18 Haziran 2025 Çarşamba

Candlemass - Nightfall (1987)

 Bu ikinci albüm ile debüğ albümü arasında farklar var. Karanlık taraftan aydınlığa çıkış yapılmış gibi. Aynı moda uygun keyifli bir operet vokal değişikliği de sözkonusu. Ben şahsen bu kaydı ilkine göre bariz bir fark ile daha çok sevmiş bulundum. Çünkü epik katsayısı katlanarak katlanıyor. Tam tersi düşünenler de olduğu için çok oylu değerlendirme sitesi RYM'de bu iki kaydın puanları hemen hemen aynı. Şarkılar sadece biraz uzun ve kendini belli andan sonra tekrar ediyor. Tür itibariyle buna da şaşırmıyoruz elbet.

Beğendiğimi söylemiştim sanırım.

8,25+/10

Fazıl Hüsnü Dağlarca - Bütün Şiirleri 1 (Bölüm 4)

 Dağlarca'nın Batı Acısı ismini verdiği yapıtı 1958 yılını taşıyor. Engin açıklıkları yansıtan şiirlerle örülü Akdeniz,  Paris'in kültürel yaşamından ilhamla Kahvelerinde Saint Michel'in, ilginç adlandırmalara sahip Almanlar Makineleri Sever ile Roma Romulus Romus, Floransa'nın dile geldiği Bencil Din, epik İsa şiirini içeren Stromboli ve sadece doğulunun değil doğanın da karşısında kötülenen batı ile Batı Acısı  isimli arabaşlıklar altında organize edilmiş kitap. Akdeniz şiirlerinde daha öncesinde tanık olduğumuz dehşet derekesine varan evren karşısındaki şaşkınlığın izlerini okuyoruz. Paris'te geçen mısralar bencil ve sömürgeci batı dünyasına karşı eleştirel tonlar içerir.

Yalnızlıgın su /Yalnızlıgın maviler /Denizle göklerle büyüksün şimdi. 

Deniz susar /Balıkların sesini. 

Peki neden üşütür hep /Bu agustos gecesinde /Karanlıgın büyüklügü? 

Evler yükselmiş yükselmiş /Açılmış açılmış pencereler. /Daglara /Aydınlıklara karşı. 

Mevlana'da Olmak alt başlığını taşıyan Gezi isimli yapıtı ışık teması etrafında somutlanıyor. Oldukça kısa, buna rağmen tekerleme benzeri tekrarlara fazlasıyla yaslanıyor. 1960'da ise alışagelmedik bir isme sahip Hoo'lar ile geri dönüyor. Bağarı, ayrılmış,yaslar uzunluğu diye tarif ediyor Hoo tabirini şair. Bireysel, ama diğer yandan kapalı anlatıma dayalı pastoral şiirler çok da tat vermiyor. Aynı yıl Menderes'in darbesine karşı gençliğin mücadelesinden esinle Özgürlük Alanı adını alan  eseri kaleme alıyor. Şair gündemden beslendiği şiirlerin getirdiği içerik zenginliği ile kendine has bir yol tutturmuş.


Menderes'in vatan kurtuluşu için savaşım veren Cezayir'e karşı Fransızları desteklediği günlerde Cezayir Türküsü ismindeki 3-5 sayfadan ulaşan eseri ile yine gündemi yakalmıştır, şair.
Aylam:Uzay Çağında Olmak ise ismin işaret ettiği gibi o günlerde canlanan uzay yarışını temsil etmekte. Gökyüzüne uzanan bu yolculuk Fenikeliler'den başlayan bir serüvenin parçası ve imgeler yine naturalizmden, masallardan  beslenebiliyor. İnsanoğlunun yıldızlara baktığı an ortaya çıkan hayal gücünin izleği duyumsatılıyor, okuyucuya.

Işte varlıgın deli kokularla anlam oldugu yerde /Bir çoban daha büyük bir çoban çagırır çırılçıplak, 

Ama kavak dedikleriniz sallana sallana, /Ta yeşil, /Yer uzaması degil midir? 

Türk Olmak 1963 tarihli yapıtın ismidir. Türk olmak çalışmak, karşı koymak ve yaşamak ile eşdeğer tutulur. Burada propaganda edilen şey iyi niyetlere, temennilere dayanmaktadır daha çok. Yoksulluk ile mücadele eden köylüler kentle de tanışmaya başlar.

Yedi Mehmetler en küçüğü 13 yaşında altı kardeşin, Kurtuluş Savaşı'nda savaşmaya gönüllü olup aynı mangada yaptıkları bir baskında şehit olmalarını anlatır epik bir destandır. İyidir de, hissiyatı geçirme babında.

Uzun Memet derler bana ahacık, /Sevmişim sevmişim uzamışım

Ama bir yüregi vardı deli Memet'in, /Sen de kuyu, ben diyeyim magara. /Içinde çiçekler çiçekler çiçekler, /Dışında attıgı korkunç nara. 

N' olur insanın yarısı ölse, /Yarısı sonra ölse. 

Çanakkale Destanı isimli eseri ile epik türünde şiirleri yayınlamaya devam eder, şair. Farklı olan nokta Erdede isimli gizemli bir karakterin anlatıcı olarak sık sık sözü almasıdır. Erdede'yi  ulusun simgeleştirilmesi olarak okuyorum. Eserin sayfalarında tarihi açıklama ve belgeler de yer bulur. Ayrıca daha önceki uzun destanlarda olduğu gibi savaşta hikayeye dönüşen kahramanlar da anlatılır. 


Takip eden eser Dışardan Gazel adını taşıyor. Konsept bir eser diyemesek bile köylülerin şehirlere göçü, zor işlerde boğaz tokluğuna çalışması gibi örnekler bize gurbet temasının ağırlığını hissettiriyor.
İlginç bir isme ev sahipliği yapan Kazmalama da kısa bir eser. Kıbrıs olaylarının güncelliği başta olmak üzere yine sosyal konular (yoksulluk, yolsuzluk, siyaset) işleniyor.
Kazmalama'nın ardından gelen Yeryağ da çok farklı değil. Neden ayrı basılmasının gerektiğini sorgulatacak kadar içerik benzeşmesi mevcut. Kitaba isim ise Batman, Raman'da bulunan petrolden ilhamla verilmiş.


Karanlıga, boşluga, düştü düşecek, /Bir toprak, yeryüzüne bir tek otla tutunmakta. 








16 Haziran 2025 Pazartesi

Kreator - Pleasure to Kill (1986)

Klasik thrash gruplarının kendine has bir renk tonu vardır. Bir Slayer daha saf ve berrak tarafındadır türün. Bir de Kreator olsa gerek. Vokalin  gitarın tonlaması hafiften bir özgünlük sergiliyor ki vokal burnumu kaşındırıyor bazen. Bu albüm belki de en sevilen yapıtları olabilir. Duraksız şekilde dinleyeni dövüyor, hızlı ve agresif parçalardan oluşuyor. Albüm bu anlamda çok sıkı başlıyor. Sevdim. Albümü adını veren şarkıyla zirveye ulaşıyoruz. Konserlerin de gözdesi takip eden Riot of Violence ile çift zirve de derler de ben sıradan buldum bu parçayı yafu. Pestilence daha iyi değil mi ki ne?

8,0/10

14 Haziran 2025 Cumartesi

Machine Head - Burn My Eyes (1994)

 Gençliğimde kulak verdiğim kadarıyla hem de nu metal işlerine bulaşmama rağmen, tamam grup biraz daha farklı bir kulvarda ama büyük bir ama var, çok da ısınamamış ve tam bir ful albümünü dinlemeye gerek duymamıştım. Hala da durum değişmemiş. Enerjisi ve soundun rengiyle bir doksanlar nostaljisini çok güzel uyandırması bir yana, bestecilik tarafları çok güçlü değil. Kimileri vokale de ısınamadığını söylemekle birlikte bunun gibi nu-metal'e , thrash metal'e de dirsek atan gruuvi/modern metal örneği için çok da acayiplik sergilemiyor. İlk albüm sendromunu yaşadığı bir gerçek. Tarz oturup olgunlaşınca neler olmuş göz atmayı hak ediyor.

6,75/10

13 Haziran 2025 Cuma

Kalben - Eski Dünyanın Yangını (2022)

 Kalben'in itici bir tarafı var ki seveni kadar sevmeyenlerin de varlığına sebep oluyor. Ben de ısınamayanlar tarafındaydım. Kendi kendime nacizane şans veriyorum, ne haddimeyse. Tatilde dinledim böyle melankolik bir albümü. Hala tam olarak oturmayan bir şeyler olsa da, güneşin, kumun, rahatlamanın karanlık bir yüzü de olduğuna dair bir temsile cuk oturdu. Bu dördüncü albümde yer alan şarkılar  hit olmaktan çok uzak örnekler sergiliyor. Yine de kendi şahsına özel sözlerle birlikte özel bir yabancıllığa ve tam da bu itici sebeplerle iç gıcıklayan ve ilgi/merak uyandıran bir dürtüye sahipler. Şık düzenlemelerle, yaylılar! god damn mızıka!, bu aksiyom da besleniyor. Beni etkileyen parça ise en mütevazi olanlardan biri Kuşgözü oldu. Tatilde dinlerken çam ağaçlarının gölgesi düşen havuza ve kumlu sahilden ayın düştüğü Akdeniz'e yavaş yavaş giren kadın silüeti etrafında şekillenen bir klibi kafamda evirip çevirdim. 

6,75/10


12 Haziran 2025 Perşembe

Opeth - The Last Will and Testament (2024)

 Brütal vokaller de geri dönünce çok sevildi bu albüm. Ayrıca olabildiğince iddialı ve kompleks. Opeth bir turnusol haline gelmiş durumda. Müzikten anlarım diyen elitistleri, müziği keyif için dinleyen sıradan vatandaştan ayırmak için. Defalarca dinledim ve sindirmeye olanak vermeyecek çeşitlilikte ortaya saçılmış çok sayıda fikri duydum. Bir sanat eseri olarak bakabilirsiniz, icraya hayran olabilirsiniz, hissiyatı da sevebilirsiniz. Ama şiirde derler ya "eda"dan yoksunluk zirve yapmış. Progresif müziğin üst noktası denebilir. Böylece tümüyle takipten çıkarabilirim grubu, gönül rahatlığıyla.

6,50+/10

11 Haziran 2025 Çarşamba

Protomartyr - Formal Growth in the Desert (2023)

 Sadece  kapağı değil soundu da şık bir albüm. Yeni soluk post punk gruplarından Protomartyr'in altıncı uzunçaları. İlginizi çekecek anlar içermekte besteler. Ama hit olacak kadar güçlü de değiller. Değişik ve de çok da pembiş olmayan bir atmosfere perçinlenmişler. Her nedense dinlerken aklıma Pulp gibi ada grupları geldi ki aslında o kadar da benzemiyorlar. Bir olmamışlık, bitmemişlik duygusu, bir tatmin olamama sanki hakim şarkılara. Daha iyi geri bildirimleri olan önceki albümlerine kulak verme isteği uyandıracak kadar akıl kurcalayıcı. Solo esnasında gitarın tonu ve davulların sesi de keyif veren esanslar.

6,75+/10

10 Haziran 2025 Salı

Cemetery Skyline - Nordic Gothic (2024)

 Dark Tranquillity, Insomnium, Omnium Gatherum, Amorphis, Sentenced ve bir sürü projede yer almış dört güzel adam biraz HIM ve Rasmus ve biraz da bu adını verdiğim projelerden esinlenerek kolay dinlenir, melodik ama sankim azbiraz sığ gotik rock bir albüme ses vermiş. Ses olup seslenmiş ve yankısı da sahnede karşılık bulmuş. Synthler inanılmaz bir şekilde 80'leri hatırlatıyor, hafiflik katıyor müziğe. Şarkıların yarısı da belki birbirlerinden yeterlice uzaklaşamamış. Olsun bu gökkubbedeki sadayı sevdik.

7,0/10

9 Haziran 2025 Pazartesi

Candlemass - Epicus Doomicus Metallicus (1986)

 Doom metalin ağababası Black Sabbath derler ki daha diskografilerinde 70 ortalarına dahi ulaşamadım, amma epik heavy metal kulvarında doom metal türünde türün temelini sağlamlaştıran grup Candlemass olsa gerek. Şimdi şu albümü dinliyorum bir de 2010 ve 2020'lerdeki gruplara kulak veriyorum. Hemen hemen aynı sound. Bu albümde bu kadarını beklemiyordum, şaşırdım doğrusu. Yani ilk albümleri olmasına rağmen tam takım oturaklı tutarlı sağlam bir kayıt yapmışlar diyorum işin özü. Bundan dolayıdır ki en iyiler listesinde de hem grup hem de grubun bu ilk kayıtları en başta yer alır. Meraklısı için dinlenmeli nasihatında bir şeydir.

7,75-/10

Mong Tong - Tao Fire 道火 (2023)

 Müzikal tür isimlendirmelerin anlamsızlaştığı yerlerdeyiz. Plunderphonics, sound college, gamelan.. ben de bir şey ifade etmiyor. Tayvan'dan Çin ve İndonezya'ya doğru yerel duyarlılığın direkt aracı olan yoğun şekilde melodik ve işitsel alıntılara dayanan, saykedelik hazları uyaran elektronik tabanlı orta tempo bir kayıt diyeyim, siz öyle anlayın. Bazı bestelerin kültürel olarak bize yabancı diyarların kapısını açan bir maceraya , tehlikesiz ve renkli bir maceraya kapı araladığı doğrudur. Beatlerin ve vurmalıların ses çeşitliliği ve ritimler deneyselliğin nesneleri. Yine de gürültüye bulaşmamayı başarıyorlar bir şekilde. Albümün ikinci yarısında biraz da alışınca tekrarlar dikkat çekmeye başlıyor, olumsuz anlamda. Şahsen itici bulduğum bir kaç parça ile de ortalama biraz düşmüş oluyor. Geneli iyidir.

6,75+/10

8 Haziran 2025 Pazar

Katatonia - Sky Void of Stars (2023)

 Bu seneki Headbangers Weekend'e devasa kadrosu sebebiyle yetişebilmek mümkün değil. İşimiz gücümüz var, saatlerce müzik dinleyemiyoruz. Bu noktada uzun süre önce dinlemeyi üzülerek bıraktığım Katatonia'ya son yapıtları vasıtasıyla geri dönüyorum. Modern sound ile birleşen progresif bestelerine katlanamamıştım çünkim o zamanlar. Bıraktığım yerden çok da uzağa gitmemişler. Lakin ah o özlem yok mu, albümün ilk yarısında grubun sesi ve tonlamaları çok etkileyici bir nostalji yarattı bünyede. Bir müddet sonra ise , genelde albümün diğer yarısında, yine kendi kendine mırıldanır ,  dağınık güzergahlarıyla, içe içe okunan tarzı ile  sıkıntılar doğmadı değil. Bazı bazı gotik duygusallıktaki nakaratların varlığı ve sıklığı  albümün değerini yükseltse de ben yine kızdım, aşağı doğru itikliyorum efendim.

6,75+/10

Arcane Sezon # 2 - Oats Studios - Star Trek: Picard Sezon # 2 - Brooklyn Nine-Nine Sezon #2 - After Life Sezon #2

 Bağımsız Oats stüdyolarının kısa bilim kurgu filmlerinin koleksiyonu netflixde. Yeterli ve hak ettiği dinleyici kitlesine ulaşmayı bekliyor. 10 filmden bazıları misal mutfak sahnesinde geçen  absürt ve iğrenç dolayısıyla rezillik ekseninde deneyselci bir tarzı takip ediyor.  Abd başkanı olduğu bölüm de farklı değil. Amma bazıları da uzun süreli bir sinema yada dizi fragmanı tadında. Nerde devamı diyorsunuz, nerede. Hem görselliği hem senaryonun işleyişi ile.

Bundan sonrası nedense 2. sezonlara denk geldi. Arcane'ın yeni sezonu aynı zamanda en yenisi. Farklı tarzlar arasında geçiş de içeren görsellik  arşa çıkmış durumda. Bundan sonra başka herhangi bir anime eksik kalacaktır. Lakin konu iyice dağılıyor ve aynı zamanda derinleşiyor. Paralel evrenler bir yana. Kim kime niye düşman? Büyü teknolojisi ve o core tam olarak nedir? Bir sürü soru ve yarım yamalak cevap var. Yine de ana hikaye bir şekilde sonlanıyor. Sempati yaratacak karakter eksikliği sebebiyle çok da uzatmasalar iyi olur. Lakin bu rating ve olumlu puanlar, senaryodaki boşluklar, hep buna engel işte. Sihirli kürem devamı gelir diyor.

Komedi sit-com yokluğunda Brooklyn Nine-Nine yine de kendini izletiyor. Karakterlerin sevimsizliğinden daha önce bahsetmiştim. Ama komedinin absürd tarafında yer aldıklarını yeni idrak ediyorum. O yüzden her zaman bi rezerv noktası aktif olacak tarafımda. Bu sezonu izleyeli çok oldu, izlenim hissiyat noktasında ilk sezona göre biraz daha olgunlaşmış olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca hikayede radikal değişikliklerden de kaçınmaması iyi bir şey. Amirlerinin terfisinde olduğu gibi. Böylelikle üçüncü sezona bağlanıyoruz zaten.

After Life'ın ilk sezonunda karakteri mental açıdan iyiye doğru rol alırken bırakmıştık. Maalesef bu sezonda kendi kendini tekrara giriyor. İlerleyen bölümlerde ise tezat bir şekilde Tony namlı depresif karakterin çevresindeki insanlara iyilikler yapması yani insani ilişkilerini düzeltmesi bize de olumlu yansıyor. Babasının kötüye giden durumu ona bu açıdan dayanak bile olabiliyor. Etkileşim kurabileceğiniz ilginç bir çalışma. 

Picard Picard Picard... Bilim kurguda psikolojik dramanın pek de sevilmeyeceğini en başta Uzay Yolu'nun ünlü karakteri Riker'a da hayat veren dizinin yönetmeni bilmeliydi. Konu zamanda geri dönüşlü, bol woke'lu ve yine itici yan roller destekli. Bununla birlikte sürprizler de içeren çetrefilli entrikalı gelli gitli senaryo temeli kurtarıyor. Ve Q... En az anlaşılan, en sempatik ve hakaret üzerine hakaret işiten tanrımız. Seni seviyoruz. 

2 Haziran 2025 Pazartesi

Miles Davis - Tutu (1986)

 Miles Davis'in kötü kayıtlarından biri addedilir. Halbuki kapağı kuul ötesiymiş. Trompeti başrolde çılgın nağmelerin esiri olmadığı için olsa gerek beğenilmez. Kendini geriye çekmiş ve aheste bir atmosferin parçası, grubun parçası olarak faaliyet gösteriyor burada. Grup ne yapıyor? 80'lerin dizi jenerikleri olur ya o tarz bir müzik. Füzyon gitar tonları, bazı ritimler yarı funk, programlanmış bateri, cıkı cıkı çısı çısı. Yormayan kolay dinlenir seyri sevdim. Bu demek değil ki akışta tutukluk, soundda ucuzluk yer almıyor. Zaten türün benzerleri içinde bile zayıf sıfatlanır. Bence biraz haksızlık etmişler. Hiddetleri Davis'in geçmişindendir.

6,75/10

31 Mayıs 2025 Cumartesi

Antimatter - Lights Out (2003)

 Anathema ardılı gruptan beklentim çok yüksekti ki yıllar önce ilk ve 6 nolu albümlerini dindediğimde de gayet memnun idim. Demek ki yaşlandıkça daha düzadam oluyoruz, böyle titremeli dramatik şeyler aşırı gelmeye başlıyor bünyeye. Sodom felan dinleyesim geliyor daha bu dönerken kulağımda.  2 numaralı bu kayıt ilkindeki elektonik öğelerden de  büyük ölçüde sıyrılmış. Ağır temposu, akustik yapısı, kadın vokal katkısı, fısıltılı konuşmalı sayıklamaları atmosferi devam ediyor, amma sıkıcı yafu. Biraz şaşırmak istiyoruz, nafile...

6,75-/10

28 Mayıs 2025 Çarşamba

Ari Çokona - 20. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya'daki Rum Yerleşimleri

 Çok önemli bir duygusal  ihtiyacı gideren eser. Sonuçta yıllardır yaşadıkları ata diyarını terk etmek, terk etmek zorunda kalmak kolay kabul edilebilir bir şey değil. Kafkasya'dan, Kırım'dan, Balkanlar'dan Anadolu'ya da olabilir rota, insanların özünde birbirinden hiç de farklı olmadığını unutuyoruz bazen. Eserde Rumların yerleştikleri  köy ve kasaba isimleri geçiriliyor, kiliseler, okullar ve kültürel yapılar anılıyor. Osmanlı, kilise ve Yunanistan'daki göçmen dernekleri kaynaklarından faydalanılmış. Trabzon çevresi (eski Pontos), İstanbul çevresi ve Trakya, İzmir ve çevresi ve Kapadokya Rumların yoğunlaştığı bölgeler. Ama kültürel olarak bir yekparelikten bahsetmek mümkün değil. Sadece Türkçe ve hatta Arapça konuşanlar değil Yunancanın da farklı lehçeleri etrafında şekillenen kültürler belki. İstanbulda meyhane işleten biri kendini Rum diye tanımlayıp Yunanlar ile benzeşmek istmediğini belirten bir demeç vermişti. Abartmamak kaydıyla böyle bir ayrım hakikaten var. Milliyetçi çevrelerin propagandaların ötesinde yazar bir tür yeniden Hellenizasyon ve kolonileşmeyi açıkça kabul ediyor. Bir yandan İslamlaşma ve Türkleşme de devam ederken Karadenizli Rumların batıya Samsun'a, Gümüşhane üzerinden Kars ve İç Anadolu'ya doğru köy köy kolonileşmeleri mesela. Aynı şekilde Türkleşmiş ve biraz da tenhalaşmış Ege bölgesinin Yunan yarımada ve adalarından tekrar göçe tabi tutulması ve Osmanlı'nın son dönemlerinde kıyılarda yüzyıllar sonra tekrar çoğunluğu sağlaması da benzer bir örnek. Anadolu'nun Bizans'tan miras ortodoksların dil değiştirmeye daha yatkın olduklarını anlıyoruz. Kapadokya'nın Karamanları böyle tanımlanmakla birlikte Türkçe konuşan ortodokslar Anadolu'nun dört bir yanına dağılmış. Bununla birlikte İstanbul ve Karadeniz'de yerel Rumların diline daha sahip çıktığı görülüyor. Kitabın konusu olmasa bile müslüman olduktan sonra bile Rumca konuşan topluluklar bu coğrafyada hala mevcut. Ege'nin ortodoks ahalisi ise büyük oranda aslında Yunan zaten. İşte bunlar da benim bu eserden kazandıklarım.