İlk gün Episode XIII ile açılışı yaptım. İlk albümünü bildiğim ve sevdiğim ama arkasını kaçırdığım grup güneşe karşı black metal icra etmeye çalıştı. Davullar gümbürdemedi, hissiyat manasında enerjileri, rahatlıkları kafi gelse de sounddan destek alamadılar. Çünkü küçük sahnenin kurbanıydılar. Manowar'a kadar gruplar bu sahneyi kullandı ki burada açılışı yapan Yaşru'yu dinlememiş bulundum. Arkasından da üç vokaliyle Pentagram geldi. Lakin seslerini pek duyuramadılar ve seyirci bayağı bir müddet olaya giremedi. Murat İlkan'ı ve dönemi aslında Pentagram'ı Pentagram yapan şey ve benim için duygusal anlardı. Hem de yorumlanmaktan eskitilen ve bu yüzden hiç hazzetmediğim Uzun İnce .. bile , Ogün'e rağmen gözlerimi yaşarttı. Bir de tabi gençliğim geldi aklıma her nedense... Sonrasında Candlemass ne yaptılar, ne çevirdiler bilmiyorum ama küçük sahnenin tüm olumsuzluklarını yenebilen dev bir sesle gündemi baştan yazdılar. Adanmış ve nispeten fazla sayıda dinleyicisi beni şaşırttı. Vokali de Marcolin sandım bu kıt bilgimle. Bu vesileyle festivaldeki her grubun çok profesyonel ve çok rahat performans gösterdiğini söylemek lazım ama teknik yetersizlikleri yenebilenler ayrıca devleşti. Günün sonunda Manowar için ana sahnedeydim ve şok: sahne alçak, ön tarafta neler döndüğünü göremiyoruz. Manowar mesele değil de Machine Head ve Bleed from Within konser verirken pek anlayamadık yani. Manowar yaşına göre sıkı bir konser verdi ama ses gerçekten kötüydü, baktım insanlar eğleniyor, sorun bende sandım ve keyif alamadım. Bir müddet mola verip geri döndüğümde düzelmişti ama bu sefer ben kopmuştum. Bilginiz olsun, seneye aynı yerde buluşursak, bir sıkıyönetim, rejim değişikliği, yasak felan gelmezse büyük sahnenin orta sağ cephesinde ses daha iyi geliyor, her ne kadar gölge sola, güneş sağa vursa da. 11-11,30 arası erken kaçma modunu Manowarı terk-i diyar yaparak başlattım. Cuma yorgunluğu diye bir şey var yafu.
Ertesi günün açılışını büyük sahnede Soen'e yetişerek yaptım ki enerjim hayli düşüktü. Bahsettiğim sahnenin solunda, yere konuşlanan kuşlardan biriydim. Soen ve Leprous gibi türler arası geçişkenliği ayarında tutan grupları dinleyebiliyorum ama ürkekçe. Güzel çaldılar. Sails of Serenity, Hatemotion ve Sovak kaçan fırsatlar olarak sıralandı. Arkasından tüm enerjisiyle küçük sahnede hardkorcu Pickpocket arzı endam eyledi. Enerji çok iyiydi ama vokal başta olmak üzere aksaklıklar hissediliyordu. Ve benim de bel ağrım tutunca geri kalan performansları oturarak, yaslanarak, acı çekip odaklanamayarak geçirdim. Bu kadar sert müzik yapılan bir yerde de katlanır kamp sandalyeleriyle gelmiş keyif pelesenkleri bana ilham oldu, getiremesem bile yanımda bir minder taşıyacağım bir dahakine. Kitlenin hatırı sayılır bir kısmı çimlerde, yapay veya asıl, oturarak, kimileri örtüleri ile birlikte bayağı piknik modundaydı. Organizatörler sesimizi duyun, çay, çekirdek ve karpuz servisi istiyoruz. Samimiyet güzel de böyle keyifler felan, benimkisi biraz zorunluluk oldu tabi, sahneye yakın yerlerde değil de arkalarda otursak, yuvarlansak daha iyi olur sanki. Oturunca da müzikten bir şey anlaşılmıyor, teyatro gibim bir şey. Neyse kim vardı sırada: heh Bleed from Within. Büyük bir grup değiller, İskoçya'da belki. Metalkor yapıyorlar. Ben de kaale almadım pek çoğunuz gibi. Herkesi iletişimleri, enerjileri, hiddetleri ve pozitif tavırlarıyla etkilemeyi başardılar. Küçük sahnede politik tavrıyla dikkat çeken ve Türkçe sözlerle coşturan Murder King seyircisini memnun etti. Agresif gidişat ana sahnede Machine Head ile perçinlendi. Vokali kalabalığı orkestra gibi yönetti. O an anlamak mümkün değil videolarda görüyorum, circle pit felan bayağı iyiymiş. Grup da neden daha önce buraya gelemedik ki diye memnuniyetlerini paylaştı. Koşa koşa küçük sahnede çok sevdiğim Dark Tranquillity'ye yetiştim. Barkovizyonu ve eski şarkılarıyla pefrormans iyiydi de genelde bir durgunluk vardı. Yeni şarkılarla dinleyiciden randıman almak mümkün değil. Lethe ile coştuk da öyle bir köşe bulmuşum ki, hem oturabiliyor hem ayaklanabiliyor, ayaktayken de bir direğe tutunabiliyorum. Ve kalabalık artık alana sığmayınca küçük sahnenin absürtlüğü sinyal vermeye başlıyor. Bu sahne alternatif bir sahne değil, daha küçük gruplara ayrılmış değil, burada konser veriyorlarken ana sahnede müzik de devam etmiyor. İki sahne birbiriyle paslaşıyor. Ana sahnedeki güruh ki bence sahnenin maksimum yarısından biraz fazlası dolabiliyordu , hurra küçüğe akıyor. Mola veren, yemeğe içmeye gidenler de sonrasında geliyor. Ne yapalım tavla mı atak? Müzik dinlemeye geldik. Küçük sahne ise büyüğün beşte biri felan. Organizasyon hem para kazanalım, Türkiye'de tutanları getirelim, hem diğer büyük nispeten bizim piyasamızda yeni grupları getirelim diye güzel bir kadroyu ayarlamış ta verili bu altyapıya göre çok ayarlamış. Altından kalkamadı, ertesi gün Katatonia'da patladı. Basit bir şeymiş gibi geçiştirmemek lazım. İzdiham çıkabilirdi. Neyse, son durak ana sahnede Kreator. Haksızlık etmeyeyim bu grubun albümlerini çok dinleyemedim, vokali de kendime göre yırtıcı buldum. Üzerine rahatsızlığım da artınca performanslarına yeterince kendimi veremedim. Etkileyici sahne resmi umarım başımıza dert olmaz, şarkı isimlerini de hatırlarsak :) Anlaşılıyor ki bugün böyle tepinmeli, zıplamalı gruplara ayrılmış. İnsanlar heder olsun felan. Gerçekten de bacağını çatlatan olmuş sanırım, geçmiş olsun. Dökülmedik kurt kalmamıştır inşallah.
Ertesi gün hazırlıklıydım, gündüz başka yerlere gidip dönüp Leprous'a yetişebiliyorum. Ağrıkesici ile ayaktayım. Yaşlıyım ve gençlerin bir kısmı gibi kendimi koyvermiyorum. Leprous da Soen gibi sevdiğim ama temkinli yaklaştığım bir grup. Şiir gibi çaldılar. Şarkıları benzer formüllere sahip. Bir yerde brütale bağlanıyorlar ve bunu en iyi Slave'de yapıyorlar. Grubun canlısı aslından daha iyi. Kaçırdıklarım ise Alkera, Sabhankra ve Pitch Black Process. Konser ve festivallerde yer alan yerli gruplar da artık istikrarı sağlamış olanlar. Küçük sahnede Cemetery Skyline ki yeni ama mazisi onyılları bulan müzisyenlerden kurulu biraz soft grup Leprous gibi kayıttan daha güzel bir icra eyliyorlar. Bilen de bayağı insan varmış. Güneşin alnında çalmaları ironikti. Ben de çayırda oturarak keyifle tecrübe ettim kendilerini efendim. Ana sahnede ise emektar Hypocrisy efsane yazıyordu. Vokal mimikleriyle konseri yönetti. Yırtıcı vokal pek sevmem dedim ama bu performans bir değişikti. Festivalin en iyilerindendi uzun lafın kısası. Ensiferum ise pozitif pozitif duygularla sarmaladı dinleyeni. Yine teknik sıkıntıları olsa da hoş idi, eğlenceli idi, dansa davetti. Ana sahnede ise çok sevdiğim, gençliğimin göz ağrılarından ve geçen sefer hastalığım sebebiyle konserlerini kaçırdığım İngiliz beyefendileri Paradise Lost yeraldılar. Hal tavır ve icra kimilerine donuk sönük gelebilir lakin beni fazlasıyla memnun etti. Kafalar, kollar sallandı, beden bir sola gitti bir sağa. Dolayısıyla Katatonia'ya geç kaldım. Zaten yeni işlerine soğuktum, alanın girişindeki üstü kapalı yolda bir yerde konuşlanıp zorla nefes alarak az çok dinleyebildim bir süre. Bir o kadar insanın alana giremeyip, girebilse de duramayıp ana sahnede beklediğini söylemiş miydim? Kalabalıktı sanki... Şarkı Listesi de so so so. Bazen sıkıcılığa varan takip etmesi zor bestelere sahip bu progresif işlerin neden bu kadar ülkemizde sevildiğini anlayamıyorum. Bu minvalde de ana sahnede Opeth büyük bir kalabalığa çaldı. Bundan etkilenip vokal Manowar'ı Metallica'yı ağzına sakız etti. Haklarını teslim etmek lazım, o brütal vokal nasıl çıkıyor anlamadım. Canlı performansları hakikaten de etkileyici, kayıtlarına nazaran. Normalde para verip konserlerine gitmeyeceğim bir dolu grubu dinleyip tecrübe etmek ve öğrenmek fırsatı açısından festivaller önemlidir. Son gün benim için her nedense ayrıca keyifli geçti (ağrı kesici) Dandik t-shirtim 4-5 kişinin ilgisine mazhar oldu, sağolsunlar selamlaştık. Güzeldi devamını istiyoruz ama Bosphorus'u da es geçmeyelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder