11 Ekim 2025 Cumartesi

Giacomo Puccini - La bohème (1959, Serafin) (2002, Karajan) (1973, Karajan)

 Rossini, Verdi ve Puccini'yi karıştırdığımın şu an farkına varıyorum. Bütün İtalyan opera bestecileri benim için bir, hiç ayırmam. Sevil Berberi gibi olacak, bestecisini de aynı sanıyorum ya, beklentisi ile şaşkına döndüğüm bir çalışma oldu la Bohem. İsmin göndermesi bile şen şakrak, vurdumduymaz, haydi eller havaya değil mi? Tam tersine gereğinden fazla dramatik bir açılış ile Paris'in çatı katı fakirhanesinde yaşayan bekar çulsuzlara konuk oluyoruz. Audio için çok eski ama bestenin klasikleşmiş bir versiyonu olan Serafin liderliğinde kaydedilmiş kaydı seçtim. Baştan sonuna bir İtalyan kaydı. Video için ise yeni olmasının avantajından yararlanan ama anladığım kadarıyla sahnelenmesi Serafin versiyonun çok da uzağına düşmeyen (1965/67) Karajan kaydını youtube'da bulabildim.  

Film gibi dinamik yapılan çekimler Zeffirelli tarafından gerçekleştirilmiş. Her iki kayıtta karakterleri seslendirenleri saymıyayım, biz sıradan ölümlerin çok da bildikleri isimler değiller. Yalnız soprano Freni'yi Aida'da dinlemişim, büyük bir isim olduğu hatırımda kalmış. Enstrümanlar ve bazı ezgilerin Serafin'de daha baskın, ama vokallerin de Karajan'da daha parlak olduğu ilk dikkatimi çeken şeyler. İşte tam bu arada Karajan'ın başka bir albümünü daha arşivde olması sebebiyle dinlemeye karar verdim. 1973 tarihli bu kayıttaki bazı isimler video kaydında da yer alıyor. Ama farklı olarak Pavarotti'yi de duyuyoruz, hasoğlan olaraktan. Bu sefer albüm Berlin'de kaydedilmiş. Besteye dönersek başlangıcın aşırı dramatikliğinden dem vurmuştum, çok etkileyici olduğunu söylemek mümkün değil. Evsahibinin gelmesi bile yaylıların çığlık atmasına yetiyor. Hikaye ile uyumsuz marş temposu bir girip bir  çıkıyor.  
Benzer şekilde flütün uğraması ise daha hoş bir sada bırakıyor. Evsahibi sahnesinde son kaydı (1973, Karajan) beğenmedim. Beste 8. parçadaki Che Gelida aryası ile ilginçleşmeye başlıyor. Zira esas oğlan kızla tanışmıştır artık. İlan-ı aşk aryaları albümün ender neşeli anına, noel pazarına bağlanıyor. Bestenin dinamizmi, sokak çöpçüleri gibi fondaki insanların şarkıları ve içiçe geçen arkadaşların diyalogları ile ivme kazanıyor. Çok da etkilenemediğim ilk iki sahne aslında Paris'in 1800'lerdeki foroğrafını sesle temsil etme görevine adanmış bir bakıma. Devamında 3. sahnede fakirliğin ayrılık getirdiğine tanık oluyoruz. Ve son sahne ise dramatik bir şekilde Mimi'nin ölümüyle sona eriyor. Tepetakla melankolinin dibine ilerleyen bu son bölümün en katı kalpleri bile etkileyeceğini kabul etmek lazım. Burada video kaydı için parantez açalım, arkadaş gurubun kendi aralarında yaptıkları şakalaşmaları görüntülerden anlayabiliyoruz zira Puccini bu hafifliği müzikal olarak ifade etmede Rossini kadar başarılı değil. Neyse, sonda sopranoların rol çaldığını söylemek mümkün. Teno'un Mimi deyü deyü ağlayışıyla tüylerin diken diken olmaması zor. Opera dünyasında en çarpıcı finallerden biri olsa gerek. La Boheme dünyada en çok sahnelenen ve bu türe yabancı olanlar için de ısınma turları için önerilen bestelerden birisi. Evet öyle lakin, balından sonuna hakim olan depresif ve sürekli melodram atmosferi kiminin çok hoşuna gidecektir, kimini de duraklatacaktır. Bu bilinç ile kulak verilmelidir. Opera içrek olduğu üzere göze de hitap eder. Bu yüzden video kaydı bir tık önde, Serafin hemen takibinde, Pavarotti'li kayıt ise sonda yer almaktadır, benim özenl nazarımda.

7,75 / 7,50+ / 7,50






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder