26 Temmuz 2025 Cumartesi

Nilüfer Yanya - PAINLESS (2022)

 Babası Türk ve tam bir İngiliz sanatçı amerikanları hatırlatan bir indie rock çalışmasına imza atıyor. Bu ikinci kaydı ve geçen sene çıkan üçüncüsü ile birlikte ismini kazmış bile piyasaya. Tepkiler çok olumlu. Ben de beğendim. Normalde bu vokal benlik değil. Şehir ozanlığından beslenen ve çok özel nakaratlara sahip rock bestelerine ise çok şık bir şekilde uyuyor. Sonuçta etkileyici bir iş ortaya çıkmış. En azından benim için gelenekten kopmayan yeni bir ses yaratılmış görünüyor.

7,50-/10

Paradis - Recto verso (2016)

 Fransızlar siyaset arenasında grevler, nümayişler,göçmen ayaklanmaları gibi sert bir hat izleyebilir. Ancak elektronik müzik sahasında da oldukça naif işlere imza atıyorlar. Tek atımlık albümle kaybolan bu grup synth pop ve elektronik türünde şu gökkubbede hoş bir sada bırakmayı başarıyor. Biraz da bana Air grubunu hatırlatmadı değil. Albüm biraz uzun ve bir kaç şarkı öne çıksa da yumuşak soundu bütüncül bir deneyim sergiliyor. İçimizi, kötü duyguları temizleyen bir eylem biçimi.

7,0/10

UFO - Phenomenon (1974)

 Bildiğimiz, ayakları yere, elleri gitarın teline basan UFO olarak karşımıza çıkıyor bu albümle. Melodik rock ve hard rock arasında nazlı nazlı bayrağı dalgalandırmaktalar. İngiliz olmalarından mütevellit blues damarı da belirgin. Bir kere Doctor Doctor hit parçasını içermekte. Rock Bottom gibi rock'n roll bir parça da kulakta doygunluk yaratıyor. Yine de böyle gümbür gümbür bestelerle taçlandığını söylemek pek mümkün değil. Beklentileri yükseltmeme adına bu şekilde özetlenebilir.

7,75/10

Kurtuluş Kendini Anlatıyor V: Seksiyon -VI: Sevdaların Yangınından Geçtik

 Serinin beşinci cildi Seksiyon başlığı altında Kurtuluş hareketinin sömürgecilik tezleriyle uyumlu politikasının sonucunda tam işlevselliğe kavuşamayan Kürdistan seksiyon örgütlenmesini ve Kürt-Arap nüfus yoğun illerde örgütlenme çabalarını konu almakta. Konunun özneleri Mardin, Kızıltepe ve Dersim kökenli devrimcilerin hiç biri politik hayatlarına grup ile devam etmemiş, ilginçtir yarısı Kürt siyasetinin PKK'ya bırakılmasını eleştirirken diğer yarısı ise o tarafın legal yapılarında görev almışlar. Bu cildi okurken sekterlik, sol içi şiddet, delikanlılık-lümpenlik yada feodalitenin yansımaları daha öne çıkıyor.
Serinin son cildinde ortak bir tema bulunmuyor, anılarını anlatan devrimcilerin çoğu yine hareketin yöneticilerine karşı tepkili. Özellikle polis karşısında iyi bir sınav veremeyen yöneticilerin tekrar başa geçmesi, sosyal demokrasi tezlerinin geliştirildiği seksenlerde dahi grup içi farklı görüşlere karşı olan tahammülsüzlük dile getirilen belli başlı eleştiriler. Nihayetinde hareket 80'lerdeki reorganizasyon sürecinde aslında kemikleşerek küçülüyor ve bağımsız solcu veya feminizm gibi odaklara kaynak teşkil ediyor. Sol içi çatışmalara katılmadığı için cezaya çarptırılma gibi bir anı, daha önceki ciltlerde işte şöyle karşıydık, böyle karşıyız gibi beyanların aksine pratikte her grubun bu tarz eylemlere giriştiğinin kanıtı oluyor. Şiddet şiddeti, silah ölümü getiriyor.





25 Temmuz 2025 Cuma

Obscura - Cosmogenesis (2009)

 Death+Cynic+Edge of Sanity= ahan da bu grup. Bilim kurgu teması, tamam ama sound da öyle. Lakkin bir ilginçliği var tiz ve bas iki brütal vokal şarkıları söylüyor. Bayağı fark yarattığını söylemek mümkün. Belki de lirik konsept ile alakası vardır. Benzetmelerle uygun olarak baslar, hem kozmik hem akustik çeşitliliğe uzanan atmosfer, uzaylı konuşukları, bir ayağı hemen hemen üzerinde salındığı melodik sıfatında bir teknik death metal işte. Hava deli sıcak, yazmayalım şimdi. Sadece sonraki işlerinde neyi ne kadar kendilerine mal ederek nasıl bir yaratcılık konuşturmuşlar meselesi akılda beliriyor.

7,25+/10

Antonin Dvorak/Tchaikovsky - Cello Concerto in B minor, Op. 104 / Variations on a Rococo Theme (1969, Karajan,Rostropovich)

 İşbu albüm kaydı ünlü Avusturyalı şef Karajan yönetiminde ünlü çello sanatçısı Rostropoviç önderliğinde kaydedilmiş. Halihazırda denir ki Dvorak çelloya özgü besteleriyle bilinirmiş, pek başarılıymış. Bu minvalde önde gelen bu bestede de sadece çello değil başta üflemeliler olmak üzere güzelce sanatlarını icra eden ful bir orkestra dinleyene keyif vermektedir. Kayıtta yer alan Çaykovski bestesinin tersine Dvorak'ın çello konçertosunu oluşturan üç bölüm birbirinden bağımsız bir karakter de geliştiriyor. Romantizmin izini taşırcasına dalga dalga yükselip alçalan bir hacim ve tempo dinleyeni sarmalıyor. Ortadaki Adagio dramatik final bölümüne bağlama görevini üsttlenerekten , üflemelilerle ilginç bir ahenk içinde  çello solosunu süslemekte. Final ise belirgin bir melodi ile açılıyor, coşkun ve neredeyse marşları andırır bir melodi. Gelgitli halleri bestecinin ölmekte olan kardeşine ithafen bestelendiğine dair bilgiye inandırıcılığı azaltıyor. Çaykovskinin eserinin birbiriyle es vermeden bağlanan alt bölümlerden oluşan tek bir eser olması konçerto türünden farkına işaret ediyor. Değişik varyasyonlarda çalınan (amma hızlı versiyonunu sevdiğimiz) temanın naifliği, yine (Dovrak'ta sergilendiği gibi) doğayı hatırlatan üflemelerle vurgulanmış. Her iki bestenin de kalitesine dair her hangi bir sorgulama mevct değil. Bu kayıt ta çello bazlı orkestrasyona yönelik kayıtlar arasında hayli beğenilmekte. Yaylılara olan sempatim benim şahsen çok güçlü değil. Romantizme yönelik temkinli yaklaşımımı da mevsimin sıcaklığından kaynaklı düşük odklanma sorunu ile birleştirirsek yazımın çok parlak bir değerlendirme ile sonuçlanmayacağı da belirginleşiyor.

7,25/10

Tolstoy - Gençlik

 Otobiyografik üçlemenin son cildinde Tolstoy'u temsil eden genç karakter liseyi bitiriyor ve üniversitenin ilk senesinde arkadaşları ile sosyalleşmenin yollarını arıyor. Diğer yandan ailenin kız fertleri ile ki politika, edebiyat, okul gibi herhangi bir konu hakkında algı kapıları namevcut, ilişkisi zayıflamış ve abisi ile de aynı frekansı tutturmakta zorlanıyor. Ayrıca babası da yeni bir izdivacın eşiğinde. Karakter kendini snob elitist bir hediye paketiyle sarıp sarmalamış, sıradan insanların endişelerine, gayelerine tanık oldukça şaşırmamasının imkanı yok. Yazar bu kitabından çok memnun kalmamış ve hikaye sonuçlanmasa da devamını getirmeyerek virgülün noktada unutulmasına müsade etmiş. Önceki bölümlerine kıyasla zayıf göründüğü aşikar bir eser olarak kitaplıklarda yer alması da kaçınılmaz.

17 Temmuz 2025 Perşembe

Lacuna Coil - In a Reverie (1999)

 Gençliğimde doom gotik işlere eyicene bulaştım, bulaşmasına da güzel çirkin duolu gotiğe alışamadım. Bir kaç şarkısını bilsem de grubun albümlerini dinlemek için kafi bir itici gücle karşılaşamadım. Aslında kağıt üstünde mayanın tutması lazımdı zira grup sevdiğim iki grubun sentezi olarak nitelendiriliyor. Paradise Lost ve The Gathering. Şimdi isimleri geçince hakikaten de , özellikle kadın vokal. Erkek vokal ise zayıf kalıyor, brütal yerine bağırışçı bir yol izliyor. Bestelere gelgelelim fena değil, iyi de değil, kötü hiç değil. Ayrık, özgün ve ilginç melodilere dayandıklarını söylemek mümkün. Öne koşturan parçalar My Wings,  To Myself Turned ve bir iki de arkasından gelen var.

6,75/10

16 Temmuz 2025 Çarşamba

Asphyx - The Rack (1991)

 İlk dönem death metal gruplarından Asphyx pasajlarda frene basarak yavaşlamasından ve eze eze gelen riflerden dolayı doom etkisini de üzerinde taşıyıp tür içinde kendine özgü bir alan açmasıyla biliniyor. Hollanda'dan çıkagelmeleri de başka bir farklılıkları. İlk kez dinliyorum ve peşinen bu tür brütal death gruplarına çok ısınamadığımı söylüyorum, benlik değil yani. Yoksa bu albüm grubun en iyi çalışmalarından biri olarak nitelendirilmekte. Ve duyduğum kadarıyla çatır çutur katır kütür rifler de agresif atakları renklendiriyor. Gitarın sesini sevmekle beraber alameti fabrika vokal kulaklarımı zorlamakta. Besteler doom alçalış ve death yükseliş formülünü sıkça takip ediyor ve grubun groovi ritimler yaratmada maharetine tanık oluyoruz. Bununla birlikte yavaşladıkları anların bana hitap ettiğini söylemek güç. Sickening Dwell ile Rack albümün çılgın parçaları. Çok arada kaldığım kaydın şarkılarını bir konserdeymişçesine dinleyince bir tık daha iyi hissettiriyor. Remaster olarak da çok şık bir kayıt lakin bonus konser yorumları sadece meraklısına..

7,0/10

15 Temmuz 2025 Salı

Sun Kil Moon - April (2008)

 Böyle mütevazı ve minimalist  amerikan ozanlarının sakin samimi duru su gibi albümlerini genel olarak sevmişimdir. Sun Kil Moon da aşina olduğum bir isim, bu türde ürün veren. Doğanın gidişatının aksine daha adrese teslim ve sert, dolayımsız şeyler yaşlandıkça hoşuma gidiyor. Garip bir şeyler yaşamaktayım yağni.  Atmosferini sevmekle beraber bu kadar sükunet ruhumu basmayı başarıyor. Bir kere ülkemizin konjönktürüne aykırı böyle şeyler. Bir de mütevazılıktan sesi detone oluyor, içe içe okuyor ya şarkıları. Tahammülüm sarsılmaktadır efenim. Ha, alttan alttan country sızıyor ya o güzel işte. Bruce baba dinleyesim geliyor gitarın bam teline. Yine de büyük bir YİNE DE, sanatçının kendine özgü bir büyüsü var, ruhumun ağrıyan omuzlarına mesaj yapan.

7,0/10


13 Temmuz 2025 Pazar

Ataol Behramoğlu - Bir Gün Mutlaka

 Bitecek bir gün zulüm, bitecek bu han-ı yağma 

Şairin ilk dönemlerinde yazılmış 25-30 kadar şiirini bir araya getiren kitabın bu baskısı ayn zamanda daha önce ayrı yayınlanmış Bir Ermeni General ismindeki yapıtını da içermekte. Toplumcu ve romantik bir tarzı Garip ekseninde bir araya getiren çizgisinin imgelerden beslendiğini söylemek pek mümkün değil.

kalbim! / sen yoksun. /sen tökezleyen bir şarkısın/  köpüre köpüre akan/  acıyla ve hüzünle beslenen/  bir ırmaksın. 

Pek çok bestelenip yorumlanan ünlü dizeler, bir çok şiirinin nakarat yapısıyla bestelenmeye hazır üretilidğine dair kanılar biriktiriyor.

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim 
 Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver 
 Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim 
 Ve ben cekip giderim bir nehir akıp gider 

***

Gece gündüz dolaşırım tenhalarda menhalarda 
 Benim annem güzel annem beni koyver 
 Sağ yanımda bir sızı var, sol yanımda yandım aman altıpatlar 
 Bu dert beni verem eder 

12 Temmuz 2025 Cumartesi

David Bowie - The Man Who Sold the World (1970)

 David Bowie bu albümle saykedelik oyalanmaları geride bırakıp ayağı daha yere basan bir kayda imza atıyor. Bluesy gitarın teline teline vuruluyor çok şükür. Genel olarak da benim nazarımda belli bir çıtanın üzerine çıkıyor. Besteler daha takip edilesi, daha hatları belli çünkim. Hatta hard rock çizgisine bile kayma var diyebilir miyiz acaba. Albüme adını veren ve Nirvana tarafından da yorumlanmış ünlü ve efsane şarkı dışında da bir çok beste oldukça sağlam, oldukça keyifli.

8,0/10

11 Temmuz 2025 Cuma

Savatage - Edge of Thorns (1993)

 Savatage gerçekten de ve hakikaten de kaliteli bir heavy metal yapsa da ve bu halleriyle kendilerini çok da sevmek istesem de ve pek çok bestesi buğulu ve romantik duygulara hitap etse de böyle arkaik, böyle eski ve böyle eksik bir tarafları var ki tam bağrıma bağrıma basamıyorum. Albüme adını veren süper şarkıda olduğu gibi nwobhm tarzı çifte gitar atağı gibi hareketler bekliyoruz bazı anlarda. Yoksa şarkının başlangıç anındaki duygusallıkla ne kadar bağdaşır, tartışma konusu. Ha, solo ile birlikte şarkı tas tamam oluyor. Aslında devamı da benzer bir formülü güzelce işliyor He Carves His Stone, vokal biraz daha yırtıcı bir hale bürünüyor nakaratta. Vokal demişken yeni bir isim mikrofon başına geçiyor. Ve fena değil. Lakin bu noktadan sonra şarkıların büyüsü de bozulmaya başlıyor. Aleladeliğin sınırlarına gerileme mevcut. Piyanolu sözsüz parçalar da yerini buluyor. Conversations Piece'e kadar bu durum devam ediyor. Bu şarkı da nostaljik ve naftalin kokulu olsa da şık hareketler sergiliyor. Ardından da hit olmasa bile kalburüstü parçalar ile devam ediyor ve kapanışa varıyoruz. Sanki bir tık slow parçalar nicelik üstünlük sağlamış durumda. Ben severim ama bu baladların daha vurucu olmasını da beklerim.

7,75-/10

10 Temmuz 2025 Perşembe

Önder Focan - Aubergine / Patlıcan (2022)

 

Emektar caz müzisyeni Önder Focan'ın bu albümü hiç bilmem nedendir, bayağı ses getirmiş ve hatta mahalle plakçımızda dahi yerini bulmuş. Şirin konsepti notalara yansımış ve hafif dinlemeli , patlıcan tarifli yemeklerin kokusunun sindiği bir iş ortaya çıkmış. Karnıyarık'ta oryantal, Melanzane Alla Parmigiani'de İtalyan, Musakka'da Ege zeybek nağmeleri dinletiyi renklendirmekte. Gitarist sanatçı bestelerde diğer müzisyenlerin icrası için geniş bir alan açmış ve ekibi müziğin ayrılmaz bir parçası olarak çok kaliteli icralara imza atıyor. Sonuçta ruhu besleyen, aydınlık bir deneyim fırsatı sunuyor dinleyene. Bir de patlıcanı dinlemek lazım.

