayamıyoruz. mühim bir şeyleri mi kaçırıyoruz.

ilmik ilmik içiçelik: diyalog, içses, düşünme, yargı cümleleri boşluk bırakmadan arka arkaya sıralandığı oluyor. 

gotik: anadolu gotik yazını denebilir mi? Denizde açılan ve bir salda mahsur kalan iki adamın garipçeliği ne anlatmak istenmektedir.


Yazarın iki tarzı ve bunların birleşimi olan bir tekniği var. İlki yalın, tedirginliği belirgin, kırsal bir izlek takip ediyor. Diğeri ise bilinç akışıyla, sembolizmle örülü ağır denemeler içermekte. Sentezi ise en iyi çocuk düşürme temalı öyküde beliriyor, karakterlerin sözleri, düşünceleri birbirine giriyor. Buna ek olarak onunun ağırlığı ve çıplak acısı zihni karıştırıyor. Her halükarda öyküler yavaş ve hatta sesli okumalar talep ediyor okuyucusundan. Dolayısıyla kendine özgü bir sesi daha ilk eserlerinde keşfetmiş ve tarzında denemeler yaparak  bunu geliştirmiş bir yazar kendileri. Daha fazla ilgi alaka hak ediyor.


25 Kasım 2025 Salı

Isis - Celestial (2000)

 Atmosferik sludge mahiyetli post-metal işleri özlemişim, gözden kaçırdıklarımı dinlemeye aldım ki zaten
bir Isis var bir de Neurosis bir de Cult of Luna ilk  akla gelen. Isis'in bu merhaba albümü diğer kayıtları kadar ön planda değil ne yazık ki. Az biraz endüstriyel elektonik tınılar var ve gençlik başlarında duman, baslar tonajlı kamyon , sert bir kayıt bu. Besteler ise biraz git gelli. Her zaman aynı etkiyi yüksek bir seviyede tutabilmekte zorlanıyor. Collapse and Crush isimli gayet şık bir parçadaki melodi ise çıldırtacak kadar başka bir yerden aşinalık uyandırıyor. Ve üstelik albüm sonlarda daha bir şıkıdım olmamış mıdır? O zaman da bu zaman da işin içine post-rock girince yani yumuşayınca hal tavır daha hoşuma gitmiştir. Burada da geçişlerde böyle şeyler duymakla birlikte henüz o seviye vaki değil.

7,50/10

24 Kasım 2025 Pazartesi

Chavela Vargas - Chavela Vargas (1961)

 Aslen Kosta Rika'lı ablamız, rahmetli nenenimiz aslında , genç yaşında Meksika'ya göçüyor ve oranın müzikal tarihine damga vuracak eserler seslendiriyor. Belki de o ülkenin Ümmü Gülsüm'üdür, vardır her ülkenin, ulusun sesi olmuş kadınlar. Akustik gitar eşliğinde tüm duygusuyla bir vokal performansı ile karşı karşıyayız. Kah aşktan, kah hiddetten sesi titriyor bazı anlar. Bazen sessizliğe sarmalanıyor, gülüyor, ağlıyor. Teyatrallığı abartılı bir seviyeye ulaşmıyor ulaşmasına da yine de benim için bir tık arabeske kaçıyor. La Llorona bizim bile duyma ihtimaliniz olacak büyüklükte bir ağıt. Kadehleri offlatacak bir şarkı. Albümün en iyi temsili olabilir. La Nina Isabel, La churrasca gibi şarkılar da öne çıkmakta. Otantik folklör çalışmalarında olduğu gibi anlatılanın, aktarılanın da yani güftenin de ehemmiyeti, bestenin minimalizmini şartlıyor. Bu yargıyla dinlenmesi lazım. 

7,75/10

23 Kasım 2025 Pazar

Lay Llamas - Ostro (2014)

 Kıyıda köşede kalmış ama kendine niş açmış sanatçıları ve albümleri keşfetmeyi seviyorum. Bazen pek bir ünlendikleri de oluyor sonrasında. İtalya'dan ses veren bu grubun ezoterik bir alt tür ile ilişkilendirildiği için popülerlik anlamında gidecekleri çok da bir yeri yok. Bu sınıflandırmaya dahil olup olmadıklarına dair bir fikirleri var mı onu da bilemeyeceğim. POI yani İtalyan okült saykedeliği etkiketini taşıyor. İtalya progresif rock türünde kendine ait bir yer açmış durumda, bu biliniyor. Bu alt tür nedir bilemeyeceğim, çok da kayıt da yok. Albümün sesine kulak verdiğimizde saykedelik okey, tekrar eden tribal ritimler, elektronik katkılar, vecd ve hipnotizm, bir animist hava. Bir ayağı şamanist geçmişimizde diğer ayağı yıldızlarda. Kubric'in filmi geldi aklıma. Ormanlardan denizin derinliklerine natural bir atmosfer hissediliyor. Modern bir new age denemesi de diyebilirsiniz ama hiç de sıkıcı ritimlere sahip değil. Tempolu 2-3 şarkı var ki öne çıkıyor. We Are You, Archaic Revival. Progresif rock, dream pop, Fallout oyun müziği tribal ve Blade Runner bilimgurgusal ambiyansı gibi bol etkiler taşıyan bir kayıt elbet biraz dağınık olacaktır. Albümün bir odağı yok. Akla eseni kaydetmişler belli ki. Ama ortak noktalar yok değil, sıraladık zaten. Derin nefes alıp hayatı yavaşlattığınızda keyifli bir yolculuğa çıkaracak ama zihnimizde iz bırakmaktan yoksun hoş bir albümdür. 

7,0-/10

19 Kasım 2025 Çarşamba

EABS Meets Jaubi - In Search of a Better Tomorrow (2023)

 Modern cazın iki ismi işbirliği yapıyor ve ses de getiriyor bu çabaları. Pakistan'dan yöresel çalgılar ve melodiler, Polonyalı EABS'ın ritimlerine entegre oluyor. Tabi, bu çalgıların sesleri ne kadar keyifli gelirse dinleyiciye. Ben biraz şüpheli taraftayım. Hint kültürünü de bazı bazı enstrümanların kulak tırmalamasını da pek sevmem. EABS da biraz deneyselci seslere kayabiliyor bu albümde. Dolayısıyla etnik füzyon bir cazın macerasını sevenler mutlu olacaktır. Ama itiraf etmek gerekirse iyi bir ekip olmuşlar, birbirlerine iyi pas atıyorlar. Bayağı bir anda da melodileri güçlü ve belirgin. Atmosfer de bu doğu dokunuşuna rağmen şehir yalnızlığını yansıttığı da oluyor. Velhasıl ilginç bir çalışma, hitap edene. Yeniden dinleme isteği uyandırmadığı için değerlendirmem biraz düşüktür.

6,75+/10


17 Kasım 2025 Pazartesi

Eluveitie - Helvetios (2012)

 Bu beşinci elövötö albümüm. İlk iki albümün seviyesinde değil, o günleri tekrar canlandırmak zor elbet. Lakin bayağı bir yakın. Melodik death ve Kelt ekolünden folklör nasıl birleşir sorusunun en net cevabıdır. Bu birleşimin temeline harç dökmüşlerdir. Bu sentez kulağınıza iyi geliyorsa bunu dinlediğinizde de pişman olmayacaksınız yani. Yerel enstrümanların zenginliğinden bahsetmeye bile gerek yok. Zaten Eluveitie yada kelt metal aşinalığınız varsa radikal ve yaratıcı bir farklılık da beklememek lazım tabi. 

7,75-/10

16 Kasım 2025 Pazar

Ulver - Nattens madrigal: Aatte hymne til ulven i manden (1997)

 Nedense atmosferik black ile ilişkim hep bir gelgitli. Üzerinden zaman geçse de burda bir gelişme olmadığını anlıyorum benin cephemde. Kurtlar temasını işleyen Ulver'in bu üçüncü kaydının belki de yarısını oluşturan sayıdaki şarkılara uzun süredir de hakimim. Oturup albümü baştan sona dinleyecek dürtüyü hissetmedim sadece. Çünkü  prodüksiyon da öyle bir kirli duvar var ki o etkileyici riflere, akustik geçişlere, atmosferik seslere  rağmen beğeniniz bir noktada o duvara gelip dayanıyor. Aşanlar için zaten grubun en iyi işlerinden biri nitelemesine katılacaklar kervanına katılmaktan başka çıkar bir yol yok. Cızırtısı, lo-fi kayıt kalitesi, rifleriyle biraz Darkthrone'u da hatırlatıyor bu kayıt. Ama Ulver'in bu ilk dönemini çok sevmekle beraber Ulver dinleyesim geldi dedirtecek bir seviyede değil. Zaten şu aralar synth pop'a kadar evrildikleri müzikal kariyerlerinde metal içinde kaldıkları ilk dönemde bile her kayıtta bir değişiklik yansıttıkları aşikar. Dolayısıyla hangi Ulver'i dinleyesim gelebilir ki?

7,75/10

14 Kasım 2025 Cuma

Gülden Karaböcek - Dostum (1976)

 Altın Gün'ün ilhamını en çok nereden aldığı anlaşılmış olunduuu. Uzay synthleri ile ki son baskıda bir miktar daha öne çıkarılmış sanki, muhteşem parça seçimi benim nazarımda bir tezat teşkil ediyor. İçerik halk müziğinden örnekler ile zenginleştirilmiş. Fırat Tanış'ın da pek sevdiği Alevi türküleri, Dostum Dostum, Gafil Gezme Şaşkın, Oy Dünya Dünya ya da Azeri türküleri Arzu Kızım, Özüne Özüm Kurban ve Karadeniz türküsü Çaya Gider O Yani coğrafi çeşitliliği sergilerken eski Türk filmlerinin neşesini hatırlatan hareketli ve eski Türk filmlerinin dramasını hatırlatan hüzünlü örnekler de çeşitlilik eksenini farklı bir açıyla kesmekte. Ses rengiyle çok sevilse de yorumlama ve düzenleme noktasında hissettiğim çekincelerden sonra belki de arabesk dönemine bakmanın sırasının geldiğini kabul etmenin vaktidir.

7,50/10

13 Kasım 2025 Perşembe

Metallica - 72 Seasons (2023)

 Sevabıyla günahıyla Metallica bizimdir, bizim kalacaktır. Hala da kendilerinde iş vardır. Bu da nişanesidir. Ben sevdim vallaha, ne derseniz deyin. Agresifliği biraz sahte duruyor, şarkıları gereğinden uzun ve öhöm Inamorata öhem bariz bir kaç kötü şarkı var. Yaratıcı değiller zaten, öyle bir iddiaları mı varkine? Ama metal içinde bile bugün solo atan ne kadar grup kaldı. Bence eğlenceli bir kayda imza atmışlar, kardaş. Çok da şey etmemek lazım kısacası.

7,50/10

12 Kasım 2025 Çarşamba

Fazıl Hüsnü Dağlarca - Bütün Şiirleri 2 (Bölüm 1)

 Dağlarca'nın toplu şiirlerininin bu ikinci cildi ilk 1968 yılında basılan 19 Mayıs Destanı ile başlıyor ve 70 ile 80'li yılları kapsıyor. Politik olarak çalkantılı yıllarda ulusal yanı ağır destanların hacmen belirleyiciliği bir duruşu temsil ediyor olsa gerek. Türk ulularının izinde İstanbul'da Atatürk'ün toplantığı yaptığı evden yolculuğa çıkışının dizelere döküldüğü bu destandan sonraki yapıt 1970 tarihli Hiroşima'dır. Bu eserde çoğu kez atom bombasıyla yok edilen Japon sivildir dile gelen ama bombayı bırakan pilottur da. Bu kısa eseri Vietnam Körü isimli tiyatral bir yapıtı takip eder. Sonu bir katliam ile biten eserde köylüler ile vicdanlı bir amerikan teğmenin geliştirdiği diyalog umut emaresi olarak geliştirilmiş. Yine de askerlerin kendi aralarında dillendirdiği insanlık dışı acımasız diyaloglar yapıtın gerçekliğini zedelemektedir. Zira tarihte en gaddar işlere imza atanlar kahkalarla gülerek ben kötü adamım şarkısını söylemezler. Eserin ilginç bir yönü de post-modern metinler arasılığıdır, Vietnam'lı dede arkadaşı Dağlarca'nın Vietnam Savaşımız eserini okur köylülere. Takip eden Malazgirt Ululaması ise isim üzere Anadolu'nun kapılarının Türk'e açılmasının destanıdır. 

