30 Haziran 2025 Pazartesi

Adnan Esenyel - Martin Heidegger : Varlığın Patikaları

 Adnan Hoca'nın bu eserini okuduktan sonra Nietzche üzerine yazdığı kitabını da okumak ,üzerimize farz düşüyor. Bir kere yazar, Heidegger'in derdinin ne olduğunu, nereden kaynaklandığını, neden rahatsız ettiğini ve bu derdi çözmenin yöntemlerini  olabildiğince anlaşılır bir biçimde anlatmasını başarabiliyor. Birbirini takip eden ve üzerine inşa edilen bu yöntem yeri geldiğinde bilal'e anlatır gibi tekrara başvursa da iyi oluyor, tam da ihtiyacımız olan şey bu çünkü. Ayrıca düşünce adamının en bilinen eseri Varlık ve Zaman'ın da ötesine geçiyor, içerik olarak. 

Tedavi yani insanı Dasein'e, kendi asli yurdu Varlık'a yaklaştıracak şey özlü düşünme, varlığın dili ve özünde şiir olan sanattır. Modern insanın varoluşu Teknik tarafından tehdit hali içindedir. İnsan işlenebilir, denetlenebilir, düzenlenebilir, üretilebilir ve ikame edilebilir bir varolana dönüşmüştür. Tezat bir şekilde ise kendini yeryüzünün efendisi ilan eder. Heidegger Teknik'in kaçınılmaz olduğunu kabul eder. Önemli olan Teknik'in insanın Varlık ile bağlantısının kopardığını ve bunu gizlediğini ve hatta Varlık nosyonunu dahi unutturduğunu bilelim, idrak edelim. Felsefe, bilim idesi nin peşinden gittiği ölçüde teknik bir araç olarak, Varlıktan kendisini tümüyle koparır ve Varlığın açılımını sağlamak yerine sürekli olarak onun unutuluşuna hizmet eder durur. Felsefenin sanata yaklaştırılması belki de onu, teknik bir araç olmaktan kurtaracak olan en temel olanaklardan birisidir. Heidegger'e göre sanat eseri, hakikatin vuku bulduğu bir yer olarak Varlığa ilişkin bir tecrübe sunar. Heidegger, insanın var olma halinin özünde şiirsel, yani poetik olması gerektiğini düşünür, çünkü insan ona göre ancak bu şekilde Varlığın yakında durabilir. O halde insan Heidegger'e göre Varlığın yakınında teknolojik, bilimsel, rasyonel şekilde ikamet ediyor değildir, ancak şiirsel bir ikamet insanı Varlığın yakınına getirebilir. Bu bakımdan Varlığın dili de Düşünmesi de özünde şiirsel, yani poetiktir.

Heidegger, çağdaş insanlığın Varlığın unutuluşu dolayısıyla bir kriz içinde olduğunu düşünür, insanoğlu kendisine yabancı, yersiz yurtsuz , kökeninden kopmuş bir varoluşa sürüklenmiştir. Felsefe ise sanattan beslenen Varlığın dili vasıtasıyla özlü düşünme yöntemiyle insanlığı uyandırabilme potansiyeline sahiptir. Benim aşırıya kaçtığını baştan kabul ettiğim öznel yorumum ise Heidegger'in hissettirdiği, etrafında dönüp durduğu ama asla net söylemediği bir arayışa sahip olduğudur. O da kutsallık içinde yaşayan, bağıntının ötesinde birebir parçası da olduğu bir doğal ortamda yaşayan ilk insanların dünyası. Hani, avladığı geyik için ruhundan özür dileyen, atalarının mezarının üzerine evini kuran, hastalandığında bunu ruhlara, tanrılara, atalara yaptığı saygısızlığa yada doğa ile uyumu bozan bir aksiyona yoran insanların yaşadığı bir dönem. Belki de germenlerin kahramanlar çağı...

29 Haziran 2025 Pazar

Kreator - Terrible Certainty (1987)

 Anlamadığım bir şekilde bende oturmayan, klik, tik  etmeyen bir albüm. Agresif ve yırtıcı tarzı sevmemle beraber bir eşik var, orada anlam dünyama gölge düşmüyor. Sanırım bu kayıt da o sınırı aştı. Ayrıca pür thrash metal yapıyorlar artık. Sound olarak ayrıştırıcı tarafları ki çok da geliştirememişlerdi zaten, kaybedip benzerlikler denizinin derinliklerine doğru yelken açmışlar. Bittabi kendi düşüncelerim, yoksa kötü bir albüm olduğu kanısında değilim elbet, genel dinleyici kitlesi kadar heyecanlanmadığımı ifade ediyorum yalnızca.

7,0+/10

28 Haziran 2025 Cumartesi

China Mieville - Demir Konsey

 China Mieville'in gubidik ucube kurgu eserlerine aşina biri olarak bile bu uzun romanı okumak beni biraz yordu. Diğer yandan sevdiğim bu yaratıcı yazımı da özlemişim. Bu özlemle okumayı seçtim zaten. Bildiğiniz gibi yazar devrimci sosyalist kişiliği ile biliniyor, bu yapıtına ise heybesindeki siyasal göndermelerin tümünü boşaltmış gibi. Yeni Kruvazan kentinin egemenleri güneydeki esrarengiz Tesh milletine savaş açmış, işçiler ve halk ise baskı ve zulümden usanmış. Çeşitli fraksiyonlar acımasız yönetime karşı kendi savundukları görüşler doğrultusunda mücadele ediyor. Diğer yandan da kıtayı batıya bağlayacak bir demir yolu projesi başarızlığa uğramış. Anlatım iki ayrı koldan ve geriye dönüşlerle başladığı için karakterlerin aradığı Demir Konsey kavramı bile karanlıkta kalıyor ilk başta. İşte, batıya giden trenyolunda çalışan işçiler, tekrar yapımlar, göçmenler, yerel halk bir araya gelip isyan etmiş ve zamanında projeyi sekteye uğratmışlar. Egemenler nezdinde o kadar utanç kaynağı olmuş ki bu, Demir Konsey diye bilinen bu asilerin peşine ordu göndermişler, hem de birden fazla. Konsey ise elegeçirdikleri treni önüne ray döşeyip arkadan toplayarak (saçma!)  büyülü ve tehlikeli toprakları aşıp kendilerine bir sığınak bulmuşlar. Yeni Kırohasan kentinde de efsaneye dönüşmüş bu tabi. Şehir de ise terorist bir grup iyice örgütlenerek başkan hanımefendiyi öldürmeyi başarır ve iç savaş tetiklenir. İlk ders bireysel terorizmin organize devlet yapısına etkisi yoktur. Muhalif gruplar Birlik adıyla bir araya gelir ama aralarında didişmeler ve görüş ayrılıkları var. İkinci ders: İspanyol iç savaşı. Bir yandan da isyana destek veren esrarengiz dedenin aslında Tesh ajanı olarak tüm kenti yokedecek bir canavarı çağırmaya çalıştığı öğrenilir. Kahramanlarımız, Demir Konseyi arayıp bulanlar ve geri dönenler ile bu ajanın kandırdığı terorist grupta yer alan genç tüm kenti (kent devletini) nihayetinde kurtarır. İsimsiz kahramanlar bir nevi. Golemcibaşı Judas ki eşcinsel ilişkisi dışında getir götür işlerinden başka işe yaramayan ama nedense metnin tam ortasındaki Cutter'ın sevdicağızı pek çok kez konseyi kurtarmıştır, konseye geri dönmemeleri yönünde ikna etmeye çalışır. Yıllar sonra konsey rayları döşeye döşeye arkasında kovalayan bir ordu ile şehre geri dönmüştür (saçma dedik yahu). Ama birlik yenilmiş, Tesh ile barış yapan egemenler Yeni Kurubasan'daki hakimiyetlerini güçlendirmişlerdir. Şehir girişinde zaman golemi yaratarak Judas treni bir zaman köpüğü içine hapsederek edebi yolculuğu perçinler, halka da bir umut olarak nişanesi kalır.

27 Haziran 2025 Cuma

Machine Head - The Blackening (2007)

 Ne diyeceğimi bilemedim. Zamansızlıktan grubun çıkış yaptığı ilk albümünden altıncısına geçiyorum ve sadece grubun değil çıktığı senenin en bi güzel metal albümü ilan edilen çalışmasına geliyorum. Gruuvi ve thrash ama aynı zamanda progresif. Dur kalklar ve riffler ve vokal (aynı mı yafu?) ve kapak sanatı hepsi rafine, hepsi inceliklerden beğen. Yanlış hatırlamıyorsam King Crimson'dan felan etkilendik diyorlar, iddialı açıklamalar bunlar. Besteler ise çok dağınık, birbiriyle alakasız bölümler bir araya getirilmiş gibi kulağa geliyor bazen. Progresif tarafın temeli biraz sallantıda demek ki. Wikipedia da gördüğüm new wave of american heavy metal sıfat tamlamasının tam tamına başarılı bir örneği ki ben modern metal diyorum. Bu döneme kadar pek de amerika'da başarıya ulaşamamaları da işin ironik komiği olsa gerek. Bazı melodiler var ki Halo,  Now I Lay.. gibi, hani ne alaka bile dedirtiyor, bir yandan da beklenmedik şık hareketlere dönüşüyor. Yine de naçizane, bu işlerden çok da anlamayan biri olaraktan, bir tık, bir tutam, bir çimdik fazla büyütüldüğünü düşünmüyor değilim.

7,75/10

25 Haziran 2025 Çarşamba

Frederic Chopin - Mazurkas (Complete) Vol. 2 (İdil Biret 1991)

Çok güzel, çok güzel. Kaotik dünyamıza bir sığınak, bir vaha oluyor.  Anksiyetem arttığında, öfke krizlerimde, politik takıntılarım uyutmadığında daha ilk notalarda sakinleşmeme yardımcı oluyor. Abartmıyorum, ilk kayıttan fazla sevdiğimi de eklemeliyim. Her zaman söylüyorum, teknik bilgim klasik müzikte performans sanatçılarını değerlendirecek seviyeden fersah fersah uzakta. Zaten kayıt yapabilecek olanağa kavuşmuşlarsa da o uzmanlığa da ulaşmışlardır. İdil Biret'in de farklı alt türlerde onlarca kaydı bulunmakta. Ancak duyduğum o ki Chopin yorumu ödül alacak yetkinlikte. Bizim de konuşmamız boşuna olacak.

8,25/10

22 Haziran 2025 Pazar

Ensiferum - Victory Songs (2007)

 Bu albüm grubun ilk iki kaydından farklılıklar sergilemekte. Hafif tonlarda, eğlenceli, gayri ciddi bir viking metal yapmışlar burada. Çağrışım yaptığı kutlama, şenlik ve taverna müziği ile bu yaklaşım Korpiklaani gibi grupları hatırlattı. Ve nihayetinde grubu daha da çok sevmeme sebep oldu. Konserlik, tozutturmalık şarkılar. Favorim Wanderer kılpayı farkla. Laylalalaylay.

8,50/10

21 Haziran 2025 Cumartesi

Sofia Kourtesis - Madres (2023)

 Latin geçmişi yansıtan çilout tatlar sunan kadın bir sanatçının emeğiyle yoğrulmuş  house elektronik çalışma. Kağıt üstünde olduğu gibi kulağa da güzel geliyor. Türü sevenlerce de sevildiği aşikar. Ama besteler bir yere gitmiyor, varmıyor. Bissürü para verip girdiğiniz beach kulüplerde çalan şeyler gibi. Tabi beatlerde, en azından orijinallik namına pırıltılar göstermesi de emsalleri arasında öne çıkmasına izin veriyor. Aradığınız böyle şeylerse tam da size göre. 

Bu arada mis gibi, duru sular gibi berrak bir prodüksiyon.

Özeleştiri: elektronik diye şartlanınca anlamsız eğlence beklentisine şartlanıyorum. bu albümdeki çalışmalara bakınca işitsel olarak farklı hissiyatları uyandırmaya aracı deneyimlere imkan veren ama basitliğinden de  ödün vermeyen bir anlayışın izlerini duyumsamak mümkün, hani yarım progresif gibi. latin müziğine karşı ihtiyatlı da yaklaştığım için albüme haksızlık ettiğime kani olaraktan azcık daha iyi davranmayı kendime görev biliyorum bıdı bıdı bıdı.

7,0/10


20 Haziran 2025 Cuma

Hypocrisy - The Arrival (2004)

 Festivallere yetişeceğim diye sert müzik dinlemekten metal zehirlenmesi geçirmek üzereyim. Bugünkü konuğumuz Hypocricy. Ses değil söz olarak uzaylı temasına meftun grup melodik death metal kulvarında at koşturuyor. Gençliğimde melodeathçi biri olarak grubun 2000'lere kadar olan işlerini de dinleyivermiştim. Hatırlama babında güzel izlenim bıraktığı anlaşılan bu albümü seçtim ki hiç de yeni değil aslında. Vokal bir tık fazla yırtıcı geldi, aynı vokal halbuki, hatırlayamadım demek ki. Tabi köprünün altından yıllar geçti. Üzerine çok farklı albümler dinlendi. Demem o ki vay babo! dedirtmedi albüm bana. Misal albümün açılışını yapan şarkı sinematikliğiyle o kadar şaşırtmıyor. Yalnız itiraf etmeliyim ki sevdiğim tarzda kaydetmişler şarkıları. Hem olabildiğince farklılık gösteriyorlar, hem de oldukça melodikler. Tiz power metal dıgıdıklıkları da tekrarlamamaları iyi bir şey.

7,0/10

18 Haziran 2025 Çarşamba

Candlemass - Nightfall (1987)

 Bu ikinci albüm ile debüğ albümü arasında farklar var. Karanlık taraftan aydınlığa çıkış yapılmış gibi. Aynı moda uygun keyifli bir operet vokal değişikliği de sözkonusu. Ben şahsen bu kaydı ilkine göre bariz bir fark ile daha çok sevmiş bulundum. Çünkü epik katsayısı katlanarak katlanıyor. Tam tersi düşünenler de olduğu için çok oylu değerlendirme sitesi RYM'de bu iki kaydın puanları hemen hemen aynı. Şarkılar sadece biraz uzun ve kendini belli andan sonra tekrar ediyor. Tür itibariyle buna da şaşırmıyoruz elbet.

Beğendiğimi söylemiştim sanırım.

8,25+/10

Fazıl Hüsnü Dağlarca - Bütün Şiirleri 1 (Bölüm 4)

 Dağlarca'nın Batı Acısı ismini verdiği yapıtı 1958 yılını taşıyor. Engin açıklıkları yansıtan şiirlerle örülü Akdeniz,  Paris'in kültürel yaşamından ilhamla Kahvelerinde Saint Michel'in, ilginç adlandırmalara sahip Almanlar Makineleri Sever ile Roma Romulus Romus, Floransa'nın dile geldiği Bencil Din, epik İsa şiirini içeren Stromboli ve sadece doğulunun değil doğanın da karşısında kötülenen batı ile Batı Acısı  isimli arabaşlıklar altında organize edilmiş kitap. Akdeniz şiirlerinde daha öncesinde tanık olduğumuz dehşet derekesine varan evren karşısındaki şaşkınlığın izlerini okuyoruz. Paris'te geçen mısralar bencil ve sömürgeci batı dünyasına karşı eleştirel tonlar içerir.

Yalnızlıgın su /Yalnızlıgın maviler /Denizle göklerle büyüksün şimdi. 

Deniz susar /Balıkların sesini. 

Peki neden üşütür hep /Bu agustos gecesinde /Karanlıgın büyüklügü? 

Evler yükselmiş yükselmiş /Açılmış açılmış pencereler. /Daglara /Aydınlıklara karşı. 

Mevlana'da Olmak alt başlığını taşıyan Gezi isimli yapıtı ışık teması etrafında somutlanıyor. Oldukça kısa, buna rağmen tekerleme benzeri tekrarlara fazlasıyla yaslanıyor. 1960'da ise alışagelmedik bir isme sahip Hoo'lar ile geri dönüyor. Bağarı, ayrılmış,yaslar uzunluğu diye tarif ediyor Hoo tabirini şair. Bireysel, ama diğer yandan kapalı anlatıma dayalı pastoral şiirler çok da tat vermiyor. Aynı yıl Menderes'in darbesine karşı gençliğin mücadelesinden esinle Özgürlük Alanı adını alan  eseri kaleme alıyor. Şair gündemden beslendiği şiirlerin getirdiği içerik zenginliği ile kendine has bir yol tutturmuş.


Menderes'in vatan kurtuluşu için savaşım veren Cezayir'e karşı Fransızları desteklediği günlerde Cezayir Türküsü ismindeki 3-5 sayfadan ulaşan eseri ile yine gündemi yakalmıştır, şair.
Aylam:Uzay Çağında Olmak ise ismin işaret ettiği gibi o günlerde canlanan uzay yarışını temsil etmekte. Gökyüzüne uzanan bu yolculuk Fenikeliler'den başlayan bir serüvenin parçası ve imgeler yine naturalizmden, masallardan  beslenebiliyor. İnsanoğlunun yıldızlara baktığı an ortaya çıkan hayal gücünin izleği duyumsatılıyor, okuyucuya.

Işte varlıgın deli kokularla anlam oldugu yerde /Bir çoban daha büyük bir çoban çagırır çırılçıplak, 

Ama kavak dedikleriniz sallana sallana, /Ta yeşil, /Yer uzaması degil midir? 

Türk Olmak 1963 tarihli yapıtın ismidir. Türk olmak çalışmak, karşı koymak ve yaşamak ile eşdeğer tutulur. Burada propaganda edilen şey iyi niyetlere, temennilere dayanmaktadır daha çok. Yoksulluk ile mücadele eden köylüler kentle de tanışmaya başlar.

Yedi Mehmetler en küçüğü 13 yaşında altı kardeşin, Kurtuluş Savaşı'nda savaşmaya gönüllü olup aynı mangada yaptıkları bir baskında şehit olmalarını anlatır epik bir destandır. İyidir de, hissiyatı geçirme babında.

Uzun Memet derler bana ahacık, /Sevmişim sevmişim uzamışım

Ama bir yüregi vardı deli Memet'in, /Sen de kuyu, ben diyeyim magara. /Içinde çiçekler çiçekler çiçekler, /Dışında attıgı korkunç nara. 

N' olur insanın yarısı ölse, /Yarısı sonra ölse. 

Çanakkale Destanı isimli eseri ile epik türünde şiirleri yayınlamaya devam eder, şair. Farklı olan nokta Erdede isimli gizemli bir karakterin anlatıcı olarak sık sık sözü almasıdır. Erdede'yi  ulusun simgeleştirilmesi olarak okuyorum. Eserin sayfalarında tarihi açıklama ve belgeler de yer bulur. Ayrıca daha önceki uzun destanlarda olduğu gibi savaşta hikayeye dönüşen kahramanlar da anlatılır. 


Takip eden eser Dışardan Gazel adını taşıyor. Konsept bir eser diyemesek bile köylülerin şehirlere göçü, zor işlerde boğaz tokluğuna çalışması gibi örnekler bize gurbet temasının ağırlığını hissettiriyor.
İlginç bir isme ev sahipliği yapan Kazmalama da kısa bir eser. Kıbrıs olaylarının güncelliği başta olmak üzere yine sosyal konular (yoksulluk, yolsuzluk, siyaset) işleniyor.
Kazmalama'nın ardından gelen Yeryağ da çok farklı değil. Neden ayrı basılmasının gerektiğini sorgulatacak kadar içerik benzeşmesi mevcut. Kitaba isim ise Batman, Raman'da bulunan petrolden ilhamla verilmiş.


Karanlıga, boşluga, düştü düşecek, /Bir toprak, yeryüzüne bir tek otla tutunmakta. 








16 Haziran 2025 Pazartesi

Kreator - Pleasure to Kill (1986)

Klasik thrash gruplarının kendine has bir renk tonu vardır. Bir Slayer daha saf ve berrak tarafındadır türün. Bir de Kreator olsa gerek. Vokalin  gitarın tonlaması hafiften bir özgünlük sergiliyor ki vokal burnumu kaşındırıyor bazen. Bu albüm belki de en sevilen yapıtları olabilir. Duraksız şekilde dinleyeni dövüyor, hızlı ve agresif parçalardan oluşuyor. Albüm bu anlamda çok sıkı başlıyor. Sevdim. Albümü adını veren şarkıyla zirveye ulaşıyoruz. Konserlerin de gözdesi takip eden Riot of Violence ile çift zirve de derler de ben sıradan buldum bu parçayı yafu. Pestilence daha iyi değil mi ki ne?

8,0/10

14 Haziran 2025 Cumartesi

Machine Head - Burn My Eyes (1994)

 Gençliğimde kulak verdiğim kadarıyla hem de nu metal işlerine bulaşmama rağmen, tamam grup biraz daha farklı bir kulvarda ama büyük bir ama var, çok da ısınamamış ve tam bir ful albümünü dinlemeye gerek duymamıştım. Hala da durum değişmemiş. Enerjisi ve soundun rengiyle bir doksanlar nostaljisini çok güzel uyandırması bir yana, bestecilik tarafları çok güçlü değil. Kimileri vokale de ısınamadığını söylemekle birlikte bunun gibi nu-metal'e , thrash metal'e de dirsek atan gruuvi/modern metal örneği için çok da acayiplik sergilemiyor. İlk albüm sendromunu yaşadığı bir gerçek. Tarz oturup olgunlaşınca neler olmuş göz atmayı hak ediyor.

6,75/10

13 Haziran 2025 Cuma

Kalben - Eski Dünyanın Yangını (2022)

 Kalben'in itici bir tarafı var ki seveni kadar sevmeyenlerin de varlığına sebep oluyor. Ben de ısınamayanlar tarafındaydım. Kendi kendime nacizane şans veriyorum, ne haddimeyse. Tatilde dinledim böyle melankolik bir albümü. Hala tam olarak oturmayan bir şeyler olsa da, güneşin, kumun, rahatlamanın karanlık bir yüzü de olduğuna dair bir temsile cuk oturdu. Bu dördüncü albümde yer alan şarkılar  hit olmaktan çok uzak örnekler sergiliyor. Yine de kendi şahsına özel sözlerle birlikte özel bir yabancıllığa ve tam da bu itici sebeplerle iç gıcıklayan ve ilgi/merak uyandıran bir dürtüye sahipler. Şık düzenlemelerle, yaylılar! god damn mızıka!, bu aksiyom da besleniyor. Beni etkileyen parça ise en mütevazi olanlardan biri Kuşgözü oldu. Tatilde dinlerken çam ağaçlarının gölgesi düşen havuza ve kumlu sahilden ayın düştüğü Akdeniz'e yavaş yavaş giren kadın silüeti etrafında şekillenen bir klibi kafamda evirip çevirdim. 

6,75/10


12 Haziran 2025 Perşembe

Opeth - The Last Will and Testament (2024)

 Brütal vokaller de geri dönünce çok sevildi bu albüm. Ayrıca olabildiğince iddialı ve kompleks. Opeth bir turnusol haline gelmiş durumda. Müzikten anlarım diyen elitistleri, müziği keyif için dinleyen sıradan vatandaştan ayırmak için. Defalarca dinledim ve sindirmeye olanak vermeyecek çeşitlilikte ortaya saçılmış çok sayıda fikri duydum. Bir sanat eseri olarak bakabilirsiniz, icraya hayran olabilirsiniz, hissiyatı da sevebilirsiniz. Ama şiirde derler ya "eda"dan yoksunluk zirve yapmış. Progresif müziğin üst noktası denebilir. Böylece tümüyle takipten çıkarabilirim grubu, gönül rahatlığıyla.

6,50+/10

11 Haziran 2025 Çarşamba

Protomartyr - Formal Growth in the Desert (2023)

 Sadece  kapağı değil soundu da şık bir albüm. Yeni soluk post punk gruplarından Protomartyr'in altıncı uzunçaları. İlginizi çekecek anlar içermekte besteler. Ama hit olacak kadar güçlü de değiller. Değişik ve de çok da pembiş olmayan bir atmosfere perçinlenmişler. Her nedense dinlerken aklıma Pulp gibi ada grupları geldi ki aslında o kadar da benzemiyorlar. Bir olmamışlık, bitmemişlik duygusu, bir tatmin olamama sanki hakim şarkılara. Daha iyi geri bildirimleri olan önceki albümlerine kulak verme isteği uyandıracak kadar akıl kurcalayıcı. Solo esnasında gitarın tonu ve davulların sesi de keyif veren esanslar.