7,75-/10


9 Temmuz 2025 Çarşamba

Old Man's Child - In Defiance of Existence (2003)

Bas gitar başta olmak üzere enstrümanların çok rahat duyulabildiği kayıt orkestrasyonu ile dikkat çekiyor. Temiz prodüksiyon  melodik ve senfonik öğeleri agresif ritimler eşliğinde sert bir zeminde bir araya getiriyor. Synthlerin baskın olmaması dengeyi sağlayan diğer bir unsur. Dolayısıyla sağlam bir kaydın kendisi ile karşı karşıyayız. Ölçülüp tartılarak kaydedildiği belli oluyor. Geriye kalan şey bestelerin güzelliği, riflerin etkileyiciliği. Akıl uçurmuyor, doğrusunu söylemek gerekirse. İlk açılış bir sarsıyor ve genel gidişat ta benzer hattı takip ediliyor. Lakin bizim beklediğimiz şey bir adım daha öteye gitmesi idi.                                                                                                                                                                                                     7,50/10

8 Temmuz 2025 Salı

Forest Swords - Bolted (2023)

 Şu alev atan yaz  sıcağında mevsimle pek de yakışık bir ikili olmasa da Forest Swords her zaman kendisini dinlettiriyor. En azından serinlik katıyor hayatımıza. Bu albümü de içerik açısından oldukça kaliteli buluyorum, şaşırtmıyor. Karanlık ve endüstriyel ama arka tonlarda. Tribal ve mistik beatler her daim melodileri zenginleştiriyor. Kaosa teslimiyet yok. Cure, Massive Attack, Mark Morgan gibi ilginç gruplar geldi hatırıma dinlerken. Caged az bir farkla favori olan parçam. Yine de biraz daha delişmen kopartman bir türkü beklemedim değil. Çok da benzerlerini bulamayacağınız özgün seslerini hiç kaybetmesinler.

7,75/10

7 Temmuz 2025 Pazartesi

Headbanger's Weekend 2025 heavy metal pikniği

 Her organizasyona laf çakmak için uğraşıp insanların keyfini bozmaya çalışan prens ve prenseslerin gazlamasına gelmeyenler için son yılların, belki on yılın en etkileyici festivaliydi dense yeridir. Ama uzaklık ama otopark diyene kürek geliyor şimdi! Bildiğimiz kadarıyla, İsviçreli bilimadamları öyle diyor, yatmalı kalkmalı festivallar Avrupa'da dahi köylerde felan oluyor. Son dönemleri hiç takip etmedim ama medeniyetin göbeğinde çamur içinde debelenen, tuvaletsiz hijyensiz metalciler gözümden gitmiyor. Burada da el yıkama suyu bittiği ana denk gelince sanal alemde laf yetiştiren Karenler arkasına dönüp baksa sırf bir adamın tuvaletin başında sorunları takip ettiğini görecek. Para alıp övmüyorum, aksaklıklar da vardı ama aksaklıkları gidermeye çalıştıklarını, o çabayı da gördük vesselam. Hatta organizasyon konusuna o kadar kafa yormuşlar ki sounddan gol yediler. Bir de olanaklar çerçevesinde konuşmak lazım. Otoparka giriş rahat olsun diye ana sahne ve küçük sahne arasını bölmüşler, sahneler arasında gider gelirken festival alanından çıkıyor ve bileklik göstermek zorunda kalıyorsunuz, saçma... Ama normal seyirde fiyatlar, piknik masalı gölge altında yemek alanı, bol tuvalet , bol içeçek standı, dost canlısı katılanlar .. gibi şükela şeyler de var. Eh biz vardık yani.