Yellere karşı sen yellerce es estir /Yankılanan Türkçe ol ta için bir sestir 

BAĞIŞLAMA III 

Atlar insanları sever 
At gibi sevdim seni. 

 Atlar uzakları sever 
 Upuzundum. 

 Atlar çoğulu sever 
 Çoğalmıştır uluslar uluslarla hep.
 
Atlar 
Bağışlar duyuyor musun geçtigi atları. 

1972 tarihli yapıtının adı Haliç'tir. Çocukluğum da Altın Boynuz kıyısında bugün mevcut olmayan ve daha da acıklısı sermayeye ve ranta peşkeş edilerek tarihe hakaret nişanesi olarak olduğu yere bırakılan Aktalana uğramış (elleri kurusun, ocakları sönsün) bir semtte geçmiştir.


Aynı sene Kınalı Kuzu Ağıdı'nı yayınlar şair. Kırsal hayatın zorlukları şairin sık uğraklarından biridir. Bağımsızlık Savaşı üst başlığı altında üç eser gelir devamında, Sakarya Kıyıları, 30 Ağustos ve İzmir Yollarında. Daha önce başvurduğu dipnot kullanımı, alıntılar ve sayfa sonu dizeleri gibi yöntemlere başvurmuş bu eserlerinde de.




11 Kasım 2025 Salı

Propagandhi - How to Clean Everything (1993)

 90'lar punksamıştım. Offspring, Green Day yerine daha anarşik takılmaca adına Propagandhi'nin çıkış albümüne kulak veriyorum. Sound farklı değil, bir kaç şarkıda ska ve reggae'ye göz kırpıyorlar.  Eski Etiyopya kralına çakarken tür değişikliği de olmazsa olmaz tabi. Bir miktar sesleri de sert tabi. Vokalin değişik bir icrası var, bir tık daha yırtıcı ve söyleme tarzı tutuk, telaffuz tıngırtılı. Sözler pek olgun değil, ona fuck buna fuck. Sound yine bizi direkt 90'lara taşıyor, tonlar felan. Ayrıca zamanla eskidiğini de söyleyemeyiz, hala %77,85 oranında sağlamcana ayakta. Bestelerin gücü konusunu tartışabiliriz. Akılda kalıcılıkları veya ayırt edicilikleri eksik çünkü. Yine de üj bej parça var ki akide şeker. Gang dedükleri koro bağırışları da pek uğramamış. 

6,75/10

10 Kasım 2025 Pazartesi

Yann Tiersen - La valse des monstres (1995)

 Amelie film müziklerini de yapan Yann Tiersen'i severiz. Fransız ezgilerinden ve enstrümanlarından faydalanarak hoş hatıralar yaratmaya mahir bir abimiz. Bu ilk albümü de farklı değil. Sözsüz çalışmalarda kendini tekrar eden aynı ya da bu tekrarları farklı parçalarda ufak revizyonlara tabi tutan minimalist yaklaşımıyla modern klasik müziğe de dokundurmalar sergiliyor. Bana sorarsanız nouvel age a la française. Bu albümün baskın bir sesi de zillerin ve çınlamaların fazlalığı. Yer yer enstrümanların orta çağ sesi verdiğini de duyabiliyoruz. Hafif karnaval kokusu da sinen albümün ismine (canavarların valsi) ve kısa, taslakmış gibi duran parçalarına baktığımızda sanki gotik bir çizgi filmin namevcut soundtrack kaydı intibası verdiğini reddedemiyoruz. Tabi albüm geneli itibariyle lineer bir gelişim göstermiyor, dinleyeni lerletmiyor, girdiğimiz karnala kapısından geri çıkıyoruz.

7,50-/10

8 Kasım 2025 Cumartesi

Verdi - Requiem (1951, Toscanini)

 Requiem Hristiyanlığa özgü, ölünün ardından yapılan bir ayin, ağıt bir bakıma ve bir çok klasik besteci de bu türde esere imza atmış. Özünde dini bir format taşıyan bu esere Verdi daha farklı bir yorum getiriyor. Belki biraz daha laik demek yanlış olmaz. Draması ağır, orkestral yönü güçlü ve opera formundan beslenen bir yorum. Bu da dinlemesi keyifli bir deneyim sunuyor. Kayıt ise çok eski. Şef Arturo Toscanini. Önemli bir isim zamanında. Günümüzün stüdyo odalarında gerçekleştirilen mükemmelliyetçiliğin gerisinde kalıyor kayıt ister istemez. Enstrümanlar ve vokaller arasında sanki bir doku uyuşmazlığı var, bu da canlı kaydedildiğinin emaresi. Sonuçta mono bir kayıt ve o nostaljik hissiyata değer katıyor. Dies Irae, Liber Scriptus, Rex Tremendae, Confutatis gibi bölümlerde tempo ve koro baş döndürücü şekilde yükselişe geçiyor. Etkileyici doğrusu. Kendine has bir özgünlüğe sahip olan bir eser. Belki bulabilirsem daha çağdaş bir versiyon ile yeniden dinlemeye tabi tutarım. Cezbetmedi değil.

8,0/10

7 Kasım 2025 Cuma

Ostrovski - Bu Hesapta Yoktu

 Doksanlarda Cumhuriyet gazetesi okurlarına klasikler armağan ediyordu. Gazeteler promosyon eşantiyon konusunda yarışırdı. Kuponlar biriktirilirdi. Halı yüklenip taşındığını hatırlıyorum, o kaddar yani. En masumu ve iyisi bu tür kitaplar, dergiler ve kasetler olsa gerek. Ben de biraz bu kitaplardan toplamışım. Ömrümün yarısından çoğu bitmişken okuma sırası anca geldi. Çünkü bu bir tiyatro eseri. Okumayız yani, izlemek varken. Zaten izlemeye de sonradan alıştım. Benim alanım daha çok sinemadır ki 6-7 senedir gitmemişim. Ostrovski 1800'lerde Rusya'nın önde gelen bir oyun yazarı. Ağır sansür rejiminde oralar sanat doğurmuş pek çok alanda. Burası tık nefes. Neyse oyun Glumov adlı fakir bir gencin annesi ve hizmetçisi ile birlikte bağnaz akrabalarını ve dindar muhafazakar sosyeteyi kandırarak , diğer bir deyişle kendini en muteber gözde bir genç gibi göstererek, bu uğurda rüşvetler yedirerek, güzel bir evlilik ve iş hedefiyle planlarını yürütmesini konu alıyor. Sosyete demişken siyasetten ayrı düşünülemez tabi ki. Herkese nazar boncuğu ve öpücük yani. Foyası ortaya çıkınca da ben çok da namussuz biri değilim, sizler bana muhtaçsınız gibi bir cevap yapıştırmaz mı? Herkesin de aciz bir şekilde haklı yafu, Glumov gel bizi ter etme diye seslenişiyle eser sona erer. Anlaşıldığı kadarıyla klasik bir toplumsal eleştiri örneği. Şeklen de tam bir piyes, hızlıca akıyor, karakterler soldan sağdan sahneye giriyor, ortalık yol geçen hanı. Tüm metin son sahnedeki tirada bağlanma amacıyla dört nala ilerlerken gerçekçilikten kopuyor. Bu da tam olarak teyatral sıfatına denk düşüyor.

Aç Yazı # 8 - 9 - 10 - Çıngıraklı Sokak #34 - Hece #46-47(öykü)

 Aç Yazı dergisinin 8. sayısında Behçet Necatigil ve eserleri bir hayli yer tutuyor. Çok anlamlılığa kapı aralayan  yönüyle deneyci besteciliğe ilham olduğu yazı ilgi çekici. Youtube'dan sonuçlara ulaşmak mümkün. Dergide süreklilik kazanan yazarlar ve onların şiir ve metinlerinde benzer deneyci hattın izini bu sayıda da görebiliyoruz. Tıpkı Fransız yazarların metin ve oyunlarında sergilendiği gibi.
Derginin 9. sayısının yarı- dosya ismi Emily Dickinson seçilmiş. Hazin bir hayat süren şairi okuyucu ile tanıştıran ve örnekler ile çözümlemelerle temsili başarıyla yerine getiren yazılar oldukça doyurucu. Nermin Er'in sergisine dair not ve fotoğraflar derginin bu sayısında yer bulabilmiş. Önceki sayıda olduğu gibi Emre Dündar bu kez Emily Dickinson ilhamıyla bestelediği eserin hikayesini nakletmiş. Diğer şiir ve metinlerin odağı bu kez Anglo-saxon dünyasına yönelmiş.

10. sayının odağında şair Gülten Akın yer alıyor. Ters Çingene isimli şiiri şairin karakterini içerir bir tahlile tabi tutulmuş. Şaire farklı açılardan yaklaşan üç makale daha basılmış. 5 adet de şiiri alıntılanmış. 

Seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
Ve onların yoğun boyunlu kadınları
Düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde
Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
Senet senet satılmadan önce
Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
Tanrı parsellenip kapatılmadan önce
Seni sevdim. Artık tek mümkünüm sensin
Sayıda Körler adında absürt bir piyes metninin yanında yeni bir kaç isme de rastlayabilmek mümkün.

Aylık şiir dergisi Çıngıraklı Sokak 34. sayısında aynı yayın çizgisini devam ettiriyor. Nilgün Marmara, Şennur Sezer ve Anadolu kültürleri ayrıca yer tutan temalar. Edip Cansever ve şiirinde varoluşçuluğun izleri üzerine inceleme yazısı öne çıkıyor. Bu Toprağın Şiir Dili teması altında Laz, Ermeni,Kürt ve Yahudi şairlerden örnekler sıralanıyor.Toplantı ve buluşma haberleri yapıldıktan sonra değil öncesinde de bir takvim gibi listelense ne iyi olur dedirtiyor. Daha önce belirttiğim gibi, kitap yorumu ve tahlil eksikliği, bu da gazete formunun getirdiği bir seçim olarak kendi tercihleri.


Hece muhafazakar edebiyatın önde gelen yayın organlarından biri. Bugün yayın çizgileri nedir bilmiyorum, umarım bu derecede değildir, buradaki makaleleri gördükçe retrospektif bir şekilde darbeci dinci-faşist resmi ideolojinin bir kolu gibi durduklarını görebiliyoruz maalesef. Bu zehri de sayfalara akıtıp durmuşlar. Öykücülük konsepti söz konusu olduğu için okuma listeme almıştım, diğer özel sayılara da bakabilirim. Lakin çok da umutlu olmamak gerektiğini şimdi anlayabiliyorum. İrdeleyelim: Daha ilk makalede hikaye ve modern bir edebi form olan öykü kavramları arasında muğlaklık yaratma gayretiyle Dede Korkut hikayeleri, mensur manzum hikayeler, halk hikayeleri, dini menkıbeler heybeden boca ediliyor. Dolayısıyla daha dosya konusundaki isimlendirmede kaypak ve kaygan bir zeminde sallanmaya başlıyor. Amaç öykücülüğün ön aşaması olarak mitler ve hikayeler vb. unsurların tarihini irdelemek değil, ikame ederek doğu kültürünü batı kültürüyle yarıştırmaya çalışmak. Beyhude çabalar.. Yerli ve milli içhikayemizi bulma konusundaki vaaz Borges, Yourcenar ve büyülü gerçekçi akım (ki yazar böyle bir türün farkında bile değil!) yazarlarına ayar verme densizliğine düşüyor, yerine ise tam da doğulu cemiyetin haleti ruhiyesine yakışır şekilde (içeriğine bir göz atın ve titreyin) Binbir Gece masallarını koyuyor. Çok yakıştı, bravo.. Giriş yazısını yazan şahsiyet öykücülere yol göstermeye devam ediyor. Bir sorun kendinize diyor, nerede yanlış yaptık ve yanlışı nasıl düzeltiriz. Makalede başta yazdıkları sonda yazdıkları da tutarlı değil. Uzatmayalım, siyaseten zehir akatan H.S.'nin adını bilen bir avuç kimse vardır herhalde. Sonrasında öykücülüğümüz periyodik açıdan dönemlere ayrıldığı ve hiç olmazsa ilk dönemin hikayecilikten öykücülüğe geçiş olarak doğru adlandırıldığı bir yazıyı okuyabiliyoruz. Yazıda bir çok öykücü bir kaç cümle ile tarif edilmeye çalışılmakta. Birden Diyanet dergisine bağlanıyor ve kıssaları, peygamberimizin hayatını okumaya başlıyoruz. Başka birisi ortaya çıkıyor, hikaye yerine uyduruk öykü sözcüğünü kullandığımız için geçirdiği sinir krizine tanık oluyoruz. Bayağı hakaret felan ediyor. Kabahat onda değil, daha hikaye ve öykü arasındaki ayrımı bilmeyen meczuplara sayfa ayırmayı kendine layık gören bir dergi demek ki Hece. En çok da kendilerini haklı gösterme gayesiyle hayatta kendileri ile birlik olmayacak farklı dünyalara ait insanlardan alıntı yapmaları. Kendi dünyaları entelektüel olarak o kadar sığ ki... Hem vasatlık hem de evrensele ulaşamayacak temalardan ötürü muhafazakar okuyucuya bile hitap edememenin, okuyucunun iştahını doyuramanın ezikliği ile sürekli ağlak bir mağduriyet oluşturma. Neyse ki daha sonra gelen makaleler biraz daha derin ve doyurucu bir okuma sunuyor, özne, kişisel alan, anlam vb. Sonrasında öykücülerin kendi öykü yazma süreçlerini kaleme aldıkları yani beylik laflarla dolu yazılar ve bir soruşturma yer alıyor. Mehmet Can Doğan gibi isimler şiir ve hikaye arasındaki ilişkiyi serimleyen incelemsiyle farkını ortaya koyuyor. Yine büyük bir emekle bir araya getirildiği belli olan sinema ve TV'ye uyarlanan öyküler dizini ilgi çekici. Ayrıca şairlerin hikaye maceralarını konu alan inceleme de bilgilendirici. Akademik olarak güncele dokunan makalelerde derginin daha başarılı olduğu görülüyor. Sonraki bölümde belli başlı ünlü öykücülerimiz diğer öykücülerin kaleminden anlatılıyor. Belli ki isim listesi mevcut: Tanpınar, Buğra, Esendal, Sabahattin Ali, Ömer Seyfettin, Haldun Taner, Sait Faik, Karakoç, Karay, Sevim Burak, Bilge Karasu. Sonraki bölüme geçiyoruz, geçmişten günümüze öyküler. Ömer Seyfettin (öyküden çok anı ama tema ilk namaz olunca mutlaka dergide yer verilmeliydi, sanırım), Esendal, S.Ali, Sait Faik, Rasim Özdenören, Sevinç Çokum, Necati Mert, Mustafa Kutlu, Hüseyin Su, Feridun Andaç, Cemal Şakar, Cihan Aktaş, Fatma Karabıyık Barbarasoğlu, Hayrettin Orhanoğlu, Mustafa Şahin, Mehmet Harmancı, Almila Özdek, Abdullah Harmancı, Münire Daniş, Hasanali Yıldırım, Müge İplikçi, Mustafa Kurt, Elif Eda Tartar. Yer verilen isimler çizgi olarak çoğunlukla kendi cenahları ve itiraf etmek gerekirse bir çoğu üzerinde durulmayacak kalitede, çoğunu hızlıca geçiverdim. Sonraki bölümde öykü dergileri dizin edilmiş. Dediğim gibi fikir değil arşiv çalışması olarak dergi daha sıkı bir duruş sergiliyor bu koleksiyon sayısında. Alfabetik olarak listelenen öykücüler ve kitapları ile ayrıntılı bir kaynakça ile sayı sona eriyor. 

6 Kasım 2025 Perşembe

Immortal - Battles in the North (1995)

 Biraz köklü black metal gruplarına yer vereyim dedim, Immortal, The Meads of Asphodel, Ulver, Agalloch ve Darkthrone ilk elden heybeme giren gruplar oldu. Bu albüm grubun üçüncü albümü, henüz thrash nağmeleriyle zirveyi gördükleri döneme uzaklar, yine de haber veriyorlar geleceği. İnanılmaz agresif, baterilerin sesi yüksek ve amansız bir kazıma tarama takatuka. Dolayısıyla ilk dinlemede parçaların bir çoğunu ayırt etmekte zorlanacağınız aşikar. Bu yönüyle Marduk'un Panzer'i geliyor akla. Rifler biraz bu patırtının arkasında kalıyor ama varlar ve hoşlar. Abbath'ın karikatürize vokaline çoktan alıştığınızı düşünüyoruz. Yoksa bu gruba bulaşmamış olmanız lazım zaten. Neyse, ilk black metal ile tanıştığım, tüylerimin diken diken olduğu o günlere döndürmeyi başardı beni. 

7,25/10


5 Kasım 2025 Çarşamba

Adnan Alper Demirci - Türkiye'de Ağır Müziğin Geçmişi

 Türkiye'de ağır müzik tanımı heavy metal türevlerini ifade etmekte olup, ilgili eser, doğuş aşamasından 2020'lere (bir itirazım var bu noktada) türün serüvenini serimlemeyi çalışmaktadır. Sayfalara fotoğraf ve afiş gibi görselleri taşımak yerine karekodla kendi ürettiği internet sitesine yönlendirmektedir. Denenmiştir, bağlantılar çalışmaktadır. Lakin yazar yorum getirmekten ziyade ki o günlere birebir tanıklığı yoktur  özellikle basılı yayınların taranarak konser ve kayıtların listlenmesine ehemmiyet vermiştir. Polemikler ise yayınların sayfalarında yer aldığı kadarıyla yansıtılmıştır. Diğer detaylandırılan unsur ise grup mensuplarının isimlerinin sayılmasıdır. Metalcilerle aynı sahneyi paylaşan rock grupları ise odak noktasında değildir, isimleri denk geldikçe zikredilmiştir. Kaynak çalışması olarak bu bir tercihtir ve eksiklikler de göze çarpar. Demo ve albüm kayıtları ile ilgili eleştirilere, yorumlara, aldıkları tepkilere , az değinilmiştir. Özel radyoların canlanmasıyla yapılan radyo programları ayrı bir başlığı hak etmektedir. Ve tabi 2020'yi menzil koymuşken uluslararası arenaya taşan death metal örneklerine pek de değinilmemiştir. Anlaşılan o ki odaklanan dönem 80 ve 90'lardır. Bu bilinç ile okunmalıdır. Her Türk metalcisinin kütüphanesinde olması gereken elzem bir eser demeye gerek yok sanırım.

4 Kasım 2025 Salı

Jessie Ware - That! Feels Good! (2023)

 Diskodur bu, bir önceki albümüne göre daha hereketli ve funky. Sevmek için yeterli bir sebep. Popu geçmişin mirası üzerinde yenileyen bir çalışma olarak gösterilen ilgiyi hak ediyor. Aklıma Kylie Minogue gelmedi değil. Bu daha üstün lakin. Metalciler de dinleyiversin gayri.

8,25/10

30 Ekim 2025 Perşembe

Deafheaven - Lonely People With Power (2025)

 2025 sona ererken bu yıla ait dinlediğim ilk kayıt Deafhaven'a ait zira konserleri yaklaşıyor. Ve bu albüm o kadar beğenildi ki, senenin en iyileri listelerine en baştan  girdi bile. Bir kere grubun en sert işi olabilir. Black metal değiliz diyorlar ya en black albümleri. Diğer yandan shoegaze estetiği ile harmanlanmanın en mahir ürünü. Daha ilk dakikalarda fazla geliyor sanki, bir şok dalgası aşıyor bizi. Amma bu vakkıt yılın sorusu geliyor: Herkese hitap ediyor mu? Ben ticari açıdan çok da başarılı olacağını düşünmüyorum. Kendi beğenime göre de vokaldeki agresif tizlik bir ton azaltılsa daha iyi olur kanaatindeyim. Misal Heathen'deki "pop" yöneliş ya da ara ara göze batan gotik sızıntı daha ilgi çekici gelmedi değil. İyi bir albüm olmasına iyi de heyecanım kursağım seviyesinde kaldı, bir tık daha yukarı çıkabilmeliydi. Binaenaleyh benim 2025 listemin başına oturmayacağı kesin. 

7,75+/10

29 Ekim 2025 Çarşamba

RETRO: Lake of Tears - Black Brick Road (2004)

 Metal dünyasında özgün gruplar yok yafut sintetik sulandırılmış birleşimler pek moda. Herbirzaman özleyeceğimiz böylesine özel grubun bu 6. albümüne tekrar kulak veriyoruz. Sound olarak önceki ve sonraki ile aradaki bağı kuruyor. Bu yüzden bir oturmamışlığı vardır doğrudur. Yine de tam bir gotik pop metal ürünü. Üzülürken dans edip kafa sallamaya çalışabilir ve istenmeyen sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Yok yani benzeri. Çok sayıda imza parça içeriyor, bence. Melodramı da geçirmede oldukça başarılı. Bayağı böyle terennümlerle eşlik edersiniz dinlerken. Pek pek de yüreğe dokunur, acıtır. Diğer yandan grup hiç bir zaman çok derin yada karmaşık şarkı bestelemedi. Progresiflik varsa da orgtandır, bir hafif nostaljik tarafıdır. Böyle büyük bir beklenti içine de girmemek lazım diye ekliyorum.  Eski dostlardandır kısacası.

8,25/10

R.F. Kuang - Haşhaş Savaşı I

 Son zamanların en revaçta yazarlarından R.F. Kuang yazın dünyasına ilk adımını fantastik bir üçleme ile yapmıştır. Ve daha o vakitte ismini duyurmuştur. Coğrafi ve tarihi esin kaynağı Çin'dir bir kere. Kötü işgalciler de Japonlara denk düşmektedir. Felsefi alt yapı da o coğrafyaya ait olacaktır bittabi. En zeki gençlerin sınavla alındığı enderun benzeri akademiye adımını atan yetim bir genç kızın hikayesidir bu. Soykırıma uğratılmış gizemli Speer halkı ile bağlantısı çıkacaktır ama bu bağlantı da gizemin bir parçasıdır. Kızımızın özelliği tanrılar panteonuna ulaşabilmesi ve onların gücünü dünyaya çağırabilmesidir. Ateş tanrıçası Anka'yı kendi parçası olarak seçer. Yazarın kalemi kıvrak, çok hızlı bir şekilde aksiyon tabanlı metni yalayıp yutabiliyoruz. Bu bahsettiğim arkafon da, tarih, mit, kültür, coğrafya vb. , kızın güçlenmesi için bir kaldıraç konumunda. Demek istediğim tempo ve merak ile uyum iyi inşa edilmiş. Türün ilgi uyandıran nüvelerine bir şekilde değinilmiş, kadın kahraman, okul ilişkileri, ilk hoşlanışlar, intikam, tekmili birden burada. Okuduktan sonra akılda ne kalacak, tartışılır. Kurguya hizmet etme dışında derin bir altyapı sunduğunu söylemek zor çünkü. Farklılığı ve hünerli yazımıyla ise gayet doyurucu ve bunlar serinin devamını getirmek için yeterli sebepler.

Rain World - Mafia - Civilization 3

 Rain World 2D bir oyun, siyahın tonlarının hakim olduğu bir yer altı dünyasında beyaz bir gelincik gibi bir şeysiniz. Ve en basit tanımıyla hayatta kalmaya çalışıyorsunuz. Sizi yemeye çalışan diğer hayvanlar var. Siz de yarasa, meyve peşindesiniz. Hoplama tırmanma tuşlarıyla bir yandan avcılardan kaçarken bir yandan doğal engelleri aşıyorsunuz. Haritaları açıp oyunu keşfetmek amacınız. Ancak sığınıp oyunu kaydedeceğiniz alanlar kısıtlı. Bir de yağmur yağmasın mı? Ölüyorsunuz yine. Oyunu anlamaya çalışmayı bırakıp zamanı akışına bırakacak ve keşif dürtüsü ile kendinizi kaybedeceksiniz.

2002 tarihli Mafia büyük bütçeli oyunlardandı zamanında. Remake değil de orijinal oyunu şu an oynamak biraz çaba gerektiriyor. Hem görseller hem de oynanış zorlukları öne çıkıyor. Zaten oyun hiç bir zaman kolay değildiki de derler. Konusu derin ve maalesef bol videolu. Kendimizi 30'lu yılların mafyası içinde buluyor ve görevleri yerine getiriyoruz. İlk başlarda meslekten ötürü şehir içinde getir götür işleriyle başlıyoruz. Yani 30'lu yılların arabalarını sürme imkanı buluyoruz. Kuul beybi. Orada kalmıyor zorlu bir araba yarışına bile katılıyoruz. Dediğim gibi usandırıcı bir zorluğu var ve bir otelde yarattığım katliamdan kaçıp çatıdan çatıya hoplarken az kalmış canımla bir düzine polisi de etkisiz hale getirmişken küt diye sniperların hedefi olunca, yani oyunun %40'ı sularına denk ediyor, eh artık yeter dedim.

İkonik bir seridir Sid Meier'in Civilization'ı. Bu da henüz üç boyutlu göz alan parlaklıktaki minyatürlere teslim olmadan önceki son ürünlerinden 2001 tarihli serinin üçüncüsü. Herhalde geçmişte oynamışımdır, efsane bir seridir sıra tabanlı stratejide. Kendi küçük conquest kampanyaları olduğu gibi uzunca , dayanabilirseniz, süreceğini ümit ettiğimiz ana oyuna da sahip. Ne zaman üç boyut geldi bence bu oyunlar bozulmaya başladı. Age of Empires da böyleydi. Ama mantık benzer, bir medeniyet seçiyorsunuz, bir yandan büyüyerek kentler kurarken, kaynaklara ulaşıyor bir yandan da ordunuzu inşa ediyorsunuz. Fark şu, kaynaklar için haritada binalar inşa etmiyorsunuz da otomata bağlayabileceğiniz köylüler çalışarak ekmek kazandırıyor kentlere. Dolayısıyla kaynaklara yakın optimal lokasyonlarda şehir kurmak önemli. Yine de tapınak, kışla gibi verimliliği, mutluluğu artırıcı, yolsuzlukları önleyici binalar yapmaktan kaçış yok. Diğer ülke liderleri ile de aranızı iyi tutup alışverişler yapmanız, teknoloji yarışında geri kalmamanız gerekli. Fakat önyüzde eksiklikler göze çarpıyor, kullanıcı dostu değil ve biraz ilkel kalmış. Zaten oyunun kendisi günümüze göre biraz basit kaçıyor. Lakin oynanış hala çok iyi. Çatır çatır zaman yiyor vallahi. Bu yüzden fazla uzatmadan elimizi fare gibi pis meretlerden biraz uzak tutmaya gayret ediyoruz.

28 Ekim 2025 Salı

Kaptan Kadavra - Mental Yara (2023)

 Yaptıkları müziğe isim verme konusunda zorlanılan ve tam da bu sebeple alışık olmadığımız (elbette yurtdışında benzerleri vardır, dünya 1'den büyük çünkü, o 1 bizim nadide ülkemiz oluyor) özgünlük sergilemesiyle dikkat çeken bir grubumuz. İşlerinde ciddiler ve istikrarı yakalamışlar zira beş senede üç albüme imza çakmışlar. Bu da numero 2. Sert, ekstrem bir sound, tiz desibelde çığlıksı vokaller ve yarım yamalak anlayabildiğimiz kadarıyla Türkçe sadece parçaların isimlerinden ibaret değil. Bence büyük bir artı. Herbirkesin dediği gibi grup içinde üretilen albüm kapağı ve sanatına da selam edelim. Sound zorluyor tabi, herkese hitap etmiyor. Amma hemen hemen herkes kendisine ait bir şeyler bulabiliyor, öyle de ilginç. Ben tür olarak kendimce kararmış hardkor dedim. Onlar ise bir röportajda şöyle tarif etmiş kendi seslerini:  ıhtan (bunu anlamadım valla) black metal ve azıcık stoner esintileri hissettiren, ama merkezinde groove, doom, sludge ve death metali harmanlayan Türkçe sözlü bir metal türü. Yok yok yanisi.

6,75+/10


27 Ekim 2025 Pazartesi

El Wali - Tiris (2019)

 Batı Sahra diye işgal edilmiş bir sömürge devleti var, bilir misiniz bilmem Afrika'nın batı ucunda. Moritanya sizle mi uğraşıcam deyip geri çekilmiş ve tüm topraklar Fas himayesine girmiş. Hala bir avuç direnişçi kalmış geriye. İşte o ülkeden ses veren bir grup El Wali. Bu türkülerin sözüne de yansımış bu mücadele. Ama tempo coşkulu, ritimler funky. Tuareg blues egzotikliği de hissedilmekle birlikte bu biraz daha pop hattında. Bir kaç yerde batılı prodüktörlerin katkısı var gibi geldi lakin önyargım da olabilir. aa/bb dizelerde tekrar hissiyatını artıran bir unsura dönüşmüş. Nihayetinde bu popidik sound nadir anlarda olsa krinç kaçabiliyor. Bazı bazı vokaller yetmiyor ya da gırtlaktan telaffuzlar zor gelebiliyor. Enstrümanlar, bas ve synth performansı çok daha ilgi çekici bence.  Demem o ki, belki bir kaç kere daha şansımı denerim ileride yeni albümlerde. Onun dışında cazibesi çok da yükseltmedi.

6,75/10

24 Ekim 2025 Cuma

Osees - Intercepted Message (2023)

 Thee Oh Sees ismiyle bir kayıtlarını dinlediğim grup sürekli isim değiştiriyor ve sürekli albüm yayınlıyor. Gözümde bu albüm sıklığı ile King Gizzard'a benzettiğim ama gözümün korkmasına rağmen bir şekilde bulaştığım grubun soundu nasıl tarif edeyim bilemedim. Rock en yalın tabir ile tabi. Synth baskın bir iz bırakıyor. Punk etkisi de belirgin. Boşlukları siz doldurun. Piyasaya daha doğrusu alternatif sahneye de kendilerini sevdirmişler. Daha ne olsun! Benim için önemli olan hareketli ritimleri keyifli melodilerle birleştirmeyi başarmış olmaları. Dolayısıyla eli yüzü düzgün, ayrıksı besteler yazmakta da mahirler. Tabi başlarda doodle yaptıkları bestelerin de çokluğu albümü geri çekiyor biraz. Önceki dinlediğim kayıtta olduğu gibi renk renk akışlara tanık oluyoruz. Tam da albüm kapağındaki gibi. Lakin dans ritimleri daha önde .

Goon, Fish Need A Bike, Intercepted Message önde koşturan parçalar.

7,50-/10

23 Ekim 2025 Perşembe

George Clanton - Ooh Rap I Ya (2023)

 Ben bu müziğe ne diyeceğimi bilemedim a dostlar. En bir üst sınıfı pop olsa gerek. Biraz da elektronik. 90'ları hatırlatan bir sounda yaslamış bir bacağını. Euroythmics geldi aklıma, gölgesi düştü bir şarkıda, başka bir şarkıda da 80'ler new wave grupları. Bir yandan ambiyans - gaze estetistiği var. Bir introda vallahi Savage Garden duydum. Burada durmuyoruz, Hindistan'a da gidiveriyoruz. Ecnebiler tabi teknolojide ileri bizden, isim vermeyi de çok seviyorlar. Biz Türkler'de o gelenek yoktur pek. Yerleştiğimiz yerlerin adı önceki milletler ne derse odur. Her köyde bir kara Hasan vardır felan. Neyse uzatmayalım bu sanatçı arkadaş için de chillwave, vaporwave, baggy, hypnagogic pop gibi sıfatlar yakıştırılmış. Oolum bunlar ne, hangi ara böyle türler doğdu? Çeşitliliği, nostaljik etkisi ve kapaktaki gibi renk cümbüşü kaydı dinlenir kılıyor.

7,0/10

21 Ekim 2025 Salı

Abdullah Ibrahim - Cape Town Songs: The Very Best Of (2000)

Caz piyanisti ülkesi Güney Afrika'nın Mozartı olarak biliniyor. Önce grubu sonra da din değiştirip yeni ismiyle solo olaraktan onlarca albüm kaydetmiş. 14 parça içeren derleme maalesef apartheid karşıtlarının gayri resmi marşı olmuş Mannenberg ismindeki kaydı içermiyor. Bununla birlikte İmam, Zikr  gibi dini referanslar içeren şarkılar yer bulabilmiş. Bence bu derlemedeki sorun fazla derleme olması, bu kadar uzun bir süreyi kapsadığında parçaların uyuşmazlığı fark edilmekte. Olumlu yönden bakarsak güzel bir çeşitlilik.Yine de tabi ki modernleştirilmiş de olsa Afrika ritimleri hissedilebilir durumda. Diğer dikkat çeken olgu ise grubun minimalliğinin getirdiği işitsel yalınlık. Piyano kimi zaman gayet de edilgen.

7,0/10
 

20 Ekim 2025 Pazartesi

Manilla Road - Crystal Logic (1983)

 Çok da etkileyici diyemeyeceğimiz ilk iki albümün ardından epik heavy metalin öncü kuvveti rolüne bu kayıtla bürünüyor Manilla Road. Pelerini takıyor, çıplak göğsüne selam edip kılıcı göğe kaldırıyor. O debdebeyi biraz abartılı buluyorum şu an çünkü baktığım yer şu an. O günlerin heyecanını yaşamadım amma doksanlarda bugün absürt gelen bir gruba laf söyletmeyebilirim. Neyse, gitar çok cılız örneğin burada. Vokal önceki kayıtlarla aynı vokal ama dinlerken bir burnum kaşındı. Besteler de biraz basit, bugün metal müziğin ulaştığı komplike yapıyla karşılaştırırsanız. Lakin prolog ve epilog böyle bir konsept var galiba, sololar, eski usul tatlar. Sadece beklentide hüsranlık olmasın diye uyarıyorum, boş değiller elbet. Bu albüm ile birlikte grup ardı ardına 4 tane iz bırakan kayıt bırakıyor geride. Dinlemek gerenk yane.

7,50+/10


19 Ekim 2025 Pazar

Kurtuluş - Devgenç'ten Günümüze Devrimci Hareket / Kamil Yıldız - Tarihimizin Devrimci Muhasebesi

 Daha sonra kendini lağvederek diğer gruplarla birlikte SYKP bünyesine katılan Kurtuluş Hareketi'nin SDP'den ayrılmasının hemen ardından yayınlandığı anlaşılan broşür skandal derecesine varan bu ayrılığın yanısıra çok ayrıntılı bir geçmiş değerlendirmesini sunuyor. Sosyalist demokrasi tezine sıkıca bağlı olan broşür pratiğin hiç de öyle işlemediğini kabul etmek zorunda kalmış. Aslında hayli eleştirel olan dil polemik yaratımına da yataklık yapmakta. O zaman demezler mi ki bu özeleştiri değil midir ve ders alınmadan aynı kapta sunulan aynı yemeğin manası nedir? Dolayısıyla bu noktada en azından Türkiye sosyalist tarihine grubun ne gibi katkılarda bulunduğunu vurgulamak şart oluyor. Belki de Kürt milliyetçiliği, feminizm ve yeşilci siyasete kanal olması en büyük katkısıdır. Sektolojik ihtiyaçlar için kıymetli bir eser olarak değerlendirilebilir.

Diğer geçmişin muhasebesi temalı kitap ise TSİP'den ayrılan ve bugün darala darala/değişe değişe/birleşe ayrıla DKP/Birlik'e dönüşen TKP/B hareketine. odaklanmış. Klasik eleştirel sovyetik bir grup iken radikalleşen, Avrupa merkezciliği reddedeyim derken  aydınlanmacılığı, ilericiliği, laikliği ve batıcılığı tümden karşısına alıp elkaide/işid ile benzer fikri düzleme düşen, sünni kitlelere ulaşmayı hedeflerken gerillacılıkla tecrit olan grup kendisi dahil her akıma eleştiri getirirken, teori alanında o zaman siz ne yaptınız sorusuna karşılık ancak yine özeleştiriden öte bir cevap veremez duruma düşüyor. Varlık ve bekasını devlete bağlayan kitlenin sosyolojik çözümlemesini doğru yaparak anti-Türk duruşa teslim olmayan grup, bu çizgiyi PKK'nın Türk halkının yanında olduğuna dair fantastik bir görüşle birleştirecek bir başarıyla taçlandırıyor. Sektolojik ihtiyaçlar için kıymetli bir eser olarak değerlendirilebilir.