6,75+/10

10 Haziran 2025 Salı

Cemetery Skyline - Nordic Gothic (2024)

 Dark Tranquillity, Insomnium, Omnium Gatherum, Amorphis, Sentenced ve bir sürü projede yer almış dört güzel adam biraz HIM ve Rasmus ve biraz da bu adını verdiğim projelerden esinlenerek kolay dinlenir, melodik ama sankim azbiraz sığ gotik rock bir albüme ses vermiş. Ses olup seslenmiş ve yankısı da sahnede karşılık bulmuş. Synthler inanılmaz bir şekilde 80'leri hatırlatıyor, hafiflik katıyor müziğe. Şarkıların yarısı da belki birbirlerinden yeterlice uzaklaşamamış. Olsun bu gökkubbedeki sadayı sevdik.

7,0/10

9 Haziran 2025 Pazartesi

Candlemass - Epicus Doomicus Metallicus (1986)

 Doom metalin ağababası Black Sabbath derler ki daha diskografilerinde 70 ortalarına dahi ulaşamadım, amma epik heavy metal kulvarında doom metal türünde türün temelini sağlamlaştıran grup Candlemass olsa gerek. Şimdi şu albümü dinliyorum bir de 2010 ve 2020'lerdeki gruplara kulak veriyorum. Hemen hemen aynı sound. Bu albümde bu kadarını beklemiyordum, şaşırdım doğrusu. Yani ilk albümleri olmasına rağmen tam takım oturaklı tutarlı sağlam bir kayıt yapmışlar diyorum işin özü. Bundan dolayıdır ki en iyiler listesinde de hem grup hem de grubun bu ilk kayıtları en başta yer alır. Meraklısı için dinlenmeli nasihatında bir şeydir.

7,75-/10

Mong Tong - Tao Fire 道火 (2023)

 Müzikal tür isimlendirmelerin anlamsızlaştığı yerlerdeyiz. Plunderphonics, sound college, gamelan.. ben de bir şey ifade etmiyor. Tayvan'dan Çin ve İndonezya'ya doğru yerel duyarlılığın direkt aracı olan yoğun şekilde melodik ve işitsel alıntılara dayanan, saykedelik hazları uyaran elektronik tabanlı orta tempo bir kayıt diyeyim, siz öyle anlayın. Bazı bestelerin kültürel olarak bize yabancı diyarların kapısını açan bir maceraya , tehlikesiz ve renkli bir maceraya kapı araladığı doğrudur. Beatlerin ve vurmalıların ses çeşitliliği ve ritimler deneyselliğin nesneleri. Yine de gürültüye bulaşmamayı başarıyorlar bir şekilde. Albümün ikinci yarısında biraz da alışınca tekrarlar dikkat çekmeye başlıyor, olumsuz anlamda. Şahsen itici bulduğum bir kaç parça ile de ortalama biraz düşmüş oluyor. Geneli iyidir.

6,75+/10

8 Haziran 2025 Pazar

Katatonia - Sky Void of Stars (2023)

 Bu seneki Headbangers Weekend'e devasa kadrosu sebebiyle yetişebilmek mümkün değil. İşimiz gücümüz var, saatlerce müzik dinleyemiyoruz. Bu noktada uzun süre önce dinlemeyi üzülerek bıraktığım Katatonia'ya son yapıtları vasıtasıyla geri dönüyorum. Modern sound ile birleşen progresif bestelerine katlanamamıştım çünkim o zamanlar. Bıraktığım yerden çok da uzağa gitmemişler. Lakin ah o özlem yok mu, albümün ilk yarısında grubun sesi ve tonlamaları çok etkileyici bir nostalji yarattı bünyede. Bir müddet sonra ise , genelde albümün diğer yarısında, yine kendi kendine mırıldanır ,  dağınık güzergahlarıyla, içe içe okunan tarzı ile  sıkıntılar doğmadı değil. Bazı bazı gotik duygusallıktaki nakaratların varlığı ve sıklığı  albümün değerini yükseltse de ben yine kızdım, aşağı doğru itikliyorum efendim.