İlk gün Episode XIII ile açılışı yaptım. İlk albümünü bildiğim ve sevdiğim ama arkasını kaçırdığım grup güneşe karşı black metal icra etmeye çalıştı. Davullar gümbürdemedi, hissiyat manasında enerjileri, rahatlıkları kafi gelse de sounddan destek alamadılar. Çünkü küçük sahnenin kurbanıydılar. Manowar'a kadar gruplar bu sahneyi kullandı ki burada açılışı yapan Yaşru'yu dinlememiş bulundum. Arkasından da üç vokaliyle Pentagram geldi. Lakin seslerini pek duyuramadılar ve seyirci bayağı bir müddet olaya giremedi. Murat İlkan'ı ve dönemi aslında Pentagram'ı Pentagram yapan şey ve benim için duygusal anlardı. Hem de yorumlanmaktan eskitilen ve bu yüzden hiç hazzetmediğim Uzun İnce .. bile , Ogün'e rağmen gözlerimi yaşarttı. Bir de tabi gençliğim geldi aklıma her nedense... Sonrasında Candlemass ne yaptılar, ne çevirdiler bilmiyorum ama küçük sahnenin tüm olumsuzluklarını yenebilen dev bir sesle gündemi baştan yazdılar. Adanmış ve nispeten fazla sayıda dinleyicisi beni şaşırttı. Vokali de Marcolin sandım bu kıt bilgimle. Bu vesileyle festivaldeki her grubun çok profesyonel ve çok rahat performans gösterdiğini söylemek lazım  ama teknik yetersizlikleri yenebilenler ayrıca devleşti. Günün sonunda Manowar için ana sahnedeydim ve şok: sahne alçak, ön tarafta neler döndüğünü göremiyoruz. Manowar mesele değil de Machine Head ve Bleed from Within konser verirken pek anlayamadık yani. Manowar yaşına göre sıkı bir konser verdi ama ses gerçekten kötüydü, baktım insanlar eğleniyor, sorun bende sandım ve keyif alamadım. Bir müddet mola verip geri döndüğümde düzelmişti ama bu sefer ben kopmuştum. Bilginiz olsun, seneye aynı yerde buluşursak, bir sıkıyönetim, rejim değişikliği, yasak felan gelmezse büyük sahnenin orta sağ cephesinde ses daha iyi geliyor, her ne kadar gölge sola, güneş sağa vursa da. 11-11,30 arası erken kaçma modunu Manowarı terk-i diyar yaparak başlattım. Cuma yorgunluğu diye bir şey var yafu.

Ertesi günün  açılışını büyük sahnede Soen'e yetişerek yaptım ki enerjim hayli düşüktü. Bahsettiğim sahnenin solunda, yere konuşlanan kuşlardan biriydim. Soen ve Leprous gibi türler arası geçişkenliği ayarında tutan grupları dinleyebiliyorum ama ürkekçe. Güzel çaldılar. Sails of Serenity, Hatemotion ve Sovak kaçan fırsatlar olarak sıralandı. Arkasından tüm enerjisiyle küçük sahnede hardkorcu Pickpocket arzı endam eyledi. Enerji çok iyiydi ama vokal başta olmak üzere aksaklıklar hissediliyordu. Ve benim de bel ağrım tutunca geri kalan performansları oturarak, yaslanarak, acı çekip odaklanamayarak geçirdim. Bu kadar sert müzik yapılan bir yerde de katlanır kamp sandalyeleriyle gelmiş keyif pelesenkleri bana ilham oldu, getiremesem bile yanımda bir minder taşıyacağım bir dahakine. Kitlenin hatırı sayılır bir kısmı çimlerde, yapay veya asıl, oturarak, kimileri örtüleri ile birlikte bayağı piknik modundaydı. Organizatörler sesimizi duyun, çay, çekirdek ve karpuz servisi istiyoruz. Samimiyet güzel de böyle keyifler felan, benimkisi biraz zorunluluk oldu tabi, sahneye yakın yerlerde değil de arkalarda otursak, yuvarlansak daha iyi olur sanki. Oturunca da müzikten bir şey anlaşılmıyor, teyatro gibim bir şey. Neyse kim vardı sırada: heh Bleed from Within. Büyük bir grup değiller, İskoçya'da belki. Metalkor yapıyorlar. Ben de kaale almadım pek çoğunuz gibi. Herkesi iletişimleri, enerjileri, hiddetleri ve pozitif tavırlarıyla etkilemeyi başardılar. Küçük sahnede politik tavrıyla dikkat çeken ve Türkçe sözlerle coşturan Murder King seyircisini memnun etti. Agresif gidişat ana sahnede Machine Head ile perçinlendi. Vokali kalabalığı orkestra gibi yönetti. O an anlamak mümkün değil videolarda görüyorum, circle pit felan bayağı iyiymiş. Grup da neden daha önce buraya gelemedik ki diye memnuniyetlerini paylaştı.  Koşa koşa küçük sahnede çok sevdiğim Dark Tranquillity'ye yetiştim. Barkovizyonu ve eski şarkılarıyla pefrormans iyiydi de genelde bir durgunluk vardı. Yeni şarkılarla dinleyiciden randıman almak mümkün değil. Lethe ile coştuk da öyle bir köşe bulmuşum ki, hem oturabiliyor hem ayaklanabiliyor, ayaktayken de bir direğe tutunabiliyorum. Ve kalabalık artık alana sığmayınca küçük sahnenin absürtlüğü sinyal vermeye başlıyor. Bu sahne alternatif bir sahne değil, daha küçük gruplara ayrılmış değil, burada konser veriyorlarken ana sahnede müzik de devam etmiyor. İki sahne birbiriyle paslaşıyor. Ana sahnedeki güruh ki bence sahnenin maksimum  yarısından biraz fazlası dolabiliyordu ,  hurra küçüğe akıyor. Mola veren, yemeğe içmeye gidenler de sonrasında geliyor. Ne yapalım tavla mı atak? Müzik dinlemeye geldik. Küçük sahne ise büyüğün beşte biri felan. Organizasyon hem para kazanalım, Türkiye'de tutanları getirelim, hem diğer büyük nispeten bizim piyasamızda yeni grupları getirelim diye güzel bir kadroyu ayarlamış ta verili bu altyapıya göre çok ayarlamış. Altından kalkamadı, ertesi gün Katatonia'da patladı. Basit bir şeymiş gibi geçiştirmemek lazım. İzdiham çıkabilirdi. Neyse, son durak ana sahnede Kreator. Haksızlık etmeyeyim bu grubun albümlerini çok dinleyemedim, vokali de kendime göre yırtıcı buldum. Üzerine rahatsızlığım da artınca performanslarına yeterince kendimi veremedim. Etkileyici sahne resmi umarım başımıza dert olmaz, şarkı isimlerini de hatırlarsak :) Anlaşılıyor ki bugün böyle tepinmeli, zıplamalı gruplara ayrılmış. İnsanlar heder olsun felan. Gerçekten de bacağını çatlatan olmuş sanırım, geçmiş olsun. Dökülmedik kurt kalmamıştır inşallah.

Ertesi gün hazırlıklıydım, gündüz başka yerlere gidip dönüp Leprous'a yetişebiliyorum. Ağrıkesici ile ayaktayım. Yaşlıyım ve gençlerin bir kısmı gibi kendimi koyvermiyorum. Leprous da Soen gibi sevdiğim ama temkinli yaklaştığım bir grup. Şiir gibi çaldılar. Şarkıları benzer formüllere sahip. Bir yerde brütale bağlanıyorlar ve bunu en iyi Slave'de yapıyorlar. Grubun canlısı aslından daha iyi. Kaçırdıklarım ise Alkera, Sabhankra ve Pitch Black Process. Konser ve festivallerde yer alan yerli gruplar da artık istikrarı sağlamış olanlar. Küçük sahnede Cemetery Skyline ki yeni ama mazisi onyılları bulan müzisyenlerden kurulu biraz soft grup Leprous gibi kayıttan daha güzel bir icra eyliyorlar. Bilen de bayağı insan varmış. Güneşin alnında çalmaları ironikti. Ben de çayırda oturarak keyifle tecrübe ettim kendilerini efendim. Ana sahnede ise emektar Hypocrisy efsane yazıyordu. Vokal mimikleriyle konseri yönetti. Yırtıcı vokal pek sevmem dedim ama bu performans bir değişikti. Festivalin en iyilerindendi uzun lafın kısası. Ensiferum ise pozitif pozitif duygularla sarmaladı dinleyeni. Yine teknik sıkıntıları olsa da hoş idi, eğlenceli idi, dansa davetti. Ana sahnede ise çok sevdiğim, gençliğimin göz ağrılarından ve geçen sefer hastalığım sebebiyle konserlerini kaçırdığım İngiliz beyefendileri Paradise Lost yeraldılar. Hal tavır ve icra kimilerine donuk sönük gelebilir lakin beni fazlasıyla memnun etti. Kafalar, kollar sallandı, beden bir sola gitti bir sağa. Dolayısıyla Katatonia'ya geç kaldım. Zaten yeni işlerine soğuktum, alanın girişindeki üstü kapalı yolda bir yerde konuşlanıp zorla nefes alarak az çok dinleyebildim bir süre. Bir o kadar insanın alana giremeyip, girebilse de duramayıp ana sahnede beklediğini söylemiş miydim? Kalabalıktı sanki... Şarkı Listesi de so so so. Bazen sıkıcılığa varan takip etmesi zor bestelere sahip bu progresif işlerin neden bu kadar ülkemizde sevildiğini anlayamıyorum. Bu minvalde de ana sahnede Opeth büyük bir kalabalığa çaldı. Bundan etkilenip vokal Manowar'ı Metallica'yı ağzına sakız etti. Haklarını teslim etmek lazım, o brütal vokal nasıl çıkıyor anlamadım. Canlı performansları hakikaten de etkileyici, kayıtlarına nazaran. Normalde para verip konserlerine gitmeyeceğim bir dolu grubu dinleyip tecrübe etmek ve öğrenmek fırsatı açısından festivaller önemlidir. Son gün benim için her nedense ayrıca keyifli geçti (ağrı kesici) Dandik t-shirtim  4-5 kişinin ilgisine mazhar oldu, sağolsunlar selamlaştık. Güzeldi devamını istiyoruz ama Bosphorus'u da es geçmeyelim.

2 Temmuz 2025 Çarşamba

Spiritualized® - Everything Was Beautiful™ (2022)

 Dinlerken saçımı başımı yolduğum bir albüm oldu bu. Köklü bir rock grubu Spiritualized ki ara ara isimlerine değişik eklemeler yapmasıyla biliniyorlar.+ veya ® . Space rock felan diye bir tanım yakıştırıyorlar da pek anlayamadım ben bu işi. Biraz Beatles, biraz saykedelik, biraz blues rock karışımı bir müzik kulağıma çalındı. Diskografilerinde de kötü bir yerde değil bu kayıt ki çok sık albüm de basmıyorlar. Müziğe güzel müdahalelerde bulunup, renkli ve farklı enstrümantal dokunuşları da eksik etmiyorlar. Buraya kadar güzel. Lakin, her şarkıyı, istisnasız her şarkıyı 30 saniye öncesinde dinlemeyi bırakıp sonrakine geçtim. Ecnebiler ne diyor? skip forward. Tekrar eden vokal melodiler ara ara yükselerek devam etse de sürekli tekrar eden ve aynı melodiden oluşan parçalar ve sürekli tekrar ve tekrar sürekli ve bitmiyor tekrar tekrar ve sürekli. Sakın hipnotik işte ne gözel demeyin, beni bunalttı kardeş. O yüzden sinirlendim ve hakettiğinden az puanla ödüllendiriyorum çünkü hak etmediler. Neyse headbanger's da buluşalım.

6,75+/10

1 Temmuz 2025 Salı

Candlemass - King of the Grey Islands (2007)

 2000'lerdeki kayıtlarından biri grubun eh doğal olarak kayıt kalitesi öne çıkıyor lakin 2. albümünden sonra mikrofona kurulan usta vokal yerine yeni bir ses duyuyoruz o da iyidir ki yine başka bir doom grubu Solitude Aeturnus'da da yer almıştır ancak gönlümüz Messiah Marcolin'den yanadır burada ağır ve gecikmeli çamursu rifler öne çıkmaktadır vokal harmonilerin nakaratla buluştuğu güzel örnekler mevcuttur yine de gönül biraz daha hızlı ritimler ister de epik tarafın daha incelikli ve olgun saygın ve oturaklı bir tavırla yazıldığının hakkını vermek lazımdır dinledikçe açılır saçılır bir albümdür grubun iyilerinden olduğu da aşikardır

7,50+/10