6,75+/10

Arcane Sezon # 2 - Oats Studios - Star Trek: Picard Sezon # 2 - Brooklyn Nine-Nine Sezon #2 - After Life Sezon #2

 Bağımsız Oats stüdyolarının kısa bilim kurgu filmlerinin koleksiyonu netflixde. Yeterli ve hak ettiği dinleyici kitlesine ulaşmayı bekliyor. 10 filmden bazıları misal mutfak sahnesinde geçen  absürt ve iğrenç dolayısıyla rezillik ekseninde deneyselci bir tarzı takip ediyor.  Abd başkanı olduğu bölüm de farklı değil. Amma bazıları da uzun süreli bir sinema yada dizi fragmanı tadında. Nerde devamı diyorsunuz, nerede. Hem görselliği hem senaryonun işleyişi ile.

Bundan sonrası nedense 2. sezonlara denk geldi. Arcane'ın yeni sezonu aynı zamanda en yenisi. Farklı tarzlar arasında geçiş de içeren görsellik  arşa çıkmış durumda. Bundan sonra başka herhangi bir anime eksik kalacaktır. Lakin konu iyice dağılıyor ve aynı zamanda derinleşiyor. Paralel evrenler bir yana. Kim kime niye düşman? Büyü teknolojisi ve o core tam olarak nedir? Bir sürü soru ve yarım yamalak cevap var. Yine de ana hikaye bir şekilde sonlanıyor. Sempati yaratacak karakter eksikliği sebebiyle çok da uzatmasalar iyi olur. Lakin bu rating ve olumlu puanlar, senaryodaki boşluklar, hep buna engel işte. Sihirli kürem devamı gelir diyor.

Komedi sit-com yokluğunda Brooklyn Nine-Nine yine de kendini izletiyor. Karakterlerin sevimsizliğinden daha önce bahsetmiştim. Ama komedinin absürd tarafında yer aldıklarını yeni idrak ediyorum. O yüzden her zaman bi rezerv noktası aktif olacak tarafımda. Bu sezonu izleyeli çok oldu, izlenim hissiyat noktasında ilk sezona göre biraz daha olgunlaşmış olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca hikayede radikal değişikliklerden de kaçınmaması iyi bir şey. Amirlerinin terfisinde olduğu gibi. Böylelikle üçüncü sezona bağlanıyoruz zaten.

After Life'ın ilk sezonunda karakteri mental açıdan iyiye doğru rol alırken bırakmıştık. Maalesef bu sezonda kendi kendini tekrara giriyor. İlerleyen bölümlerde ise tezat bir şekilde Tony namlı depresif karakterin çevresindeki insanlara iyilikler yapması yani insani ilişkilerini düzeltmesi bize de olumlu yansıyor. Babasının kötüye giden durumu ona bu açıdan dayanak bile olabiliyor. Etkileşim kurabileceğiniz ilginç bir çalışma. 

Picard Picard Picard... Bilim kurguda psikolojik dramanın pek de sevilmeyeceğini en başta Uzay Yolu'nun ünlü karakteri Riker'a da hayat veren dizinin yönetmeni bilmeliydi. Konu zamanda geri dönüşlü, bol woke'lu ve yine itici yan roller destekli. Bununla birlikte sürprizler de içeren çetrefilli entrikalı gelli gitli senaryo temeli kurtarıyor. Ve Q... En az anlaşılan, en sempatik ve hakaret üzerine hakaret işiten tanrımız. Seni seviyoruz. 

2 Haziran 2025 Pazartesi

Miles Davis - Tutu (1986)

 Miles Davis'in kötü kayıtlarından biri addedilir. Halbuki kapağı kuul ötesiymiş. Trompeti başrolde çılgın nağmelerin esiri olmadığı için olsa gerek beğenilmez. Kendini geriye çekmiş ve aheste bir atmosferin parçası, grubun parçası olarak faaliyet gösteriyor burada. Grup ne yapıyor? 80'lerin dizi jenerikleri olur ya o tarz bir müzik. Füzyon gitar tonları, bazı ritimler yarı funk, programlanmış bateri, cıkı cıkı çısı çısı. Yormayan kolay dinlenir seyri sevdim. Bu demek değil ki akışta tutukluk, soundda ucuzluk yer almıyor. Zaten türün benzerleri içinde bile zayıf sıfatlanır. Bence biraz haksızlık etmişler. Hiddetleri Davis'in geçmişindendir.

6,75